Yatağan'da ben bildim bileli Pazar günleri pazar kurulur, o güne kadar her gün sabahtan akşama demirci dükkanlarında, bağlarında, bahçelerinde çalışan halkımız, zanaatkarlarımız Pazar günü çalışmazlar ve o günü alışverişe ayırırlar. Hafta sonları yola ticarete giden esnaf kesimi de gelirler ve eksilen malları alırlar, bir sonraki haftaya hazırlanırlar. Daha önceki yıllarda benim de son zamanlarına yetiştiğim Garükbazarı (Karahöyük Pazarı) vardı. Çarşamba günleri kurulurdu ve bütün Acıpayam, Serinhisar hatta Çavdır, Gölhisar, Karamanlı, Yeşilova gibi çevre, yakın il ve ilçe insanlarının da geldiği bir Selçuklu pazarıydı. Halen % 80 itibariyle kalıntıları mevcut olan bir pazardır. Son yıllarda bu muhteşem Pazar maalesef kapandı gitti, temennim inşallah bir gün tekrar, hiç olmassa turizm pazarı olarak açılır, dönemimde çalıştığım Denizli valilerine ve Acıpayam, Serinhisar Kaymakamlarına burayla ilgili hazırladığın projeleri sunmuştu m ama bugüne kadar bir netice alınmadı maalesef, Yatağan’ın ilk pazar kurulan yeri hatırladığım kadarıyla şimdiki bazar yeri meydanındaki Abdi Bey Sultan Türbesi, Çarşı Camii'nin olduğu yerlerde, lambalar dediğimiz yerde kurulan pazardı. Daha sonra İsa Tunçbilek Bulvarında ve ondan sonra da şimdiki yerinde kurulmaya başlandı.
Bu pazarlarımızda 1950'li yıllarda zanaatkarlarımızın ürettiği çakı, bıçak, tarak gibi el işi ürünlerinin de toptan satışı yapılırdı. Yerli ve yabancı esnaflar, yolcular gelip oradan bu ürünleri satın alıp devamlı satışa gittikleri ve bulundukları coğrafyalarda satmak üzere tahta bavullarla götürürlerdi. Daha sonra Türkiye'nin 4. belki de Denizli’nin ilk El Sanatları Kooperatifi olan “Yatağan Demircilik, Tarakçılık, Halıcılık Küçük Sanatlar Kooperatifi” kuruldu ve bu ürünler kooperatifteki bir salonda ustalarımızın kendilerine ait raflarına konularak satılmaya başlandı. Artık pazarda sadece sebze, meyve, bakliyat, kuruyemiş, zahire ve hatta canlı hayvanlar satılmaya devam edildi. Ancak bu pazarlarımıza sadece kendi yetiştirdikleri ürünleri, gıda maddelerini satmak için gelen kadınlar olurdu. Bunlar da çoğunlukla Karaçaylı, Kuyucaklı, Ayazlı insanlarımızdı. Bunların dışında pazara hiç bir kadın evinin ihtiyaçlarını alabilmek için gelmezdi, gelemezdi, ayıp sayılır, günah denilirdi.
Anam rahmetli dul kaldıktan sonra yanında pazar ihtiyaçlarını görüverecek yetişkin evladı da olmadığı için bir pazar günü almış sepetini gitmiş pazara. Zaten kendi ihtiyacı olan malzemeleri ki buna kurbanlık ve süt ineği gibi mallarda dahil olmak üzere pazarlık edip kendisi almak isterdi hep. Bu zamana kadar çok istemesine rağmen hiçbir zaman pazar alışverişine gidememişti. Bu zevki yaşayamamıştı, tadamamıştı ama şimdi bahanesi vardı. Büyük bir istekle, heyecanla pazara girmiş, daha bir parça bir şey almadan, oradan geçen babam rahmetlinin samimi arkadaşlarından birisi denk gelmiş, bakıyor ki anam orada, '' Hatcanım Gelin; senin ne işin va bazada, biz öldük mü? Niye bize haber salmadın? Biz ne istersen alır evine yollardık, sen evine git ! '' diye bağırınca zavallı kadın ne etsin, diyecek çok laf var ama yutkunmuş, susmuş ve dönmüş evine gelmiş. Bunu şunun için anlattım; maalesef köyümüz bu durumda idi. Gel zaman git zaman anamın hiç istememesine rağ men nasip oldu Belediye Başkanı oldum. Her konuda anamı dinler, ona danışırdım çünkü aşağı yukarı 35 yılı Yatağan'a, kocasıyla beraber hizmetle geçmiş, toplumsal ve sosyal konularda tecrübe ve deneyimleri olan bir insandı. Ben de Belediye Başkanı olur olmaz vatandaşımızın evine, hanelerine nasıl daha çok para girer, nasıl daha çok refah seviyesini yakalarlar diye kafa yorardım. Bu konuda oluşan fikirlerimizi Belediye olarak icraata, uygulamaya koymaya başlamıştık. Bunlardan biri de işe ihtiyacı olan kızlarımıza, kadınlarımıza meslek öğretmek ve onlara az da olsa bir gelir kapısı açacağına inandığım son yıllarda Denizli'de çok gelişen tekstil sanayine, ihracatçı firmalara fason iş yapabilecek, dikim hizmeti verecek, böylece iş bulmak için şehre gidenlerin göç etmesini önleyecek bir proje üzerinde çalışıyordum. Bu nedenle gömlek, pantolon, dış giyim vs. dikebilen bir atölye kurduk. Orada 100’ün üzerinde insanımız, kızlarımız, kadınlarımız ustalık öğrenip çalışmaya başlamıştı. Yani evlere genç kızlarımıza en azından çeyiz paralarını, eve katkılarını temin edecek gelir gelmeye başlamıştı. Ayrıca hepsi sigortalı olmuşlar geleceklerini de garanti altına almaya başlamışlardı. Haliyle bu durum anamı ve o yaştaki insanları çok sevindirmişti. Çünkü hem kasabamıza gelir gelmeye başlamıştı, hem de evlatları, torunları yanlarında kalmışlardı. Anam '' Olum Allah razı olsun, sokaklarımız bile cıvıl cıvıl oldu.'' derdi hep. Bir gün bana '' Sen bu köyün gızlana, galana bi eyilik daha yapmak istemin ?'' diye sordu. Tabii ki isterim ana, ben insanlarımıza hizmet etmek için gelip bu göreve talip oldum diye cevap verdim. '' Ozman şu buban yaptığı bulvar heç bi işe yaramıyo, haftada bi gün demi bu başka yoldan gidililiveri, sen buraya bi GALA BAZARI guruve de şu tekstilde çalışan gızla ellene geçen paraları çar çur etmesinle, heç olmassa evlencek olanları çeyizlik bişeyler alırla, evli olanla çocuklana, kendilene bişeyler alırla, hem mutfak ihtiyacını da gadınna bilir, belki oraya gidince öteki bazara da gidele, alışırla çok eyi olur dedi. Basma, tasma, naylon gap gacak,ihtiyaçlarını alırla, çanak tabakcılara falan habar salasınız gelirle taksidilen satala bek gözel olur. '' dedi. Bi' düşünelim Ana dedim. Aslında ben de bu fikri olumlu buldum. Bu nedenle ilk Belediye Meclis toplantımızda konuyu arkadaşlarıma açtım, onlar da bu konuyu Hacı Yengemiz çok iyi düşünmüş, çok isabetli olur dediler ve hemen harekete geçtik. Zaten yer hazırdı. “İsa Tunçbilek Bulvarı”. Birkaç düzenleme yapıp pazar kurulabilir hale getirdik, çevreye duyurduk ve Bismillah deyip pazarı kadınlarımızın ve Kasabamız halkının hizmetine sunduk. İlk pazardan itibaren gördük ki gerçekten çok ihtiyaçmış, çok gerekliymiş. Bütün çevre köyler, Yüreğilliler, Ayazlılar, Yukarı ve Aşağı Karaçaylılar, Kuyucaklılar, Yeşilyuvalılar, Karahöyüklüler, Apa, Taraş, Yassıhöyüklüler, Serinhisarlılar Yatağanımıza, hem normal sebze, meyve pazarına ve hem de bu diğer ihtiyaç malzemelerinin de satıldığı Gala Bazarına alış veriş etmeye gelmeye başladılar. Daha önceleri 2 veya 3 adet çocuk giyimi kuşamı, büyük giyimi kuşamı satan dükkanlarımız vardı ama bunlar çok fahiş fiyatla kalitesiz ürünler satarlardı. Bir de yazdırmak zorunda kalındığından fiyatlar daha da katlanırdı. Bu nedenle üst baş almak, mutfak ve ev eşyası almak bir meseleydi, Gala Bazarı açılınca çok sayıda, aranan her türlü ihtiyacı satan esnaf geldiği için hem kalite arttı hem de ucuzluk gelmiş oldu. Halıdan tutun da tencereye, hasırdan tutun da elbiseye kadar aklınıza gelen her şey üstelik taksitli satılmaya başladı. Esnaf da, halk da çok memnundu. Halk arasında buraya Yatağan AVM denmeye başlandı. Bolluk, bereket geldi, genç anneler, genç babalar çocuklarıyla beraber el ele tutuşup alış verişlerini yapmaya başladılar. Hiçbir ihtiyaçları olmasa da hem taksitimi öderim hem de konum komşu, hısım akraba, köylülerimi ayak üstü de olsa görürüm, iki laflarız diye gidiyorlardı. Zaten artık her iki pazarımıza da kadın, erkek, ailecek gider olmuşlardı. Kadınlarımız artık pazarlarımıza rahat rahat gelmeye, alışveriş etmeye başladılar. Birbirlerine hediyelerini Yatağan AVM'den almaya başladılar. Gerçekten bu hizmetimiz çok olumlu oldu, sonra Anamın yanına gittiğimde sorardım '' Ana faydası var mı pazarın ?'' diye. '' Olmaz mı olum, ben bile bu yaşta emekli mayışımdan mahalledeki çocuklara , yeni evlenenlere, düğün dernek edenlere ordan hediyele alıp götürüyom, hem ucuz hem gözel, Allah razı olsun bek eyi oldu.'' derdi. Demek ki küçük dokunuşlar bile toplum için bu kadar faydalı olabiliyormuş.
Yatağan Dergisi benden köyümüzün kültür ve ekonomisiyle ilgili bir yazı yazmamı isteyince öncelikle aklıma bu yararlı ve başarılı olan “GALA BAZARI” konusunu anlatmak, hatırlatmak geldi. Bu günlerde de Orta Camii'den, eski santral binasına kadar bile sığmayan bu pazarımızdan faydalananların arasında sadece satın alıcılar değil, orada esnaflık yaparak ev ekonomilerine katkı sağlayan vatandaşlarımızın olması da ayrıca bir katma değer yaratmaktadır. Her yönüyle faydalı olan bu küçük girişimin bile bulunduğu yörede kültür değişikliği yarattığı, ekonomiye katkı sağladığı ve sosyal yönden ne kadar faydalı olduğu bir gerçektir.
'' Sağlıcakla kalınız, evde kalınız. ''