MHP'nin parti içi problemlerinin kendi içinde çözülmesi yerine mahkemeye düşmesi elbette arzulanan bir durum olamaz... Peki bu duruma nasıl gelindi? İmza toplayan muhalifler koşa koşa mahkemeye mi gittiler? Yoksa imza koyan 547 kişinin imzasını yok sayan, sayı kaç olursa olsun yok sayacağını baştan peşin peşin ilân eden ve mahkemeye gitmelerini söyleyen Genel Merkez iradesi mi yol açmıştır?
Daha kestirme soralım: İmza toplayanlar mahkemeye kendi öncelikleriyle mi gittiler, yoksa iradelerini yok sayanlar tarafından mahkemeye mi itildiler? Cevap o kadar net ki... 1 Kasım'dan sonraki açıklamalar alt alta koyulsun fotoğraf ortaya çıkıyor...
İmza toplayanlara önce ve sadece mahkeme yolu gösterip, sonra da "Niye mahkemeye gittiniz?" diye abanmaya çalışmak nasıl bir çelişkidir? Yalnızca bu cümledeki çelişki bile MHP yönetiminin yıllardır neden toplum nezdinde inandırıcılık problemi yaşadığını özetlemeye yetiyor aslında... Bazen dile getirilen doğrular bile kendi kendini tekzip eden işte bu çelişkili dil yüzünden karambole gidiyor...
Doğrusu elbette mahkemelerin takdirine bırakmadan, varsa bir sıkıntı bunu parti içinde ve ülküdaşlık hukuku dairesinde çözmekti... Yakışan çözüm, 'ne mahkeme yolunu dayatmak'tı, ne de '2018 kurultay takviminin en son Pazar gününü göstermek'ti...
Hangi 2018? Acaba parlamenter sistemin 2018 diye bir yılı olacak mı? Eğer Türkiye'de sistem değişikliği gerçekleşirse 2018'in MHP açısından bir anlamı kalacak mı?
Bunların tartışılacağı bir zemin meydana getirilebilir, Genel Merkez'in 'haksız' olarak nitelediği büyük çoğunluk belki de ikna edilir, kucaklaşılarak yola devam edilebilirdi... Çünkü sizin iktidar olabilmeniz için başkalarının oylarına ihtiyacınız varken, bırakın başkalarını, kendi mensuplarınızın büyük bir kısmının güvenini kaybetmiş durumdasınız ve bunun telafisi yine istişare, ülkücü iradeye tahammül ve saygı ile gelenekten geçiyordu...
Bütün bu kanalların tıkandığı ve şu an yaşanmakta olan krizin görülmemesi için büyük çaba sarf edildiği yerde mahkeme üzerinden 'mağduriyet' çıkarmaya çalışmak keşke büyük problemi ortadan kaldırabilse... Oysa hiç de öyle görünmüyor...
***
'Mahkeme üzerinden çözüm' kabul etmek lâzım ki çözümlerin 'en itici' olanı... İyi de mahkemeye gidenler, var olan birkaç çözüm seçeneğinin içinde bula bula bunu bulmuş değiller ki... Sabırla beklenen diğer çözümler bizzat Genel Merkez tarafından tıkanınca bu seçeneğe mahkûm edilmişlerdir...
Genel Merkez, bu kadar yüksek sayıdaki imzanın arkasındaki sosyal gerçeği, imza verilmesine yol açan yılların birikimini yok saymak yerine doğru okumayı ve geleceği kurgularken dikkate almayı tercih etseydi zaten problemin yarısı aşılmış olurdu...
Tamamen haklı olmalarına rağmen, isterse haksız olsunlar, kızgınlık, öfke, baskı, daha iyi bir gelecek arayışı vs. sebep ne olursa olsun Türk siyasî hayatının rekor sayıdaki imzası yok sayılmamalıydı, sağduyuyla hareket edilerek ülkücü iradenin önü olgunlukla açılmalıydı...
Zaten yıllardır iktidarın daha da uzağına savrulma problemi yaşanıyordu... Şimdi kendi delegesiyle ve o delegeyi harekete geçiren kendi seçmeniyle problem yaşayan bir yapı, bu görüntüyle nasıl olacak da kendi seçmenine ve diğer insanlara iktidar ümidi verebilecek? Tek başına ve son derece baskın bir iktidar karşısında özellikle taşrada büyük zorluklarla ayakta duran teşkilatlar ve mensupları yeniden nasıl motive edilebilecek?
***
Esas mesele galiba bu soruların bir kısım yöneticide anlamının olmaması... Hem "İmzalar bizim için yok hükmündedir" deyip kendi elleriyle yazdıkları delegenin iradesiyle dalga geçip, onlara mahkeme tavsiye etmek, sonra da mahkemeye gidince "Vay partiyi mahkemeye verdiler" türünden sözde aleyhte argüman üretmek, insanların zekâsıyla dalga geçmekten başka bir şey değil... Ama ondan daha kötüsü şu: İnsanların zekâlarıyla dalga geçerken, onların bu dalga geçişlerini insanların fark etmediğini zannetmek!..
Sözün özü: MHP'de imza verenler mahkemeye gitmediler, mahkemeye mahkûm edildiler... Hâlâ daha makul çözüm için yol var aslında... Genel Merkez'in sağduyuyla atacağı bir adım, düğün bayram tadında geçebilecek bir kurultayı kendi eliyle toplaması kırgınlıkların ve küskünlüklerin önüne geçer... Çözümün adresi hâlâ Genel Merkez... Çözüm; "Buyrun, derdiniz ne, oturalım, kurultayımızı toplayalım, tartışalım, karar verelim, sonra da kardeşçe yola koyulalım" diyerek ülküdaşlarının gönül tellerine dokunacak bir sıcak seste...
Servet AVCI