Ordu'da, 20 yaşındaki Ceren Özdemir'i dört kilometre takip ederek, evinin kapısının önünde kalbinden bıçaklayarak öldüren katil zanlısı Özgür Arduç'un ifadelerine kadınlar inanmadı...
Arduç'un ilk ifadesinde "Bir bıçak darbesinde öldürebileceğim kişiler aradım. Ceren'i gözüme kestirdim. Sabah inşaatta kaldım. Yeni avlar aradım ancak fırsatını bulamadım" diye konuşması, akli dengesinin yerinde olup olmadığının araştırılması; dolayısıyla cezadan kurtulmak amacına dönük olarak değerlendiriliyor.
***
Berna Laçin, Twitter'da, "Ceren Özdemir cinayetinin arkasında başka şeyler olduğuna inanıyorum! Çok derin araştırılmalı" diye bir mesaj yazdı.
Bu mesaja verilen cevaplarda da aynı kuşku var:
Sevda Çelik Özbingöl: "Kadın cinayetleri politiktir. Kadınların hayat tarzına yönelik hiç de tesadüf olmayan sistemli erkek saldırıları, kadını sosyal/ekonomik/sanatsal yaşamın dışına atma amaçlı tehlikeli saldırılardır."
Başka bir kullanıcı: "Katılıyorum. Polisleri bıçaklamaya bile cesaret ediyor. Bu kişi profesyonel katil... Her kim/kimler bu profesyonel katili tutmuşsa şüphe uyandırmasın diye zaten suç makinası/katilmiş diye düşünülsün istemiş."
Timur: "Tanımadığın bir kızı planlı bir şekilde öldürüyorsan sen bir kiralık katilsin, azmettiricilerin var."
Tabii bu mesajlar için "komplo teorisi" diyenler de var.
Her ne olursa olsun, bir cinayet, sadece sanığın ifadesi esas alınarak aydınlatılamaz.
***
Peki kadınlar, neden kadın cinayetlerinin politik olduğuna inanıyor?
Çünkü Ordu'da Ceren Özdemir'in öldürülmesinden sonra sosyal medyada iğrenç paylaşımlar yapıldı. Cinayet övüldü! Ceren Özdemir ise son mesajlarından birinde Eskişehir'deki cinayeti kınamıştı…
Çünkü Eskişehir'de, ölümle tehdit edildiğine dair 23 defa suç duyurusunda bulunduğu halde eski eşi tarafından evinde öldürülen Ayşe Tuba Arslan'ın daha kanı kurumadı! Çünkü yurdun dört bir köşesinde her gün bu tür olaylar yaşanıyor ve kimse bir çözüm aramıyor!
Çünkü bu kadar kadın cinayeti yaşanırken, bir müftü yardımcısı "Mağazalarda ambalajı açılmış teşhir ürünleri hep yarı fiyatına satılır. Anlayana…" diye başı açık kadınları ima ediyordu.
Çünkü bir Milli Eğitim Müdürü "Beni ziyarete gelen bir arkadaşım, 'Bizler Köy Enstitüsü Mezunları öğretmenler olarak köylerde dinimize hakaret ettik, eğer 120.000 cami kadrosu bizim elimizde olsaydı kendi iktidarımızı kurardık' dedi. Bizim elimizde 120 bin cami kadrosu var ama bu imkânlar Atatürkçülerin elinde olsaydı eli silahlı terörist yetiştirirlerdi. Okulları ziyaret ettiğimde başı açık öğrencileri gördüğümde sinirleniyorum ve okul müdürlerini fırçalıyorum." diyebiliyor!
Böyle hastalıklı zihinlere sahip insanların müftü, milli eğitim müdürü yapıldığı bir ülkede kadın cinayetleri de yaşanır elbette!
***
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ise "Zalimce cinayetlerin ardından görülen davalarda, somut ve hukuk temelli tatmin edici gerekçelere dayanmayan 'iyi hal' gibi soyut değerlendirmelerle canilere ceza indirimi yapılması vicdanları yaralamaktadır. Hukuk düzenlemeleri vatandaşın, toplumun beklentisine cevap vermek zorundadır" dedi.
Bence hukuktan önce ideolojiyle kirlenmiş beyinleri temizlemek gerekir! Çünkü bu kirlenmiş beyinlerin hukuk sistemine de girdiğini biliyoruz. FETÖ'den yargılanan dönemin HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, son savunmasında "Anayasa değişikliği kapsamında HSYK'nın yapısında yapılacak değişiklik çalışmalarına resmi görevlendirmeyle katılmışım. 'Hayır, bana ne, katılmam' mı demeliydim? Bu çarpık anlayış, o dönem Anayasa değişikliğini destekleyen bakan ve milletvekillerini de suçlayabilir." dedi.
O Anayasa değişikliğine evet diyenlerin hiçbiri masum değildir! Ne zannettiniz?
Şimdi kadınların, kadın cinayetlerinin politik olduğunu düşünmesinin sebebi, devletin ve hukuk sisteminin bilinçli olarak yozlaştırılmasıdır.