Kanuni Sultan Süleyman'ın, Mimar Sinan'a yaptırdığı Süleymaniye Külliyesi'nin bir parçası olan bina, 1550-1552 yılları arasında tamamlanmıştır. İmaret binası olarak açılan yapı, bir müddet sonra imparatorluğun “ziyafet salonu” olarak “Darüzziyafe” adı ile kullanılmıştır.
Darüzziyafe; aşevi ve imaret demektir. Yani tabiri caizse ziyafet kapısıdır.
Darüzziyafe ileride bazılarının adlarını anacağım bir grup milliyetçi ve muhafazakar insan tarafından Süleymaniye Camii'nin külliyesinde aslına uygun olarak 1991 yılında yeniden kuruldu. Darüzziyafe ile tanışmamda açılması ile birlikte oldu.
Yemekler gerçekten tarihi özellikleri taşıyordu. Örneğin Darüzziyafe köftesi ve Fukara Keşkülü hemen anımsadıklarımdan ikisi. Mekanda ise buram buram Osmanlı Türk Devletinin yarattığı muhteşem uygarlığın eşsiz izleri vardı.
Burası benim hatırladığım ve bildiğim kadarı ile Cumhuriyet tarihimizde ilk ve tek örnek!
Darüzziyafe; bana göre milliyetçiyim, milliyim veya muhafazakarım diyen yada kendini mütedeyyin olarak gören insanların kaçıp geldiği ve huzurla iki lokma yediği Mimar Sinan'ın eseri olan bir sığınaktı. Kapatılıncaya kadar da, o vasfını sürdürdü diye düşünüyorum.
Orada Süleymaniye'nin güzel sesli müezzinlerinin okuduğu ezanlara müteakip tasavvuf musikisi eşliğinde oruç açmak bir ayrıcalıktı...
Benim ve benim gibiler için sadece iki lokma yemek yenilen bir yer değildi. Orayı Darüzziyafe yani gerçek bir ziyafet makamı yapanlar gelen giden insanlardı. Orada o kadar çok toplantıya ve yemeğe katıldım ve kimleri dinlemedim ki!
Yine İstanbul'a gelen turistlerin muhakkak uğradığı ve merak duyduğu bir yerdi...
Ayrıca Turan Yazgan Hocanın Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı'nın “Süleymaniye Kürsüsü” de oradaydı ve cumartesi günleri saat 14.00'de ilim irfan sahibi insanları bizlerle tanıştırıyordu. Ayrıca Darüzziyafe bünyesinde “Türk Mutfak Vakfı”nı da barındırıyordu.
“Türkiyem” diye şiir olmaktan öte bir şey olan mısraları yazan Dilaver Cebeci'yi de orada tanıdım. Bır kısım tanıdığım insanları yazarsam hem buraya sığmaz hem de yazmadıklarıma haksızlık etmiş olurum. Hepsi istisnasız derya gibi insanlardı...
Anadolu'dan ve Türk Dünyası'ndan; İstanbul'a yolu düşen milliyetçi ve muhafazakar; ilim insanı, akademisyen, bürokrat, siyasetçi, din adamı gibi aklınıza hangi meslek erbabı gelirse gelsin hepsinin yolu Darüzziyafe'den geçmiştir. Müptelası olan zaten ayağını Darüzziyafe'den kesmez merak edende bir kere uğrayınca müptelası olup çıkardı.
Gelen giden herkese sahiplerince iyi davranılır, güler yüz gösterilir, karnı doyurulur ve ihtiyaç sahiplerine hissettirmeden yardım edilirdi.
Bu tablonun mimarları olarak ben Hayrettin Nuhoğlu'nu, Orhan Yılmaz'ı, rahmetli Halil Nuhoğlu ve ondan sonrada Halil Ağbinin kızı Hilal Nuhoğlu'nu biliyorum. Çok ekmeklerini yedim ve o ortamdan büyük feyz aldım. Allah razı olsun ve haklarını helal etsinler.
Darüzziyafe'nin kurulmasında elbette Türk Dünyası'nın aksakalı rahmetli Turhan Yazgan Hoca ve arkadaşlarının büyük payı vardır. Onları da, saygıyla yad ediyorum.
Ancak Türklükle ilgili takıntısı olanlar, bu vakıf yerinden öncelikle Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı'nı çıkardılar. Uzun yıllardır “Süleymaniye Kürsüsü” başka bir mekanda yapılıyor. Darüzziyafe'nin kurucuları ve işleticileri de onca fedakarlıklarına ve haklılıklarına rağmen “parti yargısı”na yenik düştüler... Şimdi bina malum birinin mahdumunla yakınlığı olan bir üniversiteye ihdas edilmiş durumda.
Bir çok konuda sesini çıkarmayan ve bir yağlı kemik bana da düşer mi, diye beklenti içinde olan çakma milliyetçiler, milliler ve muhafazakarlar böyle bir değerin kaybolmasına ve bu ortamın dağılmasına sessiz kaldılar. Halbuki Darüzziyafe'nin hepsinde hakkı vardır ve bu garip bunlara şahit olmuştur.
Binlerce mensupu olan “Türk Düşünce Hareketi”, merkezi Ankara'da bulunan “Türk Aydınlar Vakfı” ve niceleri hep burayla ilintilidir. Yani “ziyafet kapısı” milli ve manevi değerlerin dile geldiği her şeye açık olmuştur.
Son yıllarda memleket meselelerine kafa yorduğumuz ve kuru fasulye-pilavla başladığımız sonrada fikir alış verişi ile devam ettiğimiz “Salı Toplantıları”nın tadı hala damağımızda!
Eğer bu garibin bir fikir zenginliği varsa bu kapıdan nasiplenmesinin bunda katkısı büyüktür. Şimdi bu yazıyı sizlerle paylaşmamın nedeni hem bir vefa duygusudur hem de Türk Mutfak Vakfı'nın son başkanı Ahmet Kolutek'in ağır rahatsızlığıdır. Sizlerden hem Darüzziyafe'nin uğradığı haksızlığa karşı sesinizi yükseltmenizi hem de Ahmet Kolutek'in şifa bulması için dua niyazında bulunuyorum. Onlar bu desteği ziyadesiyle hak ettiler.
Darüzziyafe meselesi uzundur ancak akademik olarak yüksek lisans ve doktora tezlerine konu olacak niteliktedir. Onun için onların başına gelenler pek ala sizlerinde başına gelebilir... Gün doğruları konuşma ve doğru hareket etme günüdür... Her şey için teşekkürler Hayrettin ve Orhan Ağbilerim ve Hilal kardeşim... Bakalım hele, gün ola harman ola!