Adına Türkiye dediğimiz bu topraklar yüzyıllardır "iktidar savaşları" yaşıyor. Ancak bu savaşların ne halkla ilgisinin olduğu ne de halka bir faydasının bulunduğunu bir türlü göremedik.
Yine bu bahsi geçen "iktidar savaşları" kapsamda seçimlere bir yıldan fazla süre olmasına rağmen ülkeyi bundan sonra kim / kimler yönetecek tartışması ve bununla birlikte hazırlığı başlamış durumda.
Bunun en önemli nedeni, ülkeye hâkim olan "görünmeyen güç" ve onların uluslararası işbirlikçilerinin işlerini şansa (!) bırakmak istemeyişleridir.
Her şeyden önce unutmamalıyız ki; bu toprakların üzerindeki Türk hâkimiyeti yok edilmek istenmektedir. Nihai hedef, Türkleri yeniden Asya bozkırlarına sürmektir. Konuyu bunu baz alarak değerlendirmeye başlamak gerekir.
Bunun için her türlü anayasal ve yasal mevzuat oluşturulmaya çalışılmaktadır. İttifakların ağzındaki "Yeni Anayasa" baklası bu nedenle ıslatılmaya ve yine ittifaklar tarafından "Edirne-İmralı-Diyarbakır Üçgeni" kurulmaya çalışılmaktadır. Bu sebeple devletin işleyişini sağlayan yargı ve bürokrasi dumura uğratılmıştır.
Örneğin demokrasiler açısından bir garabet teşkil eden siyasi partiler yasası ile genel başkanlara tek başlarına partilerini yönetecek yetkiler verilirken bu yetmemiş olacak ki, "seçilmiş Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"ne geçilerek TBMM adeta devre dışı bırakılmış ve bir kişi üzerinden koskoca Türkiye'nin kontrolünün sağlanması yoluna gidilmiştir. Bunlar halkın dikkate alınmadığı uygulamalardır.
Hep birlikte izliyoruz ki, bu durum Türk Milletinin aleyhine sonuçlar doğurmaya başlamış olup sürdürülebilirliği mümkün gözükmemektedir.
Bu devlet bir Türk devletidir. Devletin arkasında ki, millette Türk Milletidir. O sebeple yaşanan olaylar ve gelişmeler bize devletin ve milletin yaşamsal sıkıntılar içinde olduğunu göstermektedir.
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sorunlar çok ağır olsa da esas dikkate alınması gereken husus; milli, manevi ve ahlaki çöküş içinde bulunduğumuzdur.
Ekonomik sorunları kısa ve orta vadede çözmek veya çözüme yaklaştırmak mümkündür. Ancak milli, manevi ve ahlaki çöküşün önlenebilmesi ise doğru tedbirler alınmak suretiyle bir kaç nesil sürebilecek bir hadisedir.
Türk Milleti, bunları görmek, bilmek ve tedbirlerini almak zorundadır. Aksi halde daha zor günler yaşaması kaçınılmazdır.
Hepimiz biliyoruz ki, ülkemizin sorunlarını çözmek ancak siyaset yolu ile mümkündür. Türk Milleti ise sadece mazeret üretmekte ve dünyanın bu en zor işinden uzak durmaktadır.
Bugün siyaset sahnesinde gördüğümüz figürler, söylemlerine ve eylemlerine bakarak diyebiliriz ki, Türk Milletine karşı iyi niyetten yoksun ve samimiyetsiz insanlardır.
Bugün "görünmeyen güç" ve onun uluslararası işbirlikçileri karşımıza ikili bir ittifaktan oluşan partiler gurubunu çıkarmıştır. Merkezi idare ve yerel yönetimler bu partiler tarafından paylaşılmıştır. Bu paylaşım ile birlikte adı geçen ittifaklara mensup partilerin birbirlerinden pek bir farklarının olmadığı Türk Milletince anlaşılmış ve görülmüştür.
Yani Türk Milleti iyice çaresizliğe düçar olsun, gençler ve yetişmiş insanlar ülkeyi terk etmeyi düşünsün, göçlerle nüfus ve kültür yapımız değişsin, borç batağı ile bir kuru ekmeğe muhtaç kalalım diye bu ittifaklar ve bunların perde arkasında olanlar uzun zamandır adına "tahterevalli siyaseti" diyebileceğimiz bir politikayı uygulamaya koymuşlardır.
Bu nedenle halk, kendini kimin ve nasıl yöneteceğine dair büyük kaygılar taşımakta ve gelecekten umudunu iyice kesmiş bulunmaktadır. Türk Milleti, önümüzdeki yıl yapılacak olan seçimlerin ortaya çıkartacağı tablodan ümitsizdir.
Yapılan kamuoyu araştırmaları bahsettiğimiz sebeplerden dolayı seçmenin %20 ila %35 arasında kararsız olduğunu veya seçimi protesto etmeyi düşündüğünü ortaya koymaktadır.
TÜRK MİLLETİ ÇARESİZ DEĞİLDİR!
Nasıl ki, onca imkânsızlık ve parasızlık ile bir "Kurtuluş Mücadelesi" başlatılmış ve sonuç alınmış ise yeniden kısıtlı gibi görünen imkânlarla birlikte bir "Demokrasi Mücadelesi" verilerek Türk Milletinin makûs talihi bir kez daha yenilebilir ve yenilmelidir de!
Bu işin hiç bir mazereti olamaz... Unutulmamalıdır ki, Süleyman Demirel'in dünya politikacılarına vizyon katan "Siyaset için 24 saat çok uzun bir zamandır" sözü bize yol haritamızın nasıl olması gerektiğine dair ip uçları vermektedir.
Yapacağımız şey; vatan ve milliyetsever, Atatürk'ün ortaya koyduğu ilkelere yürekten bağlı, Cumhuriyetçi, Türk Milletinin her derdini samimiyetle kucaklayan, yerli, milli, bağımsız ve bağlantısız (Türk Milleti dışında yerli ve uluslararası güçlere bağlı olmayan) bir adayı yüz bin imza toplayarak aday yapmak ve onu seçtirebilmek için var gücümüzle çalışmaktır.
Onun için bugüne kadar olduğu gibi kimseye koltuk değneği olmaya gerek yoktur!
Unutmayın! Bir kişiyi değiştirdiğiniz zaman değil doğru kişiyi seçtiğimiz zaman düzlüğe çıkmaya başlayacağız...
Eğer yeniden milli bütünlüğü arzu ediyorsak, karnı tok sırtı pek bir millet olmak istiyorsak, hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını özlediysek, vatanımızı vatan kaçkınları ile paylaşmak yüreğimizi acıtıyorsa ve nihayetinde çocuklarımıza ve torunlarımıza Türkiye'yi bir ve bütün olarak bırakmayı düşünüyorsak; kirli tuzaklara düşmeden, aradığımız şartları taşıyan Cumhurbaşkanı adayımızı Türk Milletinin önüne getirmek zorundayız...