DÜŞÜNMEK VAKTİ!....

Mehmet KARATAŞ

Bu gün çok farklı bir olay anlatacağım. Dikkatlice sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim. 

90’lı yıllarda Anadolu’nun şimdi ismini vermeyeceğim bir ilçesinde okul müdürlüğü yapıyorum. Okula bir veli ile birlikte 40’lı yaşlarda biri geldi. Sol eline çorap giymişti. Ne oldu geçmiş olsun dedim. İş kazası hocam elim kesildi dedi. Ben geçmiş olsun deyince, öğrenci velisi söze girdi. “Yok hocam o iş öyle değil dedi.” Peki nasıl oldu dedim. “Hocam bu arkadaş fabrikada çalışıyordu. Nasıl olmuşsa bir yerlerden duymuş, iş kazası ile vücudunun bir organını kaybedersen erken emekli olursun demişler. Bu arkadaşta fabrikada çalışırken elini bileğinden hizarla kesti, ve gerçekten de emekli oldu dedi.” Nutkum tutulmuştu. 

O günden sonra çeşitli mahkemelerin ölüm cezaları ile ilgili kan parası da dedikleri ölüme sebep olan kişinin ölen kişiye ödediği bir tazminat verdiğini öğrendim. Ancak bu mahkemeler nedense her ölen kişiye aynı miktarda tazminata hükmetmiyordu. Bu kafamı kurcaladı. Tabi ben hukukçu değilim, bir hukukçuya da sormadım. Ancak bu olayın üzerine hakimin tazminat bedeli verirken suçlunun değil mazlumun durumuna göre tazminat verdiğini öğrendim. Sebebi ise mazlumu hayatında göremeyeceği zenginliğe sebep olmaması için. Bunda da iki sonuç gözetiyor. 1. Mazlum piyango bileti çıkanlar gibi aşırı zenginliğe sahip olursa aile bağlarından tutunda, toplum içinde ahlaksızlığın artmasına kadar. Birinci sebep bu toplumsal ahlaksızlığı önlemek. 2. Aşırı zenginlik, başka insanların da arzularını kabartarak farklı boyutlara sebebiyet vermemesi. Örnek verecek olursak, bir çocuk trafik kazasından ölmüş olsun. Bu çocuğum ailesi de fakir ve mahkeme on milyon Türk lirası tazminat almalarına hükmetsin. Bunu duyan kaç aile acaba bir zenginin arabasının önüne çocuğunu atmaz ki? Onun için mazlumun sosyal ve ekonomik durumuna göre bir tazminata hükmediyor,hakimler. Haksız da değiller. Bileğini kesmeyi göze alan insanlar neler yapmaz ki. 

Şimdi bu olayların bir benzeri de Soma ve Bartın’daki maden kazalarında yaşanıyor. 

Nasıl mı?

Soma’dan başlayalım. Soma maden kazasında 301 insanımız hayatını kaybetmişti. Sonra zamanın iktidarı orantısız bir tazminat verince 301 madencinin davalarına 10-15 madenci zar zor gelmişlerdi. Çünkü bu kazada hayatını kaybedenlerin yakınları zenginlemişlerdi. Normalde bu madenciler ölmeseydi bu madencilerin gelirleri ile hayatlarını  zar zor idare edeceklerdi, ama orantısız tazminat yakınlarının ölümünü unutturmuştu bu insanlara. Ve dahası ne oldu biliyor musunuz. Somada bütün bu yaşanan acılara sebep olan iktidar partisi birinci parti çıktı. 

Şimdi yine aynı oyun oynanıyor. Bu sefer oyun Bartın’da oynanıyor. Bartın’da ölen 41 canın ailelerine yine orantısız tazminatlar veriliyor. Orantısız dediğime bakmayın kişi başı ödenecek miktar tam 1.350.000₺ yazıyla bir milyon üçyüz ellibin Türk lirası. Bu miktar belki 7-8’bin lira alan insanlar için orantısız olabilir ancak, iktidar partisinin çocuklarının bindiği arabaların parasının onda biri  bile etmez. Böyle bir ortamda bu paralar iktidar için az görünse de. Bu paralarla hem oylarını artıracaklar. Hemde mahkemelerin kendi istedikleri şekilde sonuçlanmasını sağlayacaklar. Tıpkı Soma’da olduğu gibi. 

Yani bir taşla iki kuş vuracaklar. Tazminat verdikleri ailelerin sosyal durumlarını araştıracak bir akademisyen çıkar mı bilmem? Çünkü ne akademisyen kaldı? Ne eğitim var. Ne araştırma. 

Oyun içinde oyun. Sonra da ülkemizi Almanya ile kıyaslıyoruz. 

Biliyor musunuz Türkiye’de her ay belgelerle sabit 190 işçi ölüyor. Kim duyuyor. Kim araştırıyor ve niye gündeme gelmiyor. Kimi bir inşaatta, kimi bir mermer ocağında, kimi dökümhanede, kiminin üzerine bir makina düşüyor. Yani işçi ölümleri sadece maden ocağında olmuyor. 

Tesadüfen yaşıyoruz. Hak haklının değil hak güçlünün olmuş.

Bütün bunlar sizin ve çok sevdiklerinizin de başına gelebilir. 

Sıramızı mı bekleyeceğiz? Yazık ki ne yazık. 

Bu yazımı okuduktan sonra her şeyi bırakın ve düşünün. Başka bir şey istemiyorum.