Çocuklarımıza 21. yüzyıl becerileri kazandırmak gündemimizde. 2004 yılında öğretim programları değiştirildiğinde, çocuklara “eleştirme, sorgulama, problem çözme, empati kurma, iletişim” gibi beceriler kazandırılmasına bir çok derste yer verildi. Bu beceriler Türkçe dersine de Matematik dersine de konuldu. Şimdilerde bu becerilere 21. Yüzyıl becerileri der olduk. Sayın bakanımız Ziya SELÇUK’un ifadesiyle aslında bunlar her dönem insanının, kazanması gereken kadim beceriler.
Bu becerilerin programlarda yer almasının üzerinden 15 yıl geçti. O zaman birinci sınıfa başlayan çocuklar şu anda üniversiteden mezun olmak üzereler. Peki bu gençler bakanlığın amaçladığı 21. Yüzyıl becerilerini kazanmış durumdalar mı?
Kazanamamışlarsa sorun nerede?
Etrafımıza baktığımızda, ellerindeki telefondan başlarını kaldırıp da karşılaştıktları insanlara selam vermekten aciz, duygu düşüncelerini iki kelime ile ifade edemeyen, kendi sorunlarını çözemeyen, anne baba himmetiyle ayakta duran, toplumsal sorunlara karşı son derece duyarsız, başkalarını anlamayan, empati kuramayan, yanlışları sorgulayamayan, eleştirileri yemek programları kıvamından öte gidemeyen, ekip çalışmalarına uyum sağlayamayan asosyal bir geçlik görüyoruz. Bu gençlerin amaçlanan becerilerin neredeyse hiçbirini kazanamadıkları ortada. Bırakın 21. Yüzyıl becerilerini, günlük yaşam becerilerinin bile çoğunu kazanamamış durumdalar.
Sorun nerede?
Bunu okullar ve aileler açısından ele alacağım.
Öğretmenin inanmadığı hiçbir eğitim hedefi gerçekleştirilemez. Öğretmenler öğrencilere bu becerileri kazandırma konusunu hiç önemsemediler. Programlar değişti ama öğretmenler kendi bildiği gibi ders işlemeye, konu anlatmaya devam ettiler. Ders kitapları değiştirilerek içeriğine öğrencilere bu becerileri kazandırmaya yönelik etkinlikler konuldu ama bir kısım öğretmen bunları derslerde işlemek yerine ev ödevi olarak verdiler. Türkçe dersinde dilbilgisi işlemeye, matematik dersinde soru çözmeye devam ettiler.
Okul yönetimleri öğretmenlerin çalışmalarını izlemediler. Öğrencilerin 21. Yüzyıl becerilene sahip olup olmadıklarıyla ilgilenmediler. Onlar için önemli olan iyi liselere birkaç öğrenci sokulması ve törenlerde kıpırdamadan duran, hiç sesi çıkmayan sınıfların olmasıydı.
Anne babalara gelince; onlar okulu kurtarıcı olarak gördüler. Kendi evlerinde çocuklarına bu becerileri kazadırmaya yönelik çalışmalar yapmadılar. Oysa bu becerilerin çoğu daha küçük yaşlardan itibaren kazanılacak tutumlardı. Çocuklarla igilenmek, eğitmek yerine onların eline telefon, tablet, bilgisayar vererek başlarından savdılar. Çocuklar, kendi aileleriyle bile doğru dürüst iletişim kuramayan, aileye uyumda zorlanan, kendi başına ayakları üzerinde duramayan, anne babasını anlamayan, empati kuramayan kişiliklere sahip oldular.
Bakanlığın kusuru da vardı elbette olup bitende. En başta öğretmen eğitimleri yetersiz yapıldı. Öğrencilere bu becerilerin kazandırılması konusunda öğretmenler ikna edilmedi. Alanda olup biten izlenip tedbir alınmadı. Liselere geçişte sınav sistemi defalarca değiştirildi ama hepsinde de öğrencilerin becerileri değil bilgilerine değer verildi. Eğitim, bilgi-beceri-değer dengesini bir türlü yakalayamadı. Tüm bunlara rağmen az da olsa denetimin zoruyla bir şeyler oluyordu ki o da beş yıl önce kaldırılarak bozulmanın önü iyice açıldı.
Çocuklara 21. Yüzyıl becerilerini kazandırmak yeniden gündemde. Daha önce başaramadığımızı bu sefer başarabilmek için hatalarımızdan ders almalıyız. Yoksa tarih tekerrür etmeye devam edecektir.
Neler yapılmalı?
1. Öğretmenler beceri kazandırmanın önemine inandırılmalı.
2. Bilgi kadar beceri kazandırmaya da önem verilecek şekilde programlar, ders kitapları, eğitim materyalleri yeniden düzenlenmeli.
3. Beceri kazanım ölçekleriyle süreç takip edilmeli.
4. Beceri kazandırma konusunda ailelere eğitim verilmeli, böylece okul desteklenmeli.
5. Rehberlik ve denetim en kısa sürede yeniden getirilmeli.