PAÜ'ye Kim, Neden Saldırıyor?

Akishaber.com.tr yazarlarından Göktuğ Işınsu PAÜ'ye kimin niçin saldırdığını kaleme aldı.

Bazı kurumlar vardır, ülkenin yanında bulunduğu kentin de vazgeçilmezi ve her açıdan itibarıdır. Bu kurumlara bir şekilde verilecek zarar o kente verilmiş demektir. İşte Üniversiteler bu kurumların başında gelir. O üniversite ki, her kentin valisi, belediye başkanı iktidarın kapısını aşındırır “kentimize üniversite açılsın” diye. Çünkü bilirler ki bir üniversitenin kentlerine açılması demek nitelik ve nicelik açısından derece atlamak demektir. Ekonomik kalkınma demektir herşeyden önce. Nitelikli nüfusun artması yanında öğrencilerle tüketimin artması anlamına gelir. Yani ticaret canlanacak, şehre giren para artacaktır. Bacasız fabrikalardır Üniversiteler, aynı turizm gibi.

Üniversitelerin evrensel anlamda bazı temel işlevleri vardır; bilimsel bilgi üretmek, sanayi başta olmak üzere devlet ve toplumun kurumlarına nitelikli insan gücü yetiştirmek. Bunların dışından ikincil işlevleri olarak tanımlayabileceğimiz kuruldukları şehre ekonomik açıdan da önemli katkıları vardır. Yani;

Tek bir Üniversitenin onbinlerce öğrencisi, öğretim görevlisi, memurları ile yerel ekonomik hayatın muazzam şekilde gelişmesi, sosyo-kültürel hayatın canlanması, üniversitenin merkezi işlevleridir. Öğrencilerin eğitim-öğretim dönemi kapatılınca şehirlerin boşalmış bir görüntü vermesi demografik açıdan üniversitesinin etkisini gösterir. Kısacası, üniversitelerin şehirlerde kuruldukları zaman göze çarpan ilk belirgin etkisi demografik etkilerdir. Elbette bu etki, her şehirde üniversite ve öğrenci sayılarına göre değişebilmektedir. Üniversiteler bir ülkede iç göçün de en başta gelen sebebidir.

Üniversiteler hem istihdam ve gelir hem de harcama kalemleriyle bir şehrin ekonomisine katkı sunarlar. Binlerce akademik ve idari personele yapılan ödemeler, bu kişilerin istihdam edilmesi, çevre paydaşlarına yapılan ödemeler, bu personelin ve özellikle öğrencilerin yaptığı harcamalar şehrin gözardı edilemez gelir katkısını oluşturur.

Bunun yanında şehrin demografik yapısına, mekânsal örgütlenmesine, küçük ölçekli işletmelerin artışı yanında spor ve fiziksel aktivite sahalarının artması ikincil işlevlerine dahil edilebilir. Bu saydıklarımız yanında mekânsal anlamda da kentin dönüşümüne büyük katkı sağlanır. Öğrenci yurtları, kafeler, alışveriş merkezleri, lokantalar gibi tüketim ve eğlence mekânları bu dönüşümün unsurlarıdır. Kısacası, konut sektörleri, çevre düzenlemeleri, kültürel, eğlence ve sportif mekânların açılması ülkenin farklı bölgelerinden ve dolasıyla farklı kültürlerinden öğrenciler ve personel toplumsal ve kültürel değişimin de ana dinamiğini teşkil eder.  

Üniversitelerin bünyelerinde oluşturdukları tekno-kentler, araştırma merkezleri, farklı bölümler, öğretim elemanlarının akademik çalışmaları sanayi ve üniversite, sanayi ve yerel yönetimler arasında ilişkilerin kurulmasını ve geliştirilmesini sağlar. Bu açıdan kentin sanayi alanında gelişiminde üniversite-sanayi işbirliği yanında yerel yönetimler ve üniversite işbirliği çok önemlidir.

Üniversiteler evrensel kurumlar olarak sadece ülkenin eğitim alanında değil yer aldığı toplumun bütün mensuplarını etkileyen kurumlardır. Eğitim başta olmak üzere kültürel, sosyal ve ekonomik alanda bulunduğu şehrin toplumsal yapısını derinden etkilemektedir. Her şehre bir üniversite açılması ve hatta ilçelere yüksekokulların açılmasında eğitimden ziyade yörenin ekonomik kalkınması gözetildiği sık sık tartışılmıştır.    

***

Bir üniversiteye yapılan yıkıcı eleştiri ve saldırıların etkisi o kurumun yer aldığı kent ile sınırlı değildir. Ülkenin bütün bölgelerinden, şehirlerinden öğrencinin gelmesi gibi etki alanı da bütün ülke sathına yayılması anlamına gelir.

Bizim güzel şehrimiz Denizli’nin de incisi olan Pamukkale Üniversitesi sürekli basında olumsuz bir şekilde yer almaktadır. Kimi zaman ulusal basında gündeme gelen Pamukkale Üniversitesi çoğu zaman Denizli basınında geniş yer buluyor. Peki, bunun sebebi nedir?

Bu yer alışlar ekseriyetle rektör Prof. Dr. Hüseyin Bağ’ı eleştiren bir formatta yer alıyor. Aslında bu haber biçimlerini bir eleştiri olarak ele almak uygun olmaz. Saldırı olarak tanımlamak daha doğru bir tanımlama. Herhangi bir uygulamanın eleştirilmesi demokratik bir haktır. Fakat bu eleştiri yıkıcı bir hal alırsa, Üniversitenin kurumsal yapısına zarar vermeye başlarsa, eleştiri özelliğini yok eder. 

***
Prof. Dr. Hüseyin Bağ, FETÖ darbe girişiminden sonra sabık rektörün FETÖ operasyonu sonucunda görevden alınması ve meslekten ihraç edilmesi ile sonuçlanan operasyon sonrasında devletin önce vekaleten sonra da asaleten atamış olduğu bir rektördür. FETÖ darbe girişiminden sonra, devletin bütün güvenini sağlamış ve bulunduğu makama asaleten atanmıştır.

Saldırılarda şu üç özellik dikkat çekiyor:

FETÖ operasyonu ile görevden alınan sabık rektörün eski ekinin bir umut kaybettikleri ayrıcalıkları yeniden kazanmak veya “bana yar olmayanı sana da yar etmem” özdeyişindeki gibi sonu meçhul saldırı söz konusu. Bir de cemaat karakterinin kinci yapısının da izlerini görmemek mümkün değil.

Rektörlüğe saldırıda seçim sisteminin de zafiyetleri ortaya çıkmaktadır.

Rektöre saldırının merkezinde yerel basın yer almakta, ciddi ve etkili bir araç olarak kullanılmaktadır.    

Bir casusluk ve terör örgütü olduğu bugün daha iyi anlaşılan FETÖ, bütün devlet kurumları gibi üniversiteleri de kolay kolay bırakacak gibi görünmüyor. Elbette, bugünün moda deyimiyle mutasyona uğrayarak, format değiştirerek. Devletle ve özellikle iktidar partisinin mensubu gibi görünmek, kraldan fazla kralcı kesilmek kripto FETÖcülerin vazgeçilmez taktiği. Militan düzeyde Ak Partili oluyor; Atatürkçü oluyor böylece dokunulmazlık kazanıyor; siz onu eleştirince sanki hükümeti, Attaürk’ü eleştirmiş oluyorsunuz. Etkili bir taktik.

Kendini gizleyerek devleti şüphelendirmeden hareket etmek ve böylece hedefe ulaşmak FETÖ’nün ana stratejisidir. Bu strateji dün olduğu gibi bugün de uygulanmaktadır. Bu sebeple FETÖ’nün şifrelerinin çözülmesi sorunun daha iyi anlaşılması için elzemdir.

Rektörlüğe ait mahrem bilgilerin basına sızdırılması, hedef kişinin eşi ve çocuklarının hedef alınması, medya üzerinden sürekli yalan bilgilerle algı yaratılması gibi yöntemler FETÖ’nün uygulamış olduğu stratejilerdir ve bu yöntemlerin aynen hayata geçirildiğini gözlemliyoruz.

Bu strateji uygulanırken Cumhurbaşkanlığı ile ilgisiz bir şekilde bağlantı kurularak yapılan saldırının sanki “devletle ilgili” algısının yaratılmaya çalışılması da bu stratejinin bir gereğidir. Bu stratejinin Prof. Dr. Hüseyin BAĞ’ın maruz kaldığı saldırıları göz önüne aldığımızda somut olarak nasıl uygulandığını görürüz.

Rektörlüğün ilk yılında yönetim kadrosunun mahrem yazışmalarının dahi basına verilmesi/sızdırılması FETÖ’nün vermiş olduğu ağır hasarın bir yansımasıdır. Bugün gelinen noktada rektörün üniversite dışından bir kadro teşkil etmesi aşılamayan güven meselesini aşma çabasıdır ve de başarılı olduğu görülmektedir.

Üniversitesinin 60 bini aşkın öğrencisi, öğretim elemanı ve çalışanı ile devasa bir topluluk. Üstelik milyonlarca liralık bir bütçeye hükmediyor olması da başlı başına bir güç merkezi olmasının kaynağıdır. Doğal olarak böyle bir yapının yönetilmesi sıradan bir beceri değildir. Kurumun her bir biriminin başına gelecek bürokratın kurumuna sahip çıkan, devletine bağlı olması bu açıdan zorunludur. Buralara gelenlerin devletten başkasına bağlılığı söz konusu olmamalıdır. FETÖ’nün verdiği bir zarar da işte bu alanda olmuştur. Devletin gizli bilgilerinin sızdırılarak hedef kişinin yıpratılmaya çalışılması FETÖ’nün kurum içindeki kripto yapılanmasının varlığını ve gücünü göstermesi açısından önemlidir.

Rektörü atayan siyasi gücü etkilemek kısa yoldan rektörlüğe açılan bir yol olarak görülmektedir. Bu sebeple en ilgisiz noktalarda bile yapılan yayınlarda doğrudan Cumhurbaşkanı ile bir çatışma varmış havasının yaratılmasının önü açılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı sistemi ise seçimlerin kaldırdığı rektörlük YÖK’ün tavsiyesi ile doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Bu seçim sisteminin bir yan ürünü olarak doğrudan Cumhurbaşkanlığını etkileme amaçlı yapılan haberlerin planlandığı, kurgulandığı görülüyor. Çünkü, doğrudan ilgili bulunmadığı halde sanki Cumhurbaşkanlığına saldırı varmış intiba yaratılmasının arka planında rektörü yalnızlaştırma stratejisi yer almaktadır.

Son olarak FETÖnün kamuoyunu etkilemek için çok önem verdiği televizyon, gazete, internet siteleri gibi iletişim araçlarının üniversiteye yapılan saldırıda öne çıktığı görülüyor. Bu da yerel basının kendine olan güveni sarstığı açık. Habercilik işlevini işletmeyerek taraf olmak, gazetecilik mi tetikçilik mi ikilemini de yaratır. Denizli’nin sorunlarını korkusuzca haber yaparak, gündeme getirerek güvene dayalı bir basın yaratmaktan ziyade birilerinin kavgasının tarafı olarak kısa yolda bir çıkar ağına dahil olmak anlamına gelir. Haberciliği aşan bir yayın politikasının amacı sorgulanmalıdır.

Devletin bütün gücüyle mücadele etmesine rağmen hala varlığını sürdüren bir örgütün elbette Pamukkale Üniversitesi’nde bir anda temizlendiğini düşünmek mümkün değil. Türkiye’de FETÖ darbesi sonrasında eski ekibin resmi ve gayri-resmi en yakın çalışanlarından başlayarak, kimlerle işbirliği yapıldığı, kimlere ihale verildiği, proje aktarıldığı gibi işlemler yeniden yeniden gözden geçirilmelidir. Devletin/Üniversite yönetiminin sürekli olarak tetikte olması, soruşturulmaların devam etmesi gerekir. Kısacası rektör üzerinden üniversiteye yapılan saldırıların kaynağı çok iyi araştırılmalı ve sonuçlar ilgili güvenlik birimleri ile eşgüdüm halinde yürütülmelidir. Kriptoların en bariz özelliği kendilerini Atatürkçü, Ülkücü, AK Partili olarak sunmasıdır. Mücadele edilirken de bu kimlikler belirleyici olmamalıdır.

Ege - Denizli Haberleri

Onun Adı “Yetiş Muhtar”
Dikkat ! Kar Denizli'ye Geliyor
Denizli’de Kırmızı Altın Hasadı Başladı
Muğla'da deprem
DENİZLİ’DE EŞ ZAMANLI YAĞMUR DUASI