Serdaroğlu'nun "Aslında 24 Nisan 1915’de Ne Oldu?" yazısı şöyle:
Zaten sözde Ermeni meselesi her 24 Nisan tarihinde gündeme gelirdi. ABD başkanı bu yıl “genocide” diyecek mi, demeyecek mi sorusu başta Ermeni diasporası olmak üzere tüm Türkiye düşmanlarını heyecanlandırır nihayetinde ABD başkanı “soykırım” yerine “büyük felaket” der, konu bir sonraki seneye kalırdı. Hakikatlerden çok uzak bu kavramın her yıl ısıtılıp yeniden öne çıkarılması pek tabi ki tarihi olmaktan çok siyasi bir hamleydi ve bu yıl Ermeni diasporası hedefine ulaştı. ABD başkanı Bıden 24 Nisan 1915’de yaşananları “soykırım” olarak nitelendirdi. Sarf edilen ifadenin tarihi yanlış yansıtması dışında ne gibi sorunları beraberinde getireceğini öngörmek zor değil. Ermeni diasporasının etkin olduğu Amerika’da karşımıza tazminat davalarının çıkma olasılığı oldukça yüksek. Dış politika da (sözde) müttefikimiz ABD ile açacağı yaralar ise başlı başına bir diplomasi konusu.
Peki aslında nedir bu 24 Nisan? 1915 de ne oldu? Biz biraz bu soruların cevaplarına değinelim.
Emperyalizm etnik ve dini farklılıkların nasıl bir silah olduğunu fark ettiği andan itibaren Ermenileri bize karşı kullanmaya başladı ve tabi ki Ermenilerin arkasındaki en önemli kışkırtıcı, topraklarımızda gözü olan Rusya’ydı.
Silahlanan Ermeniler isyanlara (Sason 1894) ve terör faaliyetlerine başladılar. Hatta 1905 yılında Padişah II. Abdülhamit’e suikast düzenleyecek kadar ileri gittiler.
Silahlı Ermeni örgütlerinin (Hınçak, Taşnak) hedefinde sadece Türkler değil, kendileri ile işbirliğine yanaşmayan Ermeniler de vardı. (Örneğin Van Belediye Başkanı Bedros Kapamacıyan 1912 de öldürüldü.)
Ermeni sorununun en hazin yılları I. Dünya savaşı yıllarıydı. Zira eli silah tutan erkekler cepheye gitmiş, meydan silahlı Ermeni çetelerine kalmıştı.
Türk köyleri basıldı; insanlar camilere, samanlıklara doldurulup yakıldı, canice katledildi.
Örnek vermek gerekirse 1912-20 yılları arasında Van’da ki her 3 kişiden, Erzurum’da ki her dört kişiden biri katledildi. Anadolu’nun toplamında sayı bir milyonun çok üzerindeydi.
Ermeniler savaş yıllarında Rus ordusuyla işbirliği yaptı; cephede ve cephe gerisinde ordumuzu bir hayli müşkül durumda bıraktı. (Tamamı silahlı 60.000 civarında milisten söz edilmektedir.)
Ermeni komitacıları 1915 yılına kadar Osmanlı devletinin başkentinde çeşitli dernek adı altınca rahatça faaliyet gösteriyor, bölücü ve yıkıcı çalışmalar yapıyorlardı.
24 Nisan 1915 tarihinde zamanın Dâhiliye Nazırı Talat Paşa’nın talimatıyla bu yıkıcı faaliyetlere katılan 556 komitacı tutuklandı. Fransızlara göre bu sayı 1800, İngilizlere göre 2500 kişidir. Bir detaya dikkat çekmek istiyorum sadece yıkıcı faaliyetlere katılanlar tutuklandı. Ermenilerin ifade ettiği sözde soykırım tarihinin hakikati budur.
Fakat Anadolu’da Ermeni durmadı. Bunun üzerine devlet 27 Mayıs 1915’de olaylara karışan ve düşmanla işbirliği yapan Ermenileri mecburi sevk ve iskâna tabi tutacak bir başka kanun çıkardı. (Yine sadece olaylara karışanlar.) Çokça bilinen adıyla Tehcir kanunu uygulanırken gereken insani hassasiyet gösterildi. Tarafsız devletlerden gözlemci istendi.
Bu gözlemci raporları oldukça önemlidir. Zira Türkler 1.500.000 Ermeni’ye soykırım uyguladı iddialarının en çarpıcı cevapları gözlemci raporlarıydı ama bizim tezlerimizi haklı çıkardığından dünya dikkate almamayı tercih etti. Onun yerine yalan ve sahte Ermeni belgelerine itimat edildi.
Anadolu’nun çok yerinde katledilen Türklere ait toplu mezarlar ortaya çıktı, tek bir Ermeni toplu mezarına rastlanmadı ama bu da diğerleri gibi göz ardı edildi. Duymak istediklerini kim söylediyse ona inandılar.
Söz konusu Türkler olmasaydı, savaş yıllarında ordusunu arkadan vuranların sürgüne gönderilmesi haber bile olmazdı ama oldu. Mazisi karanlıklar mazimizi sorguladılar. Yetmezmiş gibi ne yazık ki içimizden çıkıp “geçmişimizle yüzleşelim” diyen vicdansız züppelerden taraftar da buldular.
Sonuç olarak Türk milleti tarihinin hiçbir döneminde soykırım yapmamıştır. İhanete uğramış sesi çıkmadığından kimseye derdini anlatamamıştır. Soykırıma maruz kalmış, feryadı duyulmamış ve sessizce ölmüştür.
Kelimelerin gücünü anlayıp, haklılığımızı anlatacağımız vasıtalarla propaganda savaşında yerimizi almamız lazım. Zira Türk milletinin bu devranın böyle sürmesine tahammülü kalmamıştır.
Sedat Serdaroğlu
25.04.2021