Korona (Kovid-19) salgını sonucu okulların kapanması ve yüz yüze eğitime son verilmesi, eğitim hayatımızda yeni bir sürecin başlamasına yol açmıştır. Bu süreci, eğitimimiz ve eğitimcilerimiz için bir fırsata dönüştürebiliriz. Bu süreç, eğitim teknolojisinin eğitimimizde daha etkin kullanımına ve eğitimcilerimizin yeni öğretim araçlarına ve tekniklerine uyumunu, hatta yeni öğretim yöntemlerini geliştirmelerini sağlayacaktır.
Türk milli eğitim sisteminde bilgisayar, televizyon ve video gibi araçların okullarımızda kullanılmaya başlanması 1980’li yılların ikinci yarısına rastlar. Bunların etkin kullanımı ise 1990’lı yılların ikinci yarısındadır. Bir rekabet ortamında gelişen bu süreç, eğitimde bir zihniyet değişikliğine yol açmıştır. Özellikle Bakanlığımızın Dünya Bankası desteğiyle yürüttüğü Müfredat Laboratuar Okulları Projesi bu konuda atılmış önemli bir adımdır. Bu proje ile eğitimde bilgisayar, televizyon ve videonun yanı sıra fotoğraf makinesi, kamera, fotokopi makinesi, yazıcı, projeksiyon makinesi , tepegöz ve perdesi, asetat gibi araçlar eğitimimizde kullanılmaya başlanmıştır. Bu proje kapsamında Öğretmen Odalarının yanında Öğretmen Çalışma Odaları oluşturulmuştur. Bu süreçte Okullarımızda Bilgisayar Laboratuarlarının, Sinevizyon Salonlarının kurulması, derslik, atölye ve salonlarda projeksiyon ve hoparlör kullanımı ile multi medya destekli bir eğitime geçişin ciddi adımları atılmıştır.
Bakanlığımızın son yıllarda eğitim teknolojisinin derslerde etkin kullanımı konusunda attığı en önemli adım, bütün okullarımızda olmasa bile çok sayıda okulumuzda uygulanan Fatih Projesidir. Fatih projesinin açılımı, Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi’dir. Ulaştırma Bakanlığının desteğiyle yürütülen bu proje ile okullarda öğrencilere tablet, öğretmenlere dizüstü bilgisayar ve sınıflara etkileşimli akıllı tahta ve internet ağ yapısı sağlanmıştır. Projeyle birlikte kitaplı ve defterli eğitim, yerini bilişim teknolojilerinden faydalanan yeni bir şekle bırakmıştır. Proje ile e-öğrenme konusunda öğretmenlere hizmet içi eğitim verilmesi ve bu ortama uygun ders içeriklerinin oluşturulması gündeme gelmiştir. Uygulamanın etkin ilerleyebilmesi için yapılan uzaktan ve yüz yüze öğretmen eğitimleri özellikle kıdemli öğretmenler açısından sıkıntılı olmuştur. Ayrıca eğitim alan öğretmen sayısı da yeterli değildir. Bu projenin bilgiye hızlı ulaşma, öğrenciyi aktif hale getirme, yaparak yaşayarak öğrenme, farklı duyu organlarına hitap ederek öğrenmeyi kolaylaştırma gibi olumlu yanlarının yanı sıra asosyallik, kendini ifade edememe, derse katılımın ve kitap okumanın azalması gibi olumsuz yönleri de bulunmaktadır.
Burada bir hususun altını açıkça çizmek gerekir ki, bütün devlet birimlerinde E-devlet uygulamasına geçildiği sürece en erken ve etkin geçen Milli Eğitim Bakanlığı’dır. On yılı aşkın bir süredir E-okul uygulaması ile öğrencilerle ilgili her türlü iş ve işlemler dijital ortamda yapılmaktadır. Bakanlığın bu alanda son yaptığı girişim ise eğitim öğretim içeriklerinin uygun ortamda sunulması ve bunun etkin kullanılması amacıyla EBA(Eğitim Bilişim Ağı) sisteminin oluşturulmasıdır. EBA sayesinde öğrenciler bilgiye aktif bir şekilde kendi başlarına ulaşabilmektedir. Bu sistem, Korona (Kovid-19) salgını ile okulların tatil edilmesi üzerine devreye sokulmuştur. Bakanlıkça seçilen öğretmenlerle televizyon veya bilgisayar üzerinden online dersler verilmektedir.
Şimdi hesapta olmayan yeni bir durumla karşı karşıyayız. Bu süreç, eğitim hayatımız için yeni bir fırsat olabilir. Sorunun çözümünü sadece Bakanlığa bırakmamak gerekir. Sadece seçilmiş öğretmenlerle EBA üzerinden online yapılan dersler, bizi bir rehavete sevk etmemelidir. Bu süreçte İl
ve İlçe Milli Eğitim Müdürlerimizin denetiminde ve okul müdürlerimizin organizasyonuyla öğretmenlerimizin bir program çerçevesinde online sistemle öğrencilerinin katılımıyla aktif ders işlemeleri sağlanmalıdır. Bu konuda teknik bilgi eksiği bulunan öğretmenlere de uzaktan eğitim yoluyla online eğitimin nasıl yapılacağı öğretilmelidir. Bu konuda yöneticilerimiz, öğretmenlerinin açığını aramak yerine eksiğini tamamlayan birer rehber olmalıdırlar.
Öğretmenlerimiz de öğrencileriyle sosyal medya ve e-posta ile iletişim halinde olmalı, ödevler vererek, kitap okuma tavsiyelerinde bulunarak eğitim ortamından kopmalarını önlemelidirler. İcabında ders notları ve powerpoint sunumlarla, instagramdan veya zoom üzerinden canlı yayınlarla onları beslemelidirler. Öğretmenler bunları kendi facebook hesaplarından ve oluşturacakları bloklardan da yapabilirler. Böylece öğrencilere, kendi öğretmenlerinin hayatlarındaki yerlerini hissettirmelidirler. Böyle olağanüstü dönemler, kişilerin kendi bilgi, zeka ve birikimleri ile farklılıklarını ortaya koyacakları dönemlerdir.
PISA Direktörü Andreas Schleicher, Türkiye’nin PISA’daki başarısını değerlendirirken “Eğitim sisteminiz değişen dünyaya uyum sağlayamadı. Öğretmenleriniz ne kadar iyiyse, sisteminiz o kadar iyidir” demiştir. Ben PISA Direktörünün öğretmenlerimizin değişen dünyaya uyum sağlayamadığı konusundaki görüşüne kesinlikle katılmıyorum. On yılı aşan bir savaş sürecinden sonra yokluklar içinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde idealist eğitmenler, Köy Enstitüsü ve Öğretmen Okulu mezunu öğretmenlerle bir eğitim seferberliği anlayışıyla çağdaş bir devletin temellerini atmışlardır. Bugün görevde bulunan bir milyon civarındaki öğretmenimiz de, bu süreçte üzerine düşen görevi yapacak ve eğitimde büyük bir boşluk meydana gelmesini önleyeceklerdir.
Küreselleşen dünya “Bilgi ve Enformasyon toplumu”nu ve robotların sanayide insanların yerini aldığı, yapay zekanın geliştirildiği, üç boyutlu yazıcılarla üretimin fabrikalardan evlere, okullara indirildiği 4. Sanayi Devrimi’ni de geride bıraktı. Öğretmenlerimizin, bu hızlı değişim sürecine kendilerini geliştirerek ayak uydurmaları gerekir. Bu konuda bu virüs salgını bir fırsattır. Bu süreçte Milli Eğitim Bakanlığı bütün öğretmenlerimizi online sistemle uzaktan eğitim konusunda eğitmelidir. Çünkü bu sürecin ne kadar devam edeceği belli değil. Nasıl güvenlik güçlerimiz terörle mücadelede, sağlık çalışanlarımız da salgınla mücadelede önemli bir deneyim kazanmaktadırlar. Eğitimcilerimiz de, bu durumlarla karşılaştığımızda kullanmak üzere online eğitim konusunda kendilerini geliştirmelidirler.
Değerli eğitimcilerimiz unutmayalım ki, Türkiye’nin vizyonunu “muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak” olarak belirleyen Atatürk, “En büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyeti’ni gençliğe, gençliğin eğitimini de Türk öğretmenine emanet etmiştir.