Türk Milleti’nin millî güvenliğini tehdit eden sığınmacılar ve yabancı kaçaklar konusu hiç gündemimizden düşmüyor. Düşmemesi de gerekiyor. Ancak bu mesele sadece nüfus yapımızı ve millî egemenliğimizi tehdit etmekle kalmıyor. Son gelişmelerde görülüyor ki milletimizin millî duygu dünyası da tehdit altında.
Bu tehdit geçtiğimiz iki aylık dönemde ağırlığını hissettirmeye başladı. İnternet medyası üzerinden başlatılan son gözaltı ve sonrasındaki tutuklamada soruşturmalar, sığınmacılar konusu üzerinden devam etti. Tutuklananlardan Serkan Kafkas’ın soruşturma evrakında, “milliyetçi paylaşımlarda bulunduğu tespit edilmiştir.” cümlesi olduğu ortaya çıktı.
Türkiye, 2002 sonundan beri tarihin tekrar ettirildiği ülke oldu. Mevcut durum, İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1944 nutkundan sonra yaşananlara benziyor. Ama bugün yaşananlar daha farklı bir durumu işaret ediyor. O dönemde “ırkçılık ve Turancılık” suçlaması vardı, şimdi ise “milliyetçilik” deniyor. Hem de Türk milliyetçilerinin bir kısmının desteklediği iktidar döneminde. İnşallah sadece bir yanlışlıktır ve kısa sürede düzeltilir. Etrafımız yangın yerine dönmüşken içerinin karışmasının önlenmesi gerekmez mi?
Cumhuriyetin kurucu ilkeleri
Daha önceki yazılarımda, “milliyetçilik (Türkçülük) bir camia meselesi değildir. Milliyetçilik bir fikir meselesidir. Milliyetçilik, cumhuriyetin kurucu fikridir.” demiştim. Ziya Gökalp’in “Türkçülük siyasi bir fırka değildir; ilmî, felsefi, bediî bir mekteptir.” dediğini de belirtmiştim.
Milliyetçilik milleti yükseltmek demektir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar da Türk milliyetçileridir. Gökalp bunu, “Türkiye’de Allah’ın kılıcı halkçıların pençesinde ve Allah’ın kalemi Türkçülerin elindeydi. Türk vatanı tehlikeye düşünce, bu kalemle kılıç izdivaç ettiler. Bu izdivaçtan bir cemiyet doğdu ki adı Türk Milletidir.” diye yazmıştı. (Türkçülüğün Esasları, Siyasi Türkçülük)
Türkiye, “milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçı bir cumhuriyet”tir. Bu ayarlarla oynanmamalıdır. Oynandığı takdirde gök kubbeyi tutan sütun çöker. Bunun altında yıkanlar kalır. Hatta, Türk milliyetçileri gök kubbeyi tutar ama yıkmaya çalışanlar sarsıntının etkisinden kurtulamazlar.
Duymayanlar duyana, görmeyenler görene kadar bunları tekrar etmeye devam edeceğiz.
Milletin ayarlarıyla oynamak
Merhum Gökalp, “Millet; müşterek duygular, müşterek mefkûreler (ülkü), bilhassa müşterek misaklar, etrafında toplanan mütenasip (uyumlu) bir zümredir (Küçük Mecmua, II. Cilt, s 79, Pankuş Yay.)” demektedir.
Peki, bugün Türk Milleti’nin arasında duygu ve ülkü birliği var mı? Aralarındaki bağlılığın eskisi kadar güçlü olduğu söylenebilir mi? Sosyal dokuda uyumdan bahsedilebilir mi?
Bugün Türk Milleti arasında duygu birliği gittikçe azalmaktadır. Dolayısıyla uyum da kaybolmaya yüz tutmuştur. En önemlisi de ülkü birliği yokluğa doğru gitmektedir. Sebebi ise Türkiye’yi yönetenlerin ideolojik tercihleri ve kimlik algısındaki sorundur. Bu yüzden yönetim, sadece kendisi gibi düşünenlerle birlikte hareket etmektedir. Bu tercih de her geçen gün baskısını artırmaktadır.
Bunun son örneği, Cumhuriyet’in 100. yıl kutlamalarında açıkça görülmektedir. Bütün dünya böyle özel günleri çok büyük etkinliklerle kutlarlar. Bizde ise herhangi bir hazırlık yoktur. Olanlar da hem azdır hem de usulen yapılmış gibidir.
Ankara İl Millî Eğitim Müdürlüğü’nün kutlama programı dikkat çekicidir. Açıklanan programda Atatürk ve kurucular yoktur. Cumhuriyetin sahibinin adı da görünmemektedir. Türkiye Yüzyılı teması öne çıkarılmaktadır. Türkiye yüzyılının içeriğinin ne olduğu farklı bir tartışma konusudur. Ancak bir parti programı olduğu tartışılamaz. Ama artık ortaöğretimde bile kullanılmaya başlandığı görülüyor. Bu da devletin parti devleti olma yolunda büyük bir mesafe alındığının da göstergesidir. Hâlbuki millî eğitim adı üstünde millîdir. Bir partinin hedeflerinin çok üstünde olmalıdır. Bu bir devlet problemi anlamına gelmez mi?
Kutlama programında neredeyse sadece imam hatip liseleri vardır. İkram sunumu yapan ve sergiye katılan dışında, diğer okullar yoktur. (Türk Millî Eğitimindeki ‘Menzil Davası(!) yazıma bir göz atın lütfen).
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz ihanetinden hemen sonra, “En büyük hırsızlık, insanların dinini, inancını, ihlasını ve ümidini çalmaktır (Olağanüstü Din Şûrası, 3 Ağustos 2016)” demişti. Haklı ama bu hâlâ devam ediyor!
Milliyetçilik suç mu?
Bu konuda Millî Düşünce Merkezi’nin kamuoyu açıklaması başka bir şey söylemeye gerek bırakmıyor. Aynen alıyorum.
“Türk Milliyetçiliğini suç saymak anayasa suçudur!
Son dönemde, Türk Milletinin birliğine kasteden sığınmacı meselesini gündemde tutan sekiz gazeteci tutuklanmıştı. Tutuklama kervanına gazeteci Serkan Kafkas da eklendi. Polis tutanaklarında suç isnadı olarak da ‘Gönderilerinde milliyetçi paylaşımlar yaptığı tespit edilmiştir’ ifadesi var.
Milliyetçilik, 1924 Anayasası’nın hükümlerindendir ve Türk Milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ilkelerindendir.
Mevcut Anayasamız, ‘Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;’ cümleleriyle başlar.
Türk milliyetçiliği Atatürk’ün bütün hayatı boyunca benimsediği ve uyguladığı ilkedir.
Yine Anayasamız, başlangıç bölümünün sonunda, ‘(Anayasa) TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.’ demektedir.
Anayasanın her yurttaşa verdiği bu görevi yerine getirmek de Türk milliyetçiliğinin ta kendisidir. Suçlamaların mesnetsizliği ve akıl dışılığı bir yana Türk milliyetçiliğini suç saymak suçtur. Bu vahim yanlıştan derhâl dönülmelidir.
Unutulmasın ki, milliyetçiliğe karşı çıkmak emperyalizme hizmettir.”
***
27 Ekim Cuma günü saat 15.00’te, Ankara BB Konferans salonunda “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı” konulu panel yapılacaktır.
Ankara BB ve Millî Düşünce Merkezinin birlikte düzenlediği ve Orgen İlker Başbuğ, Büyükelçi Halil Akıncı ve Prof. Dr. İskender Öksüz konuşmacı olduğu paneli Vali Mustafa Yıldırım yönetecek.