Orta Doğu’daki kirli savaş, ABD ve Türkiye

Bu kirli savaş, Filistin halkı ve Filistin ile bölgenin geleceği açısından büyük sonuçlar doğuracağa benzemektedir. Zaman şartlara göre değişme vaktidir.

Bölgemizde çok kirli bir savaş devam ediyor. Her geçen gün kirliliği de artıyor. Eğer durdurulmazsa ve daha fazla kirlenmeye mâni olunmazsa insanlık tarihine kara bir leke daha eklenecek demektir.

İsrail Savunma Bakanı’nın daha ilk günden açıklamasındaki: “Tam kuşatma. Su yok, yiyecek yok, elektrik yok, yakıt yok… Sonuna kadar devam edecek. İnsan görünümlü hayvanlarla mücadele ediyoruz.” sözleri soykırım zihniyetini açıkça ortaya koyuyor.

İsrail’in füzeleri de hedef gözetmiyor. Hastaneler bile bombalanıyor. Yaralı ve ölmüş çocuk fotoğrafları yürek dağlıyor. 

Bütün bunları başlatan Hamas’ın sivilleri de hedef alan saldırıları oldu. Mesela ilk bomba düşen yerlerden birisi müzik festivali alanı. Orada turist olarak İsrail’de bulunan insanlardan ölenler vardı. Bu bir terördür ve dünya bölgeye öncelikle bu görüntüler üzerinden bakmıştır. Ama İsrail’in mukabelesi de Hamas’ın yaptıklarından çok farklı değildir.

Bu kirli savaş, Filistin halkı ve Filistin ile bölgenin geleceği açısından büyük sonuçlar doğuracağa benzemektedir. Zaman şartlara göre değişme vaktidir.

Çöken İhvancı ideoloji

Arap Baharını fırsat gören İhvancı ideoloji önce Mısır’da karaya oturmuş, sonra Suriye’de tutunamamıştı. Türkiye’deki yapı ise devletin ve Türk Milletinin aşılamayan mukavemetiyle karşı karşıya geldi. Aşamadı ama çok da zarar verdi. Vermeye de devam ediyor. Devletin yapısı üzerindeki bozucu etki çok ileri aşamada. Çalışmaları da kesintisiz devam ediyor. 

İdeolojik körlük ve emperyalizmle iş birliği içindeki yapı bu sefer de Filistin’i ateşe attı. Şimdiye kadar haklı, mazlum ve mağdur olan Filistin ve Filistinliler, artık terörizmle birlikte anılacaklar. Artık bagajlarında ölen, öldürülen sivil ve çocuklar, işkence ya da tecavüz fotoğrafları var. Yahudilerin Büyük İsrail davasına bundan daha büyük bir hizmet de olamazdı.

Bundan sonra Türkiye’de de eskisi gibi olmamalıdır. Türkiye’nin ve Türk Milletinin bir Filistin Davası yoktur. Filistinlilerin, Filistin davası vardır. Vatanları için uğraşmaktadırlar. Davaları haklıdır. Ancak yaptıklarında da haklı olmak zorunlulukları vardır. Fakat bugün Hamas’ın yaptıklarının savunulacak tarafı yoktur. Türk Milleti de her zaman desteklemiştir. Fakat karşılığını da hiç alamamıştır.

Bugüne kadar İhvancı ideolojik çizgide yürüyen yönetimin hem içeride hem de dışarıda bizi getirdiği yer ortadadır. Görülen o ki İsrail’e karşı, “Ey İsrail… Katil devlet, terörist devlet, siz ancak öldürmeyi bilirsiniz… One minute” çıkışları ya hiç olmayacak veya çok az ve cılız bir şekilde duyulacak gibidir.

Değişen dünya şartları

Dünya yeniden şekillenirken doğrusu da böyle olmasıdır. Bu hayatın gerçekleri, aklın ve milletin çıkarlarının gereğidir. İdeolojik İhvancı politika ile iç ve dış siyaset iflas etmiştir. Hem Türkiye’de hem de dışarıda iflas etmiştir. Sadece Türkiye’de değil diğer bölge devletlerinde de iflas etmiştir. Başka ülkelerde neler olur bilemeyiz, kendileri karar vereceklerdir. Ama özellikle Türkiye yeni duruma hazırlanmalıdır.

Türkiye’yi yönetenlerin şimdiye kadar izlediği yanlış politikalar bugün karşımıza çıkmaktadır. Türk kimliğini ve mevcut yapıyı değiştirmek uğruna emperyalist Batı’yla yapılan iş birliği ayaklarına dolanmaktadır. ABD’nin Suriye’de Ulusal Acil Durum Hâlini uzatma kararı da böyle bir şeydir. 

Kumpas davalardan 15 Temmuz’a kadar birçok badirenin 2008 -2016 döneminde şu an ABD Başkanı Biden’in ABD başkan yardımcısı olduğu dönemde yaşadığımız akıldan ıkmamalıdır. ABD’nin Ulusal Acil Durum kararnamesinin de Trump tarafından, Barış Pınarı Harekâtımız üzerine ilan edildiği de hatırlanmalıdır.

2019’da kararnameyle aynı günlerde, Türk tarihinde bir de ilk yaşanmıştı. Bu ABD’nin, Barış Pınarı Harekâtı başladığı gün Erdoğan’a gönderdiği mektupla gerçekleşti. Saygısız ve terbiyesiz bir dille yazılan tehdit dolu bir mektuptu. Trump, “Aptallık etme! Seni sonra arayacağım” diyordu. Ekinde de PYD-PKK teröristleriyle görüşmesini isteyen başka bir mektup vardı. Bu mektup Erdoğan tarafından Beyaz Saray’da ABD başkanına -maalesef- ''Takdim ! edildi'' (Bu ifade Erdoğan’a ait H.P)

Bu baskı altında Barış Pınarı Harekâtı sonlandırılmıştı. Bugün de Suriye’deki terörist yapılanmasına karşı başladığımız operasyonda bir İHA’mız ABD tarafından düşürüldü. Düşüren ABD uçağı İncirlik Üssü’nden kalktı. Operasyonumuz sonlandırıldı.

ABD Başkanı tıpkı eski başkan gibi bir açıklama yaptı. Açıklamada,  “Türk hükümetinin Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik askerî eylemleri IŞİD’i yenilgiye uğratma mücadelesini baltalamakta, sivilleri ve bölgenin güvenliğini tehlikeye atmakta ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ulusal güvenliği ve dış politikası için olağanüstü bir tehdit oluşturmaya devam etmektedir” dedi. 2019’daki kadar saygısız ve kaba olmamakla birlikte ağır tehdit içeriyor.

Bugünkü tercihler yarını ipotek etmemeli

Bu kararname ABD’nin, Suriye’de bana karşı çıkana yaptırım uygularım dediği bir zorbalıktır. İlk yayımlandığından üç gün sonra, 17 Ekim’de, Türkiye, ABD ile anlaşma imzalayarak Harekâtı durdurmuştu. Bir hafta içinde benzer anlaşma Rusya’yla da yapılmıştı.

İki anlaşmada da PYD-PKK yapılanmasına yol veren ifadeler vardır. Muharip ve terörist ayrımı yapılmıştır. Yani, teröristlerin yapılanmasına meşruiyet tanıyan bir ayrım söz konusudur. ABD ve Rusya, anlaşmalardan sonra PYD-PKK yapısının başındaki Mazlum Abdi (Kobani) ile görüşerek desteklerini de ortaya koymuşlardır.

Benzer durumlar 22 yıllık AKP iktidarı döneminde sayılamayacak kadar çoktur. Yanlış atılan her adım daha sonrayı etkilemiş ve bugünkü açmazlara düşülmüştür. Bütün bunların temelinde Türk millî kimliğini değiştirmek hedefi vardır. Hedefin değişmediği de görülmektedir. Bu da artık büyük tehdit oluşturmaktadır.

Sınırlarımızın yakınındaki yangın içeride uzlaşmayı zorlamaktadır. Uzlaşma için ilk olarak, düşmana korku salan TSK’yı siyasetin etkisinden biraz olsun çıkarmanın yolu açılmalıdır. Bu yola Millî Güvenlik Kurulu’nu eski yapısına yaklaştırarak girilebilir. Bununla güvenlik stratejisi oluştururken hem yetki ve sorumluluk verilmiş hem de siyasetin baskısı kaldırılmış olacaktır. Sonraki evre TBMM’nin tamamını içine alacak bir çözümün geliştirilmesidir. Unutulmasın ki Türkiye birden büyüktür.

Hakan Paksoy  /  Milli Düşünce Merkezi

Medya Haberleri

İnsanın üç içgüdüsü
Yoğun İş Hayatında Zamanı Verimli Kullanmanın 8 Pratik Yolu
PAÜ'de Bir Kayıt Skandalı Daha
Sözde Ermeni Soykırımı
Herkes her şeyi biliyor