Dostlarım arkadaşlarım ardarda bir video yolluyorlar. Doğu Türkistanlı bir genç kız, Çin’in Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerine uyguladığı mezalimi anlatıyor.
Diyor ki; “3 milyon Uygur Türk’ü kamplarda esir, hapis hayatı yaşıyor. Ölümle yüzyüzeler. O kamplara atılmayan Uygur Türkleri de, evlerinden çıkartılmıyorlar. Evlerinde hapisler. Onlar da açlıktan ölmek üzereler.” Kahrediyor; “Türk resmi makamlarına mektuplar yazdım. Hepsi de cevapsız kaldı. Artık bizim için bir şey yapmayacağınızı anladım. Uygurlar sizin için ‘üvey evlat’. Bir şey yapmıyorsunuz, hiç değilse, Doğu Türkistan Türklüğü için bizim sesimizi yayın, duyurun.”, diyor… “Dünya mezalimi duysun” diyor.
Genç kızın annesi de, kamplarda 10 yıl hapse mahkûm edilmiş. Korkusu Çin’in, toplama kamplarında toplu katliam yapıp, “Koronavirüs’ten öldüler.”, diyebileceği, gerçeği… O’nu dinlerken, insan insan olmaktan utanır. Feryad ediyor. Çığlık atıyor, o kadar ki, Norveçli ressam Edvard Munch'un dünyaca ünlü Çığlık tablosunun izleyenini ürperttiği gibi, ürpertiyor. O’nun çaresizliğe ulaşmış duyguları, iç burkuyor, vicdanları kanatıyor. O Uygur kızının ailesinin, soydaşlarının yaşadığı çile belli ki kalbine korku olarak çöreklenmiş, isyan ediyor. O’nu dinlerken zaman zaman gözleriniz doluyor. Kendi özgürlüğünüzün kıymetini daha da derinden anlıyorsunuz. O Uygur kızının sesinden, mimiklerinden, Çin esaretinin, zulmünün kokusunu, rengini algılayabiliyorsunuz. Yüreğiniz burkuluyor, içiniz ‘cız’ ediyor.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek gibi vicdandan yoksun, bir Türk değil de, Çinli gibi, Çin zulmünü savunanlar hariç, her Türk bu sese kulak vermelidir. Perinçek gibi, Çin hükümetinin Uygur Türklerine yaptığı zulmü savunarak, "Yalan bunlar yalan. Baştan aşağı yalan.”, diyebilen asgari insanlık vicdanından uzak olanların, antipropagandalarının etkisizleştirilebilmesi için, doğruları dünyaya duyurmak her ‘insan’ın görevi olmalıdır. Perinçek o toplama kamplarını, zulüm, işkence mekânlarını “eğitim kampları” olarak tanımlanmakta.
Özellikle Türkiye’de aymaz hümanistler, yıllarca Alman Faşizminin, Nazilerin zulmünden saklanan, yakalanma korkusuyla yaşayan bir grup Yahudiyi anlatan, “Anne Frank’in Hatıra Defteri” adlı kitaptan etkilenmişler, Yahudilere acıma duyguları, sanatlarına esin kaynağı olmuştu. Bu kitap uzun zamanlar her okuryazarın başucu kitabı gibiydi. O kitabı okuyup da Yahudilere acımayan, onlar için üzülmeyen kalmamıştı.
Doğu Türkistan Türklerin atayurdudur. Uygur Türkleri tüm dünya Türklüğünün öz kardeşidir. Dünya Türklüğü, yani Turan devletleri, Uygur Türklerine karşı mezalim uygulayan Çin’e karşı seslerini yükseltmelidirler. En azından “Anne Frank’in Hatıra Defteri “ kitabının okuyup da anlattıklarına üzülenler kadar, Uygur Türklerinin yaşadığı zulme üzülebilmelidirler. Gerekiyorsa Çin’e ekonomik yönden yaptırımlar uygulamalıdırlar. Birleşmiş Milletlerde, öteki devletler nezdinde Çin zulmü en üst perdeden kınanmalı, telin edilmelidir. Ta ki, Uygur soydaşlarımız bir rahat nefes alıp, ‘oh’ diyene kadar…
Şimdi Çin zulmüne karşı çıkamayanlar, sessiz kalanlar, ‘Uygur Türkü’nün acısı benim acımdır’, diyemeyenler, sessizliğiniz zulme ortaklık etmek anlamına gelmektedir. Yarın vicdanınız sizi sorgular, uykularınızı böler unutmayınız.