Yoldaş açıklamasına Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in 2015 yılında Batı Afrikayı saran EBOLA salgınıyla ilgili yapmış olduğu konuşmasındaki ‘Önümüzdeki 10 yılda eğer bir şey 10 milyondan fazla insanın hayatını son verirse, bu bir savaştan çok, yüksek derecede hızla yayılan bir virüs olur. Salgın hastalıkları durdurmak için çok az yatırım yaptık, bir sonraki salgın için hazır değiliz.’ Sözlerini hatırlatarak başladı.
Başkan Yoldaş, bu bakış açısının virüslerin bir ordu gibi kullanılacağı çağımız savaş realitesini açık bir dille ortaya koyduğunu ve tedbir alınmasının şart olduğunu gösterdiğini belirtti ve günümüz virüs salgınını küreselci, korumacı, serbest ticaretçi ve dini bakış açısı sebeplerine girmeden ayrı bir platformda tekrar değerlendirilmek üzere geride bırakarak, günümüz şartlarını vatandaşlarla paylaşmayı uygun bulduklarını dile getirdi.
Başkan Yoldaş sözlerine şöyle devam etti:
Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve dünya ülkelerine yayılan, Dünya Sağlık Örgütü tarafından da PANDEMİ(salgın hastalık) olarak kabul edilen salgın hastalığın, 2. Dünya Savaşından sonra yaşanmakta olan en büyük salgın ve kriz olduğu tüm dünya devletleri ve liderleri tarafından ifade edilmektedir.
Halen bu salgında on beş bin’e (15.000) yakın insan hayatını kaybetmiş durumdadır. Ancak yapılan simülasyonlara göre vaka sayısının milyonları bulacağı ölüm oranlarının da aynı oranda artacağı belirtilmektedir.
Küreselleşmeyle birlikte ulaşım teknolojilerinin ve yoğunluğun böylesine arttığı bir dönemde hiçbir ülke, insandan insana hava yoluyla bulaşabilen bir virüs riskinden uzak kalamazdı.
Ülkece karşı karşıya bulunduğumuz bu salgın riskini partimiz 30 Ocak 2020 tarihinde TBMM gündemine taşımak için gerekli olan teşebbüste bulunmuş, ancak ne yazık ki olası bir kriz görmezden gelinmiş ve bu doğrultudaki önergemiz partizanca bir anlayışla AKP ve MHP oylarıyla reddedilmiştir.
Bu gün geldiğimiz noktada, ocak ayında uyardığımız gibi Asya’da başlayan bu salgın tüm dünya ile birlikte ülkemizde de olağandışı koşulların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Yetersiz Kalmıştır
Bu dakikadan itibaren; Sağlık Bakanlığında oluşturulan bilim kurulunun devreye sokulması, konuya ait uzman önerilerinin dikkate alınması, bilimsel esasların önlenmesi, sağlık bakanı Dr. F. Koca’nın açıklamalarındaki tavır ve üslup iyi niyetli gayretler olarak değerlendirilmesine rağmen yetersiz kalmıştır.
Keşke, verdiğimiz önerge zamanında dikkate alınmış olsaydı, bir ortak akıl oluşturulsaydı, siyasi saiklerle hareket edilmeseydi de bugün böyle bir tablo ile karşılaşmamış olsaydık.
Birçok ülkede salgından kaynaklanan felaketlere tanık olduk. Ülkemiz, salgının neredeyse en son ulaştığı ülkelerden biri olmasına rağmen, maalesef, bu durumu avantaja dönüştüremediğimizi ifade ederken, sürecin başında verdiğimiz araştırma önergesi AKP ve MHP’nin kaderci anlayışı yaklaşımıyla reddedilmiş olmasaydı, sağlık bakanımızın gösterdiği özveri yetersiz kalmayacak, ortak aklın anlayış ve bakış açısı duruma hakim olacaktı.
Umursamaz Tavır
İktidar partisinin takındığı bu umursamaz tavır ne yazık ki vatandaşlarımıza sirayet etmiş, bazı vatandaşlarımız ‘Bana bir şey olmaz.’ Anlayışıyla salgının ciddiyetini kavrayamamışlardır.
İran da ki salgın kamuoyundan maskelenerek gizlenmiş, ancak ocak ayında ki vakaların çoğalmasıyla maskeleme işlemi devam ettirilememiş ortadan kalkmıştır.
Bunlar göz önündeyken İran sınırının kapatılma işlemi neden şubat ayı sonuna kadar bekletilmiştir?
İlk vakaların görülmesiyle birlikte tehlikenin doğrudan içinde olduğumuz ortaya çıkmış, başlayan tedirginlik vakaların katlanarak artması ve ölüm olaylarıyla birlikte hızla genişlemiştir.
Böylece salgın konusunda atılması gereken adımlardaki gecikmeler tartışılmaya başlanmıştır.
Suudi Arabistan yönetiminin vize iznini kaldırdığı 27 şubat tarihine kadar, şartlar namüsait bir şekilde ortada iken UMRE’ye izin verilmesinin sebebi anlaşılamamıştır!
Umre dönüşü yirmi bir bin (21.000) kişiden ancak dörtte biri (1/4) karantinaya alınırken, on beş bin’i (15.000), kendilerini izole etme tavsiyesi ile evlerine gönderilmiştir.
Virüsün Avrupa’ya yayıldığı biliniyorken, uçak seferlerinin neden iptal edilmediği hususu, herkesin merak ettiği bir konu olarak gündemdeki yerini korumuştur.
Eğitim öğretime ara verilmemesinden doğacak riskleri, kamuda dönüşümlü çalışma düzenine geçilmesini, camilerimizdeki kalabalıklardan doğabilecek olumsuzlukların farkına varılması neden bu kadar yavaş olmuştur?
Maçların oynanmaması kararı neden bu kadar geç alınmıştır?
Salgının ülkemize yayılmayacağının garantisi neydi, tedbir almak için neden beklendi, halen bilmiyor ve kestiremiyoruz?
Bu sorularımızı zamanı geldiğinde soracağız ve tekrar edeceğiz, cevaplarını mutlaka tartışacağız ve gerekli tedbirlerin önceden alınmasının takipçisi olacağız.
Kısaca COVİD-19 dediğimiz korona virüs epidemisi, hayati tehlike sürecini taşımasının yanında ,çok yönlü tehdit boyutu ile sosya ekonomik bir türbülansı da oluşturmuştur.
Küresel ekonomi, 29 buhranından bu yana yaşamadığı derin bir krize sürüklenmiştir. Bütün ülkeler ayırabilecekleri parasal kaynaklarını kullanarak zararı en aza indirgemeye çalışmaktadırlar.
ABD’nin bir trilyon üç yüz milyar (1 trilyon 300 milyar)
Almanya’nın beş yüz yetmiş milyar (570 milyar)
İngiltere’nin üç yüz doksan milyar (390 milyar)
Fransa’nın üç yüz milyar (300 milyar)
dolar bir kaynak ayırdığı belirtilmektedir.
Ülkeler, ekonomilerde ortaya çıkan ve salgının sürmesine bağlı olarak derinleşeceği anlaşılan krizi atlatabilmek için ilave önlemlerde almaya hazırlanmaktadırlar.
Bu çerçevede;
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yüce Türk Milleti için hazırlanıp açıklanan destek paketinin , bu olumsuz koşullar karşısında kime ne fayda sağlayacağı anlaşılamamıştır.
Kapatılan dükkanların, ya da işleri azalmış zarar eden işletmelerin personel ve kira giderlerine destek olmak dururken, vergi ödemelerinin ertelenmesinin ne derece mantıklı olacağını anlayabilmek mümkün değildir!
İnsanların evde kalmaları yani işini gücünü belirsiz bir tarihe kadar askıya almaları istenirken, İçişleri bakanının da 150 bine yakın iş yerinin kapatılacağı açıklaması, tamamına yakını evlerinde aylık ücretle çalışan 1 milyondan fazla insanın işsiz kalması anlamına gelmemekte midir?
Açılamayan Turizm tesisleri, alınamayan ve çalışamayan işçiler, ay başında kirasını nasıl ödeyeceğini düşünen, cebinde 1 aylık yiyeceğini karşılayacak parası bile olmayan on binlerce insanımız için; uçak fiyatlarındaki ve konaklama vergilerinde ki indirim ile ev kredisi alma kolaylığının ne anlamı olabilir ki?
Birçok ülke virüse karşı ekonomik tedbir paket açıkladı. Avrupa ülkelerinin açıkladığı paketlerinin büyüklüğü gayri safi yurtiçi hasılalarının %10’dan fazla iken, bizim açıkladığımız paket ise gayri safi yurtiçi hasılamızın %2’si olduğu ortaya çıktı.
Bu 100 milyar liranın, çoğunlukla gelecekteki gelirlerden vazgeçme ile vatandaşa verileceği anlaşılıyor.
Hibe ve benzeri destekler yok, çünkü kasamız boş, devletin kaynak sıkıntısı var. Bu gibi acil durumlar için ayrılan imkanlar bütçeye destek amacıyla on yıllar boyunca kullanıldı. Elimizde artık merkez bankasının ihtiyat akçesi de yok.
İşsizlik fonunun tamamına yakını devlet bonolarına bağlı, dolayısıyla kullanılamıyor. Oysa bunlar amacına uygun olarak muhafaza edilseydi, işini kaybedenlerin en az 2 aylık ihtiyaçları karşılanabilirdi.
Yangın durumu için bulundurulan söndürme tüpünün içi boş olunca yangın nasıl söndürülür?
İşini kaybedip evine tıkılan insanlar çaresizlik içinde kıvranırken, kolonya dağıtarak teselli edilebilir mi?
Dağ fare doğurdu!
Reis, her olumsuz şartta kendisini iktidara taşıyan halkını kibarca sattı,’ başının çaresine bak’ dedi.
Halbuki, 30 Ocak'taki araştırma önergesi iyi değerlendirilseydi ve ortak akıl devlet aklı olarak hayata geçirilmiş olsaydı;
Krizin bütün sektörleri etkileyerek domino etkisi yapacağını,
10 iş kolundan ibaret tedbirler paketinin yaraya merhem olmayacağını,
Yaraya merhem olmak için alınacak tedbirlerde arz ve talep dengesi projeksiyonunun esas alınmasını şart koşardı.
Yani;
Hiçbir işletmenin iflasına müsaade etmeyecek şekilde desteklenerek ARZ’ın,
Evde oturan hane halkına, işsizlere, kısaca harcamacı kalemleri maddi kaynakla destekleyip TALEP’in oluşmasını,
Dolayısıyla sistemin temelini oluşturan ARZ-TALEP dengesini kurarak hareket edilmesi sağlardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan;
83 kişiyle yapılan toplantı sonrası’ müesseselerimizin iflasına müsaade etmeyeceğiz, oturun evinizde maaşlarınız devlet garantili’, demedi diyemedi.
Halbuki bizi kıskanan (!) Avrupa böyle bir güvenceyi kurumlarına ve halkına verdi.
Yani; 18 yıllık yağmanın sonucu harç bitti yapı paydos sevgili dostlar.
Asrın lideri kısaca’ ölen ölür kalan sağalar bizimdir’ dedi.
Türk ekonomisini bugün batıran koronovirüs değil,yolsuzluk ve israf virüsüdür.Bu süreçte, Devlet politikamız insanların evde kalmasını sağlayacak ekenomik şartların oluşturulması üzerine şekillendirilmelidir.
Küresel salgın sürecinde bozulan tüm ekenomik düzenimizin rehabilitasyonunun yapılması, ekenomik paketlerde tüm toplumsal kesimlerin desteklenmesi ve borçlarının ertelenmesi gibi her nevi iktisadi tedbirin alınması da devletimizin sorumluluğundadır.
Oda başkanlarımızın da, genel merkez yönetimlerinin korkak ve pısırık anlayışını bir kenara bırakıp, çıkan kararları sosyal medyada paylaşıp postacılık yapmak yerine, mensuplarının hak,hukuk ve gelecekleri ile ilgili doğruları cesaretle ortaya koymalı ve onları savunmalıdırlar.‘ haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytan’ kimin sözüdür başkanlarım?
Gerçekten işimiz duaya kaldı.
Yüce Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Ne mutlu Türk’üm diyene!...