Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, CHP'li Sezgin Tanrıkulu'nun, soru önergesi üzerine 26 Şubat 2019 tarihi itibarıyla en az bir ortağı Suriye uyruklu olan şirket sayısının, 15 bin 159 olduğunu söyledi.
Pekcan, "31 Mart 2019 tarihi itibarıyla ülkemizde geçerli çalışma izni bulunan yabancı sayısı 96 bin 972 olup, bunlardan 31 bin 185'i Suriye uyrukludur" dedi.
Konuyu değerlendiren Prof. Dr. Ümit Özdağ, "Önümüzdeki süreçte birçok Türk patron iflas ederek veya satarak Suriyelilerin hâkim olduğu sektörlerden ayrılacak" diye bir mesaj yayınladı.
Prof. Dr. Pelin Gündeş de bu mesajı takipçileriyle paylaşırken, "Çok dikkat edilmesi gereken önemli bir konu: Sermaye Türklerden yabancılara geçiyor. Sermaye el değiştirdikçe 20 yıl içinde bunun siyasette de yansımaları olacaktır. Türkler kendi ülkelerinde parya olamaz! Yöneticilerin, sermaye sahiplerinin Türk olmadığı bir Türkiye ayakta kalamaz." diye yazdı.
***
Tabii sermaye el değiştirirken vatan toprakları da bir gayrımenkul gibi görülerek yabancılara satılıyor. Meselâ şimdi Gökova Körfezi'ni satmaya hazırlanıyorlar. Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün, "Bütün yasal hazırlıkları yaptılar. Gökova Körfezi'nde 50 tane marina yapmayı planlıyorlar. Santimetrekaresine kadar satacaklar! Oya bu dünya incisi körfezi korumamız, gelecek nesillere bırakmamız gerekir. Muğla'da yeni saraylar da yapmak isteyebilirler ama bunlar izin vermeyeceğiz" diyor.
Akkaya, Turunç, Akbük gibi koyların da içinde yer aldığı Gökova Körfezi'ndeki SİT alanları, Bakanlar Kurulu kararıyla imara açılmış, Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün, kararın iptali için dava açmıştı.
***
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "S-400'ler konusunda kararlıyız, geri adım atmayacağız. Türkiye'nin menfaati için bu adımı atmak durumundayız. Bunun sonuçları ne olursa olsun, bundan vazgeçmemiz de mümkün değil" diyor...
Peki ne için? Vatan topraklarını korumak için değil mi? Öyleyse vatan toprakları, niçin kapanın elinde kalıyor? Gökova Körfezi'nin imara açmanın, Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı araziyi temizlemek bahanesiyle İsrail şirketlerine davetiye niteliğinde yasa çıkarmaktan ne farkı var?
"Doğu Akdeniz'deki haklarımızı koruyacağız" deniliyor ama Ege'de Türk egemenliğindeki 18 ada fiilen Yunan egemenliğine ter edildi? Bu nasıl korumadır?
Bu çelişkili durumu, Metin Aydoğan, kısa bir süre önce şöyle incelemişti:
"Batı'nın destekleyip ayakta tuttuğu ve tutmakta olduğu iktidar, yitirmekte olduğu halk desteğini korumak için; yapay gündemler yaratıp, uygulaması olmayan kurusıkı sözler söylüyor. Gerçekte ne Batı'nın çıkarlarıyla çatışıyor ne de ulusal hedeflere yöneliyor. Emperyalizmin Ortadoğu politikasına katkı koyan bir yönetimin, gönüllü olarak birlikte olduğu güçle çatışması kaçınılmaz olarak söz konusu değil.
S-400 gibi çelişkiler uzlaşmayla sonuçlanacaktır.
AKP'nin, ABD'nin çıkarlarına ve yürüttüğü politikalara karşı, içte ve dışta herhangi bir uygulaması var mıdır? İktidara geldiği 2002'den bugüne dek geçen 17 yıl içinde, onun dümen suyunda hareket etmemiş midir? 'Stratejik ortak' denilen ABD'nin hemen her isteği yerine getirilmemiş midir?
ABD, Türkiye'nin 'yeni-Osmanlıcığa' geçmesini ve 'Ilımlı İslam' adını verdiği rejimle yönetilmesini istiyor. İsteğini yönetime getirdiği AKP'ye yaptırıyor.
ABD, Türkiye'yi, 'sürekli kaos kuramı' adını verdiği çatışmalı bir düzensizlik ortamına götürüyor. Bunu yaparken, söz karmaşası ve inanç sömürüsünü kullanan AKP'yi kullanıyor. Afganistan, Irak, Libya ve Suriye'de bunu başardı. Aynı şeyi, Türkiye ve İran'da da yapmak istiyor."
***
"Bugün yaşayan Türkler, gelmiş geçmiş bütün Türklerden daha uyanık olmak zorundadır" derken işte bu kandırmacaya dikkat çekmeye çalışıyorum. Türkler, kendi iktidarları tarafından oyalandıklarını görmezse, tarihin ağır tokadını yiyecektir!