Roman okumak iyidir. Zaten iyi gelir insana… Tarihi roman okumak ayrıca tarihsel empati yeteneği kazandırıyor okuyucusuna. Bu hafta okuduğum kitapla da 1911’de İtalyan işgaline uğrayan Trablusgarp’ın (bugünkü adı Libya) ve yerli Müslüman halkın zaviyesinden işgali idrak ettim, hissettim diyebilirim. Bizler Batı ve Doğu Anadolu’da; Yunan ve Ermeni işgali ile ne yaşamışsak, 1911 ve 1912 yıllarında da Osmanlı Devleti’nin elinde kalan son toprak parçası olan Afrika’nın bu bölgesinde aynı acılar yaşanmıştır.
Bahsettiğim eser bu sene Turkuvaz Kitap aracılığıyla raflarda yerini alan ve adından da çokça söz ettiren Mustafa Çevik’in kaleme aldığı “Çöldeki Bozkurt” kitabıdır. Yazar Mustafa Çevik hoca Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni. Yurt dışında 10 yıl üniversitelerde de öğretim görevliliği yapmış, çeşitli sinema ve dizi senaryolarının yanında pek çok roman da yazmış, istifade edilmesi gereken bir büyüğümüzdür.
Bu romanın ana karakteri Mustafa Kemal’dir. Trablus’ta, Bingazi’de, Derne ve Tobruk’ta mücadele veren Enver, Ali Fethi, Nuri, Süleyman Askeri, Yakup Cemil, Kuşçubaşı Eşref gibi kahramanların hikâyesidir aynı zamanda. 29 Eylül 1911 tarihinde Emperyalist İtalya, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir. (s.8) Genel kanaatin aksine ismini zikrettiğimiz bu genç subaylar “Bir vatan parçası düşmana savaşmadan bırakılır mı?” düşüncesi ve bilinciyle hareket etmiş, kara ve denizden ulaşımı mümkün olmayan vatanın en uzak diyarına, kelle koltukta bin bir zorluklarla ulaşmış, yerli halkı da örgütleyerek tarihe vatanseverlik dersi vermişlerdir.
Halife damadı olarak Enver Bey’e “Hamdi Bey” adında bir tüccar kimliği ve pasaportu ayarlanmıştır. (s.22) Mustafa Kemal de gazeteci “Şerif” bey kimliği ile önce Mısır’a, oradan da uzun ve meşakkatli çöl şartlarına rağmen 8 Aralık 1911 tarihinde Tobruk’a ulaşmıştır. Kuzey Afrika topraklarında gönülleri Osmanlı Devleti’yle ve Türklerle bir atan Senusileri de bu kitapla tanıyacak, Türk subaylarının emrinde giriştikleri vatan müdafaasını hangi haleti ruhiye içerisinde gerçekleştirdiklerini okuyacaksınız.
Kitabı okurken daha iyi hissetmek ve o anları yaşamak, coğrafyaya da hâkim olabilmek adına masanın bir kenarında atlas bulundurularak Libya haritası üzerinden de verilen mücadele takip edilebilir düşüncesindeyim.
Yokluklara rağmen Eşref Bey’in komutasındaki birliklerin Avakir Zaferi’ni ve Mustafa Kemal’in gözünden yaralandığı Kasr-ı Harun çarpışmalarını soluksuz okuyacaksınız. Mustafa Kemal’in gözünden yaralanacak kadar ateş hattında bulunuşu onun “Bozkurt” karakterinin bir timsalidir. Ergenekon Destanı’ndaki Bozkurt’un Türklere yol gösterdiği gibi bu sefer çöle inen Bozkurt Trablusgarp Müslüman halkının yol göstericisi olmuş, ismi dillerde ve gönüllerde savaşın efsanesi olmuştur.
Türk subaylarının bölge halkıyla beraber verdikleri mücadelenin Balkan Savaşları’nın patlak vermesi ve ana vatanın tehlikeye düşmesiyle nasıl sona erdiğini yüreğiniz acıyarak okuyacaksınız. Gazi Ahmet Muhtar Paşa kabinesinin barışı imzalaması 1 yıl boyunca Türk
subaylarının duygusal bağ kurdukları bölge halkıyla ayrılmalarının kesinleşmesi anlamına geliyordu. Kuşkusuz ayrılmak herkes için zor olmuştur.
“Çöldeki Bozkurt” romanını bugün çok uzak olduğumuz Libya’nın bir zamanlar nasıl bizim bir parçamız olduğunu hatırlamamamız açısından da çok değerlidir. Ayrıca bugünkü Libya Devleti bayrağının niçin şanlı Türk bayrağı ile bu kadar çok benzediğini de bu kitabı okuyanların daha iyi anlayacağını düşünüyorum.