“Yer yarılsa ayrılsa
Gök kapansa açmasa
Güneş hiç ısıtmasa
Ya da
Kızgın oklarıyla kavursa
Yürürüm düşman üstüne
Mustafa Kemal’in askeriyim ben!”
Ali Rıza Selmanpakoğlu, 1986, Çorum
Dostumuza güven, düşmanımıza korku veren, kulaklarda çınladığında insanın içini titreten “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!” sloganı subaylarımızın mezuniyetinde coşkuyla haykırıldı. Dünya tarihinde bir ilk olarak, üç kuvvetimizin de birincileri Türk kadınları oldu ve çektikleri kılıçlarla ettirdikleri yemin hepimizin tüylerini diken diken etti.
“Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” diyen Atatürk’ümüzün kahraman Türk kadınları bütün gericilere, etnikçilere, bölücülere ve kürsüde ettikleri yemini unutan siyasetçilerimize gereken cevabı en güzel şekilde vermiş oldu.
Toplumdan dışlanmaya inat, Türk kadını yeniden aslî yerini ispatladı; maskeler düştü ve hamaset siyaseti kursaklarında kaldı.
Dinciler ve etnik bölücüler hiçbir zaman Türk Silahlı Kuvvetleri’ni sevemedi. Askere duydukları nefreti zor bela bir maskenin altına gizlediler. Yıllarca askerî vesayeti bitirme adı altında açık toplum hedefleriyle birlikte sivilleştirilen ve tasfiye edildiği zannedilen Türk Ordusu nerede durduğunu kınından çıkarak gösterdi. Her Türk’ün asker doğduğu ve her askerin de Mustafa Kemal’in askeri olduğu yurdun dört bir yanında yankılandı.
Oyunları ne olursa olsun, ne denli çabalasalar da Türk’ün damarında akan kanı ve genin gerektiğinde ortaya çıkmasını durduramıyorlar. Türk’e töresini ve inancını unutturmaya çalışanlar bir bir kınından çıkan kılıçlara yeniliyorlar.
Türk, ne zaferlerini ne de kahramanlarını unutuyor!
Yazmaya çalıştıkları uyduruk bir tarih senaryosu her seferinde gişede patlıyor. Tarih sahnesinden silmeye çalıştıkları Türkler bir ölüp bin diriliyor. Ne onlar pes ediyor ne de bizler. Bu binlerce yıldır böyle devam ediyor ve gerekirse binlerce yıl daha mücadele edecek güç damarlarımızdaki asil kanda mevcut.
Yeni mezun genç subaylarımız yemin ederken ne dedi de dinciler ve etnik bölücüler bu kadar rahatsız oldu?
“And içeriz ki laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak.
Kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır.
Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız.
Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız ve şerefimizle öleceğiz.
Ne mutlu Türk’üm diyene!”
Tasfiye ettiklerini sandıkları Türklük ve Türklüğünü bu ulusa hatırlatan Mustafa Kemal Atatürk’ün damarlarımızda nasıl aktığını gören dinciler ve etnik bölücüler bu yeminden bir darbe senaryosu çıkardılar. Onlar Türk Ordusu’nu değil; onlara biat eden emir kullarını seviyorlar. Onlar zaferden zafere koşan Türk’ü değil; onların çıkarına hizmet edecekleri seviyorlar. Keza onlar insanı değil kula kulluk edenleri yüceltiyorlar!
Şeyhlerin ayak dibinde çizilmiş siyaseti, inancı çelikten dövülmüş Türk ulusuna yutturamadılar.
Türk’ün genine kodlanmış töresi ve inancı en olumsuz zamanlarda imdadına yetişir. Bunu kimse durduramaz. Durduramayacaklarını bildikleri hâlde, yürüttükleri tüm oyunları “ne koparsak kârdır” anlayışı üzerine kurarak Türk ulusunun ahlakî değerlerini köreltmek adına savaşıyorlar. Kazandıkları cepheler, devşirdikleri üçkağıtçılar, satın alınan kalemler, yeminini unutan siyasetçiler ve kindarlığı aşıladıkları nesiller yetiştirmiş olsalar da Türk’e karşı verdikleri savaşı kaybediyorlar.
“Orduda Kemalist istemiyoruz” diye haykıran algı ajanlarının temsil ettiği güruh, ekmeye çalıştıkları nifak tohumlarının altında ezilmeye devam ediyor. “Kadın mıdır? Kız mıdır? Bilemem.” sözlerinin yankılandığı ülkemizde, üç kuvvetten üç kadının birinci olarak gösterdikleri üstün gayret ile gerici gürûhun hezeyanları arasında yıldırım gibi, kasırga gibi, güneş gibi kendini gösteriyor.
Binlerce yıldır Anadolu beşiğinde doğmuş Türkler kıtalara töresi ile hâkim olmuşken, tarihten ders çıkaramayan düşmanlarımız gaflet içerisindedir. Mustafa Kemal Atatürk yalnızca Türk ulusuna varlığını hatırlatmamış; emperyal hayaller ile ezilen tüm toplumlara umut ışığı olmuştur. O yüzden Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türk’e, Türk’ün töresi ve inancına açılmış savaş aynı zamanda insanlığa açılmış bir savaştır. İnsana insan olduğunu unutturarak onu beşere dönüştürmeye çabalayanlar ve buna destek veren sahtekarlar sürüsü insanlığa karşı suç işlemektedirler.
Aydınlığa ulaşacağımız yol töremize dönmekten; sevgiyi ve saygıyı yeniden tesis etmekten geçmektedir. Bizlere unutturulan sevgi ve saygı, toplumsal beraberlik, dürüst iman, kardeşlik ve Türklüğümüzün özü damarlarımızda akmaya devam etmektedir. Bunu hatırlatan genlerimize ihanet etmek yerine gelen sese kulak vermek zorundayız.
Selam olsun Türk kadınına.
Selam olsun Mustafa Kemal’in askerlerine.