Üzerinden 29 yıl geçti:
Dünyanın duymadığı, duymazdan geldiği çığlığın; Karabağ’ın taşına, çamuruna, ağacına, ayazına sindiği gecenin üzerinden geçen 29 yıl…
106’sı kadın, 83’ü çocuk, çoğu yaşlı 613 Azerbaycan Türkü’nün soykırıma uğradığı, 175 esirin ağır işkencelere maruz kaldığı soykırımdan, Hocalı soykırımından söz ediyorum.
Hiçbir katilin adalete hesap vermediği, çok az insanın hafızasında yer edinebilen, ders kitaplarında dahi yazmayan…
İstisnalar hariç Avrupa basınında (muhabirlerinin bölgeden gönderdiği haberlere rağmen) Azerbaycan Türklerinin konuyu abarttığına, hatta masum(!) Ermenilerin kendini savunduğuna dair haberlerin çıktığı...
Hocalı’da ve o gece canlarını kurtarmak için yalınayak kaçmak zorunda kaldıkları dağlarda esir edilen ve akıbetlerini hala bilmediğimiz 150 kayıp canımızın olduğu…
“Suçumuz neydi?” sorusuna kanlı salyalar akıtılarak “Türk olmak!” cevabının verildiği…
Hamile kadınların karınlarının deşildiği…
Bebeklere annesinin kesik göğsünden kan emzirildiği…
Koparılmış çocuk başlarının tekmelendiği…
Annenin gözü önünde çocuğunun, çocuğun gözü önünde annenin katledildiği…
Savaşta ölen Ermenilerin mezar başlarında Türk esirlerin kurban edildiği…
Pencere çerçevelerine çivilenen çocukların derisinin hümanist(!) bir doktor* tarafından yüzülüp ölüm dakikasının tutulduğu…
Elindeki av tüfeğiyle Tanklarla karşı koymaya çalışan bedenlerin delik deşik edildiği…
Kar beyazının kızıla boyandığı, toprağın kana doyduğu; kurdun kuşun görüp de utandığı ama insanlığın utanmadığı…
İnsan Hakları savunucularının savunmadığı…
Güya empati kuruyorum diye “hepimiz Ermeni’yiz!” naraları atan tatlı su aydınlarının dut yemiş bülbül kesildiği…
Cihan harbi yıllarında Kars’ta, Erzurum’da, Van’da, sonrasında Maraş’ta, Çukurova’da velhasıl Anadolu’mun savunmasız köylerinde katledilenler gibi kurban olanların cellatlıkla itham edildiği…
Unutursak, anlatmazsak, öğretmezsek ve haykırmazsak tekrar tekrar yaşamak zorunda kalabileceğimiz…
Yaşadıkları felaket hiç değilse insanlığın ortak vicdanında yer etsin diye ve yine “insanlık namına” gücümüz yettiğince kelam etmemiz gereken o günün, takvimlerin 25-26 Şubat 1992’yi gösterdiği o kızıl gecenin, Hocalı soykırımının yıl dönümü.
Tam 29 yıl geçti üzerinden. Mazlumun feryadı duyulmadı ve söz konusu Türkler olunca dünyanın; kör, sağır ve dilsiz kesildiğine şahit olduk bir kez daha.
Bari biz susmayalım!
“Dünya durdukça insanlığın yüzüne bu ayıbı haykırmaya devam edeceğiz. Aziz ruhunuz şad olsun.”