Enosis’e Karşı Bilinçlenmemiz Gerekiyor

Alpaslan Remzi Kallimci

Hatırlayanlar çıkacaktır, geçenlerde Güney Kıbrıs Rum yönetiminin (GKRY) terör örgütü EOKA’nın kurucusu Yunan Albay Yorgos Grivas adına müze yapılmasına karar verdiğini basından öğrendik. Peki, kimdir bu Yorgos Grivas? Kıbrıs’ta Türk köylerine saldırarak binlerce Kıbrıs Türk’ünü şehit ettikleri eylemlerinin ardındaki en rütbeli isimdir Yorgos Grivas. Müze yeri olarak belirlenen yer ise EOKA’nın eski karargâh binasıymış. (Hürriyet, 5 Kasım 2022).

Kıbrıslı tarihçi Hatice Özler Şahin, bu duruma tepki göstermiş ve Grivas için şunları söylemiştir: "Özellikle Geçitkale ve Boğaziçi saldırılarını bizzat kendisi yönetmiştir. Rum tarafının şu an için saklandığı evlerden birini müze olarak uygulamaya koymaları bizler için dehşet verici bir karardır. GKRY'nin dehşet verici kararlarının üzerine devamlı yenilerini eklenmektedir. GKRY'nin bu kararı Türklerle Rumlar arasında zaten var olan ayrılığı ve güven bunalımını daha da körüklemektedir." (Anadolu Ajansı, 9 Kasım 2022). Hatice hocaya katılıyorum, Kıbrıs hakkında hem Yunanistan’ın hem de GKRY’nin kafası hep Enosis kafasıdır.

Konuyu açmakta fayda var, Enosis; Kelime anlamı olarak “Birleşme” anlamına gelmekle birlikte siyasi olarak Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilmesi mefkûresidir. Yıllar önce Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu hoca Ermeni meselesi ile alakalı olarak ‘Türk’ün Türk’e propagandasını yapıyoruz” demişti. Demek ki Kıbrıs hakkında da Türk’ün Türk’e propagandasını yapmamız gerekiyor.

GKRY’nin söylem ve icraatları karşısında insanın kanı donuyor, 1950’li yıllardan beri devam eden Kıbrıs Türklerinin varoluş mücadelesi insanın gözünün önüne geliyor. Enosis’e karşı topyekûn bilinçlenmemiz gerekiyor. Bu vesile ile sizlere çok değerli gördüğüm bir kitabı Rukiye Maden’in Tarihçi Kitabevi’nden çıkan “Dr. Fazıl Küçük ve Kıbrıs” kitabından bahsetmek isterim.

Kıbrıs Milli Mücadelesini anlatan gerek anı türünde, gerekse de araştırma-inceleme türünde bugüne kadar birçok kitap yazılmıştır. Bu kitapların yekûnu belki 3, belki 4 bini geçer. Ama “Dr. Fazıl Küçük ve Kıbrıs” kitabı benim de yüksek lisansımı yaptığım Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde yazılan bir yüksek lisans tezi olması sebebiyle bildiğim akademik, bilimsel bir eserdir. Tarihçi Kitapevi sahibi Necip Azakoğlu da değerli birçok tezin basılmasına vesile olduğu için bu alanda büyük bir boşluğu kapatarak Türk Tarihine hizmet etmiştir.

Kıbrıs mücadelesi deyince akla Kıbrıs Türklerinin bağımsızlık mücadelesinin önderleri Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş akla gelir. Bu iki insanın hayat öyküleri Kıbrıs Türklerinin siyasi tarihleri ile beraberdir. Aynı Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü’nün hayatlarının Türkiye Cumhuriyeti Siyasi tarihi ile beraber olması gibidir.

Kitapta Dr. Fazıl Küçük’ün hayat hikâyesini, İsviçre’de tahsilini, Kıbrıs’ta doktorluk mesleğini icra ederken nasıl teşkilatlandığını okuyacaksınız. Dr. Küçük’ün muayenehanesi aynı zamanda Kıbrıs Türklerinin kurmuş oldukları gizli teşkilatların merkezi konumundadır.

Maalesef pek çoğumuz bugün bilmez ama Türk Ordusu’nun adaya müdahalesi öyle durduk yere olmamış, uzun süre EOKA Terörünün baskısı altında kalan Türk cemaatinin canını ve namusunu korumak için adaya çıkılmıştır.

Dr. Küçük ve Denktaş Kıbrıs Türk Halkının can güvenliği için Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurmuş, aynı Kuvayı Milliye hareketindeki gibi bir mücadele içerisine girmişlerdir. Teşkilatta yer alan kişilere kimliklerinin gizli tutulması için kod isimler verilmiştir. Örgütte Dr. Küçük’ün kod adı Türkiye’nin en yüksek dağı olan “Ağrı”, Denktaş’ın da kod adı “Toros” olarak belirlenmiştir. (s.20-21) Bu denli gizli ve zor mücadelelerin içinden çıkıp Kıbrıs Türkleri Milli Mücadelelerini vermişlerdir.

Tarihte hiçbir gelişme durduk yere cereyan etmez. Türk Ordusu’nun da durduk yere Kıbrıs’a müdahale etmediğini Türk Mukavemet Teşkilatı’nın üye kaydedilirken okutulan şu yemin metninden bile anlaşılmaktadır: “Kıbrıs Türkü’nün yaşayış ve hürriyetine, canına, malına ve her türlü anane ve mukadderatına, her nereden ve kimden olursa olsun vaki olacak tecavüzlere karşı koymak için kendimi Türk milletine adadım. Ölüm dahi olsa verilen her vazifeyi yapacağım. Bildiğim, gördüğüm işittiğim ve bana emanet edilen herşeyi canımdan aziz bilip, sonuna kadar muhafaza edeceğim. Gördüklerim, işittiklerim, hissettiklerim ve bana emanet edilenleri hiç kimseye ifşa etmeyeceğim. İfşaatın bir ihanet sayılacağını ve cezasının ölüm olduğunu biliyorum. Yukarıda sıralanan hususları harfiyen tatbik edeceğime şerefim, namusum ve bütün mukadderatım üzerine söz verir, and içerim.” (s.202)

Görüldüğü gibi Türk Mukavemet Teşkilatı’nda kelle koltukta mücadele verilmiştir. Kıbrıs Türk Halkı’nın çekmiş olduğu cefaları öğrenmek ve bilinçlenmek için mutlaka Rukiye Maden’in kitabı okuyun ve bu türlü eserlerin basılmasına bir destek de siz verin! Verin ki KIBRIS GİRİT OLMASIN...