Çok önemli konuşmaların yapıldığı bir toplantı oldu. Ve fotoğrafa bakıldığında da tarihî, sosyolojik ve jeopolitik hakikatlerin, ideolojik kalıpları darmadağın ettiği görülüyor.
İdeolojik kalıpları akla getiren de dağıldığını düşündüren de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirvede yaptığı konuşma. 21’inci yüzyıldaki ideolojik yönetim Türkiye’ye büyük zarar verdi. Dış politikalarda çok büyük savrulmalar yaşandı. Yaşanmaya da devam ediyor. Bu savrulmalar Türk dünyasına da büyük zaman kaybettirdi. Bu zaman kaybına rağmen, Türk Devletleri Teşkilatı gibi, güzel gelişmeler de yaşanmıyor değil.
TDT’nin büyümesi ve Türk Dünyası için iç ve dış politikalar arasındaki davranışların birbirini desteklemesi de şart. Yani dış politikanın muhatapları tarafından güvenilir ve kabul edilebilir olması iç politikaya da bağlı. Ancak Türkiye’nin dış politikadaki yaptıklarıyla iç politikadaki davranışları birbiriyle çelişiyor. Son yirmi yılda bunun çok örneklerini gördük. Hâlâ da görüyoruz.
Birbiriyle kavga eden doğrular(!)
Cumhurbaşkanı “Küresel sınamalarla mücadelelerde en önemli gücün, Türk dünyasının birlik, beraberlik ve dayanışması olduğunu … Birliğimiz gücümüzdür şiarıyla Türk dünyasını her alanda kuvvetli kılmayı, farklı meydan okumaları karşısında daha dirençli ve dayanıklı hâle getirmeyi hedeflediklerini” söyledi. Çok da haklı. Ama bu cümlelerdeki “Türk dünyasının” yerine, Türkiye’deki konuşmalarda, güçlü ve devamlı olarak “Türk Milletinin” denmesi doğru olmaz mı? Olur elbette. Mütemadiyen beka, istiklâl ve istikbâl mücadelesi veriyoruz diyen de Cumhurbaşkanı değil mi?
Peki, Türkiye Yüzyılı beyannamesi de dâhil her fırsatta ayrılıklar niçin körüklenir? Niçin millî eğitimde devamlı bir şekilde ayrıcalıklı ve gayri millî politikalar izlenir? “Dindar ve kindar” nesil yetiştirmek hedefinden niçin vazgeçilmez? Deprem bölgesinde bile iç politika üzerine polemikler yapılmaya niçin devam edilir?
“Türkiye Yüzyılı vizyonumuzu teşkilatımıza da teşmil ederek önümüzdeki dönemi inşallah Türk devri yapmak için omuz omuza çalışacağız" ifadesi de Cumhurbaşkanının konuşmasından. Burada da Türkiye’de hiç söylenmeyen “Türk Devri” eklenmiş.
“Türk Devri” zirvenin düsturu aynı zamanda. Sonuç Bildirgesi’nin ilk maddesinde, “‘TÜRK DEVRİ’ düsturu altında toplanan TDT 10. Yıl Zirvesi’nde Astana Senedi’ni kabul ettiklerini ve TDT çerçevesinde Türk Devletleri arasında kapsamlı iş birliğini ve dayanışmayı artırma konusundaki sarsılmaz kararlılıklarını vurguladıklarını” belirtiliyor. Bunun gerçekleşebilmesi için Türkiye’de de çok güçlü bir şekilde dile getirilmesi ve de uygulanması şarttır.
Konuşmalar çok heyecan verici ama iç ve dış politika arasında tutarlılık da gerekiyor.
Parlayan yıldız Türk Dünyası
Zirvenin Sonuç Bildirgesi 156 madde. Siyaset, Dış Politika ve Güvenli İş Birliği Ekonomik ve Sektörel İş Birliği Halktan Halka İş Birliği, Türk Dünyasında Kurumsal İş Birliği, Üçüncü Taraflarla İş Birliği, Teşkilata Dair Konular, başlıkları altında toplanmış. Bildirgeyle, yapılanlar devletler tarafından onaylanıyor. Böylece, “Türk Dünyası Vizyonu-2040” uygulanmaya devam ediliyor.
Devlet başkanları, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını da kutladılar. Konuşmaları dinlerken ve bildirgeyi okurken, “niçin gelmediler acaba?” sorusu aklıma geldi. Davet edilmemiş olsa gerek diye düşündüm. İnşallah yanılırım. Dayanışma için büyük fırsattı çünkü. Tabii, kutlanacak bir 100. yıl düşüncesinin hâkim olmadığını da unutmamak gerekiyor elbette.
6 Şubat’taki depremlerde, Türk Dünyasındaki gerek devletlerin gerekse birer birer kardeşlerimizin yardıma koşmaları hiç unutulmayacak manzaralardı. Bu güzellikler sivil savunma mekanizmasının kurulmasına da ışık yakmış. Özbekistan’ın teklifiyle de 6 Şubat “Afet Mağdurlarını Anma ve Dayanışma Günü” ilan edilmiş.
Dikkat çeken hususlar
Bildirgede, “2. Tarım Bakanları toplantısının sonuçlarını ve TDT Tarım alanında İş Birliği Çalışma Grubu çerçevesinde oluşturulan 5 alt grubun Eylem Planının kabulü” var. Bu da sevindirici. “Su kaynaklarının yönetimi, topraklara ve coğrafyaya uygun üretim planlaması, hayvancılık kapasitesi ve planlamasıyla gübre ve yem üretimi planlaması çok kısa sürede yapılabilir.” Gelişmeler ümit verici ancak biraz daha hız gerekiyor. Bir an önce Türk Devletleri Stratejik Tarım Üretim Planlaması yapılmalı ve hayata geçirilmeli.
Devlet başkanları Almatı'da düzenlenen, "Ortak Türk Alfabesinin Bütünleştirici Rolü: Bilimsel ve Sosyal Yönleri" konulu Uluslararası Konferansın Sonuç Bildirgesini memnuniyetle karşıladıklarını” da belirtiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuşmasında bunu vurguladı.
“Özellikle Orta Koridora odaklanarak … Kazakistan - Türkmenistan - İran ve Tirmiz - Mezar-ı Şerif - Kabil - Peşaver demir yolu hatlarının … geliştirilmesinde ortaya çıkan fırsatlardan yararlanma gereğini” vurgulanıyor. Orta Koridor için birden fazla güzergâh düşünülmesi şarttır. Zengezur koridoru üzerinden Hazar geçişi çok önemli bir alternatiftir. Bu alternatifin güvenli bir şekilde hayata geçmesi için Kafkas ülkeleri arasında ekonomik iş birliği güçlü bir manivela olabilir. Bu hususta TDT’nin Kurucu Genel Sekreteri Büyükelçi Halil Akıncı’nın, Millî Düşünce sitesindeki, “Karabağ’da zaferi barış perçinler” makalesi önemlidir. Rusya ve Asya’yı çok iyi bilen değerli bir diplomat olan Akıncı’ya kulak vermek Türk Dünyası için değerli sonuçlar üretir.
Bildirgede bahsedilen iki konferans heyecan verici. Birisi, “Ceditçilerin eğitim faaliyetleri, fikirleri, amaçları, hedefleri ve Türkistan'ın kalkınmasına katkıları” diğeri de “Ceditçiler: Ulusal Kimlik, Bağımsızlık ve Devlet Fikirleri” konferansı. Türk dünyasının en büyük güç kaynağı olan millî kimlik vurgusu öne çıkıyor.
Ortak kimliğin güçlendirilmesi elzemdir. Ortak kimlik güçlendikçe kimlik birliğine gidiş de hızlanacaktır elbette. Öncelikle bin yıllık ayrılıktan sonra bir araya gelindiği göz önünde tutulmalı. Sovyet politikalarının ayrıştırdığı da dikkatle değerlendirilmeli. Bunlarla birlikte sabır da olursa, Türk Dünyası yakın gelecekte çok önemli atılımlar yapacaktır.
Türkiye çok fazla zaman kaybetti. Daha da önemlisi, bu arada, içeride birliği çok zayıfladı. Artık bunun önüne geçecek kadronun işbaşına gelmesi ve vakit geçirmeksizin çalışmalara başlanması gerekiyor. Başarı için bu konuların iman hâline getirilmesi şarttır. Unutulmasın ki Türkiye nezle olursa Türk Dünyası yatağa düşecektir.