Sensiz bir parçamız hep eksik …

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal  ATATÜRK; 57 yıllık hayatına 11 savaş, 24 madalya, 7 nişan ve 13 kitap sığdırdı. Onca zorluğa ve yokluğa rağmen milleti ile el ele vererek az zamanda büyük işler başardı.

Yakalandığı karaciğer hastalığını yenmek için mücadele etse de doktorların tedavi çabaları sonuç vermeyince 10 Kasım 1938 Perşembe sabahı saat 09.05’te İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu!

Vatanın istikbali ve bizlerin aydınlık geleceği için tüm hayatını ortaya koyan Atamızı sevgi ve saygı ile anarken kendisini biraz daha yakından tanımaya ne dersiniz?

Düzenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu

Türkçe’nin düzgün konuşulması üzerinde sıklıkla dururdu. Yabancı dilleri öğrenmeye de merakı vardı. İngilizce, Fransızca ve Almancayı çok iyi konuşurdu.

Atatürk’ün en büyük hayali dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerine yaptığı çalışmalarını genişletmekti fakat ömrü vefa etmedi. Araştırmaya ve okumaya çok önem verirdi. Hatta cephede bile fırsat buldukça okurdu. En sevdiği kitaplardan biri de Reşat Nuri Güntekin’in “ Çalıkuşu “ romanıydı. Müziğe ve dansa da ilgisi vardı.

Kan görmeye dayanamazdı

Onca cephede savaşmış ve büyük zaferler kazanmış bir asker olmasına rağmen savaş meydanları dışında kan gördüğü zaman fenalaşırdı.

Eğitim hayatı boyunca en başarılı dersi matematikti

Matematiği ve geometriyi hayatının her alanında sorunları çözmeye yardımcı olması için kullanırdı. Kendi hayatında kullandığı ve başarılı olduğu çözümleri genç nesillere de aktarmak isterdi. Mustafa Kemal’in bu nedenle bir geometri kitabı yazmış, açıortay, kenarortay, kenar, ikizkenar gibi terimleri matematik bilimine kazandırmış olduğunu maalesef ki çoğumuz ne okullarda ne de sosyal hayatımızda hiç duymadık, bilmedik. Müfredat içinde hepimizin işlediği bu bilgilerin, bizlere Atamızın bir armağanı olduğunun okul kitaplarımızın hiçbirinde dipnot olarak dahi bizlere verilmemesi sizce de ilginç değil mi?

Askeri rüştiyedeki Matematik öğretmeni Üsküplü bir askerdi ve tüm öğretmenler gibi Namık Kemal hayranıydı. Ondan esinlenerek Atamıza,

“bilgi ve erdem bakımından olgunluk, yetkinlik, eksiksizlik” anlamına gelen; Kemal ismini vermiştir.

Hayvanları, çocukları çok severdi

Foks adını verdiği köpeği hiç yanından ayrılmaz, Atamızın ayak ucunda uyurdu.

35 yaşında Diyarbakır’a paşa olarak atanıp harabeye dönen Batman’ı, Bitlis’i ve Muş’u düşman işgalinden kurtardıktan sonra oralarda tesadüf üzerine karşısına çıkan Ömer, İhsan ve Abdürrahim isimli yetim çocukları yanına almış ve iyi yetişmeleri için vesile olmuştu.

Ayrımcılığa kesinlikle karşı idi

Bir sabah milletvekilleri ile yaptığı yolculuğu sırasında trenin milletvekillerine ücretsiz olduğunu öğrenince çok sinirlenmiş ve “ Ne de güzel halkçılık ama… “ serzenişinde bulunmuştur.

Prensip olarak hayatı boyunca parasını ödemediği hiçbir mal ve hizmeti almamış, bedavacılığı asla kabul etmemişti.

Annesi Zübeyde Hanım vefat ettiğinde, Mustafa Kemal Trablusgarp’ta görevinin başındaydı. Definden 13 gün sonra İzmir’e geldiğinde annesinin kabri başında dua etmiş ve “ Annemin mezarı önünde, Allah’ın huzurunda yemin ediyorum. Milletin canlarını ortaya koyarak kazandığı hakimiyetin korunması için gerekirse annemin yanına  gitmekte asla kararsız davranmayacağım. Milli hakimiyet uğrunda canımı vermek , benim için vicdan ve namus borcu olsun.” diyerek yemin etmiştir.

29 Ekim 1923

Ülkenin içine düştüğü zorlu durumdan sonra Boğazdaki İngiliz zırhlısına binip yurt dışına kaçan padişah IV.Mehmet’in (Sultan Vahdettin) ardından, mecliste kürsiye çıkan Mustafa Kemal;

“ Efendiler, asırlardan beri Doğu’da haksızlığa ve zulme uğramış olan milletimiz, Türk milleti, gerçekte soydan sahip bulunduğu yüksek kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu. Son yıllarda milletimizin fiili olarak gösterdiği kabiliyet, istidat ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükümetin yeni adıyla, medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.

Cumhuriyet fazilettir, ahlaklı ve namuslu insanlar yetiştirilmesine zemin olacaktır. “ sözleri ile cumhuriyeti ilan etmiş, böylece demokratik bir düzene geçilmiştir.

Peki Türk milletinin akılcı, çağdaş ve gelişmişlik düzeyi yüksek milletler arasında yer alması için ne gibi değişiklikler yapılmıştı;

Modern ve çağdaş hayatın temelleri atılıyordu

Türk kültürünün önemli değerlerine dokunulmadan yaralı toplum ilim, bilim ve sanatla desteklenerek yeniden ve daha da güçlü olacak şekilde hayata tutunduruluyordu.

Halka, seçme ve seçilme hakkı verildi

18 yaşını geçmiş her bireye ve o güne kadar toplumun birçok kademesinde söz hakkı bulunmayan kadınlara seçme ve seçilme hakkı yasalarca verildi. Kabul edilen bu yasanın ardından mecliste 17 kadın milletvekili yer aldı.

Soyadı kanunu çıkartıldı

Osmanlı Devleti zamanında soyadı olmadığı için isimlerin yanında çeşitli lakaplar, boy adı, baba adı kullanılıyordu. Bu durum askerlik, okul, tapu, miras gibi alanlarda zorluk çıkarıyor, karışıklığa sebep oluyordu. Bu karışıklığı oradan kaldırmak üzere hayata geçirilen yeniliklerden birisi de soyadı kanunu oldu. Kanuna göre kişi kendi adının yanında ailesi ile ortak kullanabileceği bir soyadı alacak, gülünç ve ahlaka aykırı soyadı kabul görmeyecekti.

Tarım ve ticaret geliştirildi

Yeni Türk Alfabesi kabul edildi

Türk Tarih ve Türk Dil Kurumu kuruldu.

Son olarak okuduğum zaman üzerine düşünmem gereken ne çok şeyin var olduğunun daha da farkına vardığım, İsmail Dinçer’in güzel bir yazısını sizlerle de paylaşmak istedim:

“LORDUM, O ADAM YENİ BİR DEVLET KURUYOR “

Koşarak geldi ve dedi ki: “Lordum, o adam yarın yeni bir devlet kuruyor”

Lord dedi ki:

- Kursun, Osmanlı’yı yıktığımız gibi, onu da yakın zamanda yıkarız, Osmanlı’yı yıkmak uzun sürdü, ama bunları daha kısa sürede yıkarız, çünkü Osmanlı’ya soktuğumuz fitne hâlâ onların içinde.

Lordum, ama bu adam çok zeki ve çok güçlü.

- Zeki olmak, güçlü olmak tek başına bir işe yaramaz.

Lordum, o gücünü etrafına hissettiriyor.

- Güçlülük, birlik ve beraberlikle olur. Onlar birbirlerine girecekler. Onun kurduğu mecliste onlarca bizim amaçlarımıza hizmet edenler var, bazıları zaten bizim adamımız, bazıları da farkında olmasalar bile söylemleri ve yaptıkları ile bizim amaçlarımıza hizmet ediyorlar.

Lordum, onların ülkelerinden çok zeki çocuklar ortaya çıkıyor, bu zeki çocuklar, o adamın yolunu takip ederlerse, o ülkeyi Dünya’da hiçbir ülke tutamaz.

- Elbette biliyoruz, o topraklar Dünya’nın en değerli toprakları. O ülkede çıkan ekinler, üzümler, zeytinler, incirler, kayısılar, şeftaliler, armutlar, ahlatlar, alıçlar, haşhaşlar ve her türlü meyve sebzelerin, çocukların beyinlerini nasıl çalıştırdığını biliyoruz. Orada yaşanan dört mevsim, dünyada başka bir yerde olay kolay yaşanmıyor. Suyu, havası, toprağı, güneşi, ülkenin insanlarının çok zeki olmasını sağlıyor.

Lordum, peki bunlara nasıl engel olacağız?

- Sen merak etme, planlar hazır, ana plan o ülkeyi ele geçirmek, gücünü kırmak, Osmanlı’ya soktuğumuz fitneye devam etmek.

Bunlar nasıl olacak Lordum.

- Planlara devam ederek olacak. Bak haritaları bile ona göre yaptık, onların diğer Türk Devletleri ile bağlarını kopardık.

Onların içine din fitnesi, mezhepçilik, tarikatçılık, cemaatçilik fitnesi, alevilik, sunnilik fitnesi, ırkçılık fitnesi, sağcılık solculuk fitnesi, o partiden bu partiden deme fitnesi soktuk.

Bunlar daha da alevlenecek. Cemaat ve tarikatları kuran ve onları ayrı ayrı destekleyen zaten bizim atalarımız.

Her cemaat tarikatın içinde onlarca adamımız var, onları yönlendiren zaten biziz, onlar “senden benden, senden değil benden değil” kavgasıyla, ayrımcılık yaparak ülkenin yıkılmasında en büyük etken olacak.

Peki Lordum, Atatürk’ü destekleyenlere nasıl engel olacaksınız, gelecek nesillerin onunla ilgili sevgileri, onu örnek almaları ne olacak?

- Atatürk’ü dinsiz, kâfir, deccal olarak göstereceğiz.

Ama Lordum, o adam çok zeki. O adamın dinin gerçeğini bilmemesi mümkün değil.

- Bilse ne olacak, önemli olan Halk’ın neye inandığı, Halk’a ne empoze edildiği.

O adamı, bazı hocaların kitaplarında, sohbetlerinde dinsiz, kâfir, deccal ilan ettirerek, Halk’ın kafasına fitnelik sokmaya devam edeceğiz.

Cemaat ve tarikatlardaki her sohbette, Atatürk’ten bahsederek onun dinsiz, deccal olduğunu akıllara kazıyacağız.

Zaten bir ülkeyi yıkmak istiyorsan önce vatanseverlerini yok edeceksin, birbirine sokacaksın, içlere ayrımcılık, kin nefret sokacaksın, biz de onu yapacağız, vatanseverleri küçük düşüreceğiz, Halk'ın gözünde dinsiz gibi göstereceğiz. 

Hatta kendini aydın zanneden birçok kimseyi de televizyonlara çıkararak, Atatürk’e “o dine inanmıyordu, o ateistti” diye beyanlar verdireceğiz.

Peki Lordum, yetişen zeki çocuklar ne olacak?

- Sen hiç merak etme, o da tamam. O zeki çocukları önce kendi kurduğumuz okullara, aileleri ikna ederek alacağız, sonra da onları kendi ülkelerimizin üniversitelerine alıp, kendi ülkemizin çıkarlarına hizmet ettireceğiz.

Ama Lordum, bunu anlayanlar gelmezler ki !

- Onların bazılarına ilimden, eşitlikten, adaletten, insanı değerlerden, özgürlükten bahsederek ikna edeceğiz.

Bazılarını da dinden, Allah'tan, kitaptan bahsederek ikna edeceğiz, onlarda bunlara inanacak, gelecek ve çıkarlarımıza hizmet edecekler.

Peki, ikna edemedikleriniz ne olacak Lordum?

- İkna edememek diye bir şey yok, cemaatler tarikatlar ne güne duruyor. O çocuklar din denerek, Allah denerek, kitap denerek, cemaatlerin tarikatların eline düşürülecek ve yine bize hizmet edecekler.

Peki Lordum, basın, televizyonlar, siyasi alan, üniversiteler, nasıl kontrol edilecek?

- Sen hiç merak etme, Dünya’da Türkler kadar birbiriyle kavga eden ikinci bir millet yoktur. Bak, tarihte birbirleriyle kavga ederek, nice kurdukları devletleri yıktılar.

Basını, televizyonları zaten bir kontrol ediyoruz, her gün orada tartışmalar yaptırarak, ülke insanının içine kin aşılamaya, ayrımcılık aşılamaya devam edeceğiz.

Siyasilerin içine adamlarımız koyarak, onları her gün Halk’ın gözü önünde birbirine saldırtacağız, ayrımcılığı işleyip, Halk'ın içine kin nefreti sokmaya devam edeceğiz, her partide her zaman adamlarımız olacak. Devleti yıkıncaya kadar devam edeceğiz.

Üniversiteleri zaten biz kurduk, istediğimiz gibi yapılanmaya devam edeceğiz, bize uyanları, makamlara şöhretlere getirerek besleyeceğiz, uymayanları pasifize edeceğiz.

Evet, plan büyüktür ve oynanıyordu, plan ince ince ortaya konuyordu.

Halk, her gün televizyonlarda tartışmaları izleyerek taraf oluyordu.

Hatta televizyonlarda, 3 kişi bir tarafta, 3 kişi karşı tarafta olarak görsel ayrımcılık beyinlere kazınıyordu.

Sonra sözsel ayrımcılık, beyinlere ekilerek ayrıştırmalar devam ediyordu, hele tartışmaların dozu artırılarak, kin ve nefret iyice alevlendiriyordu.

Plan büyüktü, siyasiler her gün televizyonlarda birbirine girerek, Halk'ın içine, iyice ayrıştırma enjekte ediliyordu, kahvelerde Halk birbirine giriyordu.

Üniversitelerde hocalar birlik olamıyor, içlerde kıskançlık oluşturuluyordu.

Zeki, vatanperver çocukların hızla önü kesiliyordu.

Üniversiteler, hızla cemaatlerin eline geçiyor, onlar da kendi taraftarlarını hızla kadrolaştırıyordu. 

Evet, plan büyüktü ve ince ince ortaya konuyordu.

Lâkin bir damar vardı, bir türlü ona engel olunamıyordu.

Bir damar vardı, Atatürk'ün işaret ettiği "damarlarındaki asil kan" işte bu bir türlü ele geçirilemiyordu.

Onlar planlarına devam ediyorlardı, bizi zayıf bırakmaya, saldırmaya devam ediyorlardı.

Biz de onların tuzaklarına düşüyor ve birbirimize saldırmaya devam ediyoruz.

Atatürk cumhuriyeti kurdu, kurduğu gibi duruyor.

Cumhuriyeti kurduk diye avunuyoruz, ama övünemiyoruz.

Zeki çocuklarımız, yabancı ülkelerin üniversitelerine hocalık yapıyor, onların çocuklarını yetiştiriyor.

Binlerce gencimiz yurtdışında. O zeki çocuklar, onların çıkarlarına hizmet ediyor.

Atatürk; “Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır” dedi.

Ama Türk çocuğu zekiliğini yurt dışında, yabancılara hizmet ederek gösteriyor.

Türk çocuğu çalışkanlığını, cemaat tarikatında peşinde koşarak eriyip bitiriyor, birbirine saldırarak harcıyor.

Sadece Amerika’da üniversitelerde, 10 binin üzerinde Türk çocuğu var.

Düşünün bir kez, 10 binin üzerinde zeki çocuğumuz, onlara hizmet veriyor, onların kalkınmasında rol oynuyor.

Bu çocuklar ülkemize gelmeye kalktığında ama içerden ama dışarıdan ne oyunlarla geri gönderiliyor.

Hep, Cumhuriyeti kurmakla avunduk durduk.

Ama bir türlü Cumhuriyetimizle övünemedik, gurur duymadık.

Ekonomik olarak kalkınamadık, ülkemizin insanlarından gelecek kaygısını silemedik.

Ülkemizin topraktan çıkan değerlerini, layıkıyla dünyaya pazarlayamadık.

Bir ülkenin ekonomik olarak kalkınmışlığı parasının değeri ile belli olur.

Paranızın değeri, ülkenizin kalkınmışlığı ile ilgilidir.

Her yıl, Cumhuriyeti kurduk diye avunup duruyoruz.

Peki;

Yaşatabiliyor muyuz?, Geliştirebiliyor muyuz?, Kalkındırabiliyor muyuz?

Doğan Cumhuriyeti, her gün biraz daha öldürüyoruz.

Atatürk onu kurdu, ama biz her gün biraz daha öldürüyoruz.

Bir Atatürk ortaya çıktı, ama hiç birimiz Atatürk olamadık.

Ülkemizin her çocuğunun yüksek bir potansiyeli var, onlar zeki, çalışkan, üretken bir potansiyelle doğuyor.

Yine de karamsarlık, umutsuzluk yok olmuyor.

Birlik olduğumuz an, dünyanın en kalkınmış devletleri arasında olabiliriz.

Çünkü ülkemizin yeraltı, yerüstü kaynakları ile buna müsait.

Bizler, Özbekistan Buhara'da, Horosan'da doğan; İbn-i Sina'ların, Biruni'lerin, Harezmi'lerin, Cabir Bin Hayyam'ların, Ebu Bekir El Razi'lerin, El Kindi'lerin, Farabi'lerin soyundan geliyoruz.

Yeter ki uyanık olalım, yeter ki bize kurulan tuzakları görelim.

Birliğimiz beraberliğimiz, geleceğimiz için el ele verelim.

Atatürk'le avunmayalım, her birimiz Atatürk olalım.

Ve sevgili Atam, sensiz bir parçamız hep eksik.

Senin aramızdan ayrılışının üstünden yıllar geçse de sen her zaman, doğan her Türk evladının ruhunda var olacak, kalbinde sevgi ile yaşayacaksın. Bu vatanın evlatları sana minnettar.

Sevgiyle, minnetle, özlemle anacak ve Senden hiç vazgeçmeyeceğiz.

SANA SÖZ…

Gündem Haberleri

McDonald's ve Burger King'in o menülerini yiyenler yandı!
DOD’dan Brüksel çıkarması
Bahçeli'den 'teğmenler' çıkışı: Bakanlığın kararına saygı duyuyorum
İhraç tebligatı 4'e çıktı
Genç teğmenler vazifelerini yaptılar!