Ah anne;
Türk asker doğar dediydik, kınalar yakarak yolladıydınız bizi…
Al bayrağa sarılı tabutlarda eve dönmek ne kadar acı anne…
Yedi düvelle savaşan ceddime ne diyeceğim ben?
Emanetinize eşkıya musallat oldu, çakallar memleketinizin sokaklarında Mehmetçiğe pusu kurdu, öğretmenler açtığınız Cumhuriyet okullarında torunlarınıza ders veremiyor, nasıl diyeceğim anne?
Vatan sevdasıyla nöbete gittik oralara… Oralar Türktü, Mustafa Kemal’in kurtardığı topraklardı, bunca çakalı kimler saldı oralara anne? “Barış” deyip duruyorlardı, hangi puşt zulasından çıktı bunca ihanet anne?
Meydanlarda “istikrar” nutku atana oy verdiler; Başbakan “Terörün beli kırılmıştır” dediğinden beri geçen 4,5 ayda al kana boyanan kardeşlerimin sayısı 120’yi aştı, Gazi Atatürk’ün Meclisine bölücüler tünedi, demokrasi dediler anne!
Diyarbakır’da, Mardin’de, Hakkâri’de, Şırnak’ta Türk bayrağının yerine terörist paçavraları çekilmiş, sokaklarda kahpelik cirit atıyor; gaflet, bölücüye yurdumun Güneydoğusunu teslim etmiş; ihanet, sokak sokak dolaşıyor, millet evlerde mahpus anne…
Buralarda dağlar sarp, buralarda mağaralar İblis yuvası, buralarda tabiat haşin, buralarda insanlar eşkiya kucağında…
Aydın, bilim ve kültür insanı dediğin bizi pis bir kumpasa yatırır olmuş, hem uğruna can verdiğimiz devletimizi emperyalistlere şikâyet ediyor hem de kanımız akıtılırken katillikle suçluyor anne!
Can kardeşim dediğin bana sokakta kurşun sıkıyor anne; milletin parasıyla yapılan asfaltta bana pusu kuruyor anne; devletin yaptığı cehaletin düşmanı okulları yakıyor anne; tarihi miras camileri bombalıyor anne…
Kendi şehrimde, kendi sokağımda, kendi çarşımda şerefli üniformamla dolaşamadım anne… Kardeşlerimi pazarın ortasında pusuyla başından vurarak şehit ettiler anne…
“İstikrar” diye oy verdikleri adamlar, bana pusu kuran eşkiyaya “PKK terör örgütü değildir” diye övgü düzüyor anne… Devlet dediğin, 30 bin insanın katiliyle İmralı’da müzakereye oturur mu anne?
Benim komutanımdı, şehadet şerbeti içince uğurladıkları sıvasız badanasız baraka eve asılan al bayraktan utandım anne… Birileri katrilyonluk saraylarda “itibar”dan bahsediyordu, “yeni Türkiye” diyordu, “refah”tan bahsediyordu; o barakalara indirilen bedava kömür torbaları ve makarna paketinden utandım anne!
Haçlıya ve köpeklerine meydanlarda efelenip yuvarlak masalarda pazarlığa soyunan adamlardan, İmralı-Kandil postacılığı yapan hayınlardan, İstanbul’un göbeğinde ABD’li Biden’ın kucağına oturan milletin vekillerinden utandım anne…
Gafilce çözüm sürecinde, silahlanma, tünel kazma, kadrolaşma, kurtarılmış bölgeler ve özerklik ilan etme ihanetini “PKK şehirlere silah yığarken devlet eli kolu bağlı bekledi” diye açıklayan eski bakanlardan utandım anne!
Ah anne;
Ben ne diyeceğim ecdadıma?
Gazi’nin ülkesinde patır patır gariban Türk çocukları şehit olurken, millet adına yemin eden devlet yöneticisinin bu kan gölü içinde “başkanlık” diye tutturmasını nasıl anlatacağım?
Nasıl anlatacağım, askerin polisin aylarca kışlada, karakolda tıkılıp kaldığını ve iktidarın memuru olmuş valilerin vur emri vermediğini, nasıl söyleyeceğim anne?
O Gazi Atatürk ki, “Gençliğe Hitabe”sinde, “muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda” demişti; 92 yıllık Cumhuriyet’e “Reklam arası bitti” ve “Parlamenter sistem miadını doldurdu” diyenlere, Türklüğümüzü silmeye kalkanlara oy verdiler anne…
O kafa, hukuk, kanun ve mevzuat yerine, kaymakamlara, “Mevzuatı falan boş verin” diyor, muhtarları muhbirliğe çağırıyor, “Seçilmiş Cumhurbaşkanı ile seçilmiş Başbakan bir arada olmaz” diyor, “Türkiye’nin en önemli meselesi Başkanlıktır” diyor; Atatürk ilke ve inkılâplarını ters yüz ediyorlar anne!
İktidar sahipleri kendi ihtiras ve ikballerinin peşinde anne;
Memleket işsizlikle, fakirlikle, geri kalmışlıkla, asgari ücretle, terörle, kanla, parçalanma tehdidiyle savaşırken, çevremizde tek dostumuz kalmamışken saraylarda itibar müsrifliğine batanları nasıl anlatacağım anne?
De bana;
Asil Türk milletinin hürriyetini, al bayrağını, milli marşını, başkentini, güzel dilini, milli ve üniter devletinin kimliğini değiştirmeye kalkanların umurunda şehitler anne?
Asla “Türk” demeyen, Türk milliyetçiliğini ayaklarının altına alanların anayasa ve başkanlık ihtirasları için “Türk tipi”nden bahsetmelerine; “kürt meselesi” diye yırtınıp Oslo’da teröristle görüşürken “görüştünüz” diyene ‘şerefsiz’ hakareti yağdırmalarına; Habur’da eşkiyaya bayram ettirmelerine, Diyarbakır’da katillerin paçavra ve posterlerini dolaştırmalarına; mübarek ordu mensuplarını Ergenekon’a tıkmalarına; yargıyı partizanlaştırmalarına; ikballeri için dini siyaset metaı yapmalarına bizim kanımız reva mı anne?
Bu nasıl bir iman, bu nasıl bir inanç anne?
Gazi’nin köşkünü kasvetli buldular anne…
Şaşalı saraylarda milleti temsil eden büyükelçi eşlerine yemek tabaklarında altın keseleri ikram edilirken, şehit komutanımın barakasına asılan al bayrağım neyin sembolüydü anne?
Bu sistemde palazlanıp ikballeri için mevcut sistemi “anormal” görenleri kimler yetiştirdi; Allah’ın Kur’an’ından ayetlerle “hakara makara” çeken adamlar hangi dinden anne?
Ne diyeceğim ecdadıma anne? Ben 79 yıllık Cumhuriyet hizmetini, 13 yıllık yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar iktidarının rejim bozgunuyla mukayese edenleri nasıl anlatacağım? Nasıl diyeceğim kanınızla kurduğunuz Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbali tehdit altında diye, nasıl diyeceğim, kurduğunuz “Yurtta sulh, cihanda sulh” politikasını iflas ettirdiler diye?
Ah anne;
Ya Süleymanşah, mezarımı ne ettiniz derse?
Ben nasıl diyeceğim Bayrak şiiri yasaklanan Arif Nihat’a, senin şiirini başkanlık için okumaya kalktılar diye?
Özvatanımda nöbetteyken, al bayrağa sarılı tabutlarda eve dönmek ne kadar acı anne!
Sahi biz niye öldük, ağlama sakın anne?
MUSTAFA ÖNDER