Bazı dostlar, “Neden kendiniz gibi gazeteciler, yazarlar yetiştirmiyorsunuz?” diye soruyor... Onlara verdiğim cevapları paylaşmak istiyorum.
Gazeteci ve köşe yazarı, fidelik domates gibi kısa zamanda yetişmez. Her şeyden önce bu yolda yürüyecek gençlerin Türkçe’ye hâkim olması gerekir. Bu da anneden öğrenilir, başka hiçbir yerden değil...
İkincisi, güçlü bir adalet duygusuna sahip olmak şarttır. Çünkü adalet duygusu olmadan, olayları sorgulayamaz ve gerçekleri ortaya çıkaramazsınız. Bu duygu, babadan alınır, başka hiçbir yerden değil...
***
Öğrenim çağları boyunca ve sonrasında sistemli okuyup, Türk tarihi ve edebiyatına, Türk ve dünya klasiklerine vakıf olmaya gayret etmek, yabancı dil öğrenmek, çok gezmek, insanları tanımak ve meslekte öne çıkmış ustalardan faydalanmak da tamamlayıcı unsurlardır.
Teknik konular, en fazla bir ay içinde öğrenilir, asıl olan kendini geliştirmeye çalışmaktır.
Gazetecinin eseri öncelikle haber ve röportajdır ve herkesin faydalanmasına sunulmuştur. Gazeteler, haber siteleri, televizyonlar birer açık okuldur. Bal arısı, bal yapmak için nasıl çiçekleri dolaşıyorsa, gazeteci adayı da iyisiyle kötüsüyle bütün yayınları takip ederek yetişir...
Gazetecilikte, haberi görmek ve okura sunmakta benim ustalarım, Tahir Kutsi Makal ve Yüksel Baştunç idi. Köşe yazarı olarak ise çocukluğumda daha çok Milliyet ve Tercüman’daki ustaları okurdum. Babam Milliyet okur, ben ise harçlığımla Tercüman alırdım.
İlk gençlik yıllarımda, röportajda Abdi İpekçi ve Taylan Sorgun; köşe yazısında Burhan Felek, Hasan Pulur, Rauf Tamer, Ahmet Kabaklı, Ergun Göze, Necdet Sevinç, Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk’un yazılarını kaçırmazdım. Sonradan bir kısmıyla aynı gazetelerde yazdım. Çetin Emeç, Güneri Cıvaoğlu, Rahmi Turan ve Ünal Sakman da bizim mesleğe başladığımız dönemin efsane gazetecileridir.
Daha eskilerin kitaplarını alır, incelerdim. Peyami Safa, sadece romanlarıyla değil köşe yazısında da zirvedeydi...
***
Bu girişi, kendisini iyi yetiştirmiş ve artık usta olmuş genç bir gazeteciden ve eserinden bahsetmek için yaptım. Onun adı Fatih Ergin. İlk tanıdığımda Kastamonu’da bir lise öğrencisiydi ve zaman zaman arardı. Sonraki yıllarda nasıl bir çizgi takip ettiğini, Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan “515 Haşimi; Türkiye’deki Suriyeli Çete” adlı ilk kitabından okuyabilirsiniz. Ergin, Şimdi Yeniçağ İnternet sitesinin haber müdürüdür.
“Bir gazeteci nasıl kendi kendini yetiştirir?” sorusunun cevabı bizzat Fatih Ergin’dir. Başarılarının devamını dilerim.
Bugün sığınmacılar sorununun, Türkiye’nin nüfus yapısını ve dolayısıyla rejimini değiştirmek amacıyla yaratıldığını, sosyal medyada gündeme getiren Batuhan Çolak, Eray Ertürk gibi gazetecilerin tutuklandığı, buna karşılık, Anayasa’ya aykırı olduğu halde, ümmeti millet yerine koyan gazetecilerin kampanya başlattığı ve desteklendiği bir zamanda, gerçekleri bütün ayrıntılarıyla okura sunmak, her türlü takdirin üzerindedir...
***
Fatih Ergin, kitabının, “Batı’nın Anadolu’daki Yeni İşgal Kuvveti” başlıklı bölümünde uyarıyor:
“Emperyalizm yüz sene önce Anadolu’da Türk egemenliğine son vermek için kiralık Yunan ordusunu kullanmıştı. Bugün ise Türk vatanına milyonlarca sığınmacı ve kaçakla aynı saldırı gerçekleştiriliyor. Göç taarruzu ile Türkiye istikrarsızlaştırılmak, Yugoslavya, Irak, Suriye, Lübnan gibi yıllarca sürecek bir iç savaşa, bölünmeye sürüklenmek isteniyor. Şu dehşete düşürecek bilgiyi Türkiye’de kaç kişi biliyor? Batı ülkelerindeki askeri okullarda Türkiye’ye yönlendirilmiş göçler, politik savaş olarak tanımlanıyor. Türkiye’yi sığınmacılar üzerinden iç çatışmaya sürükleyerek devşirilmek istenen amaç, Türkiye iç savaşla uğraşırken, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’yu koparmak. 515 çetesi de bu projede emperyalizmin Anadolu’daki yeni işgal kuvveti olarak güçlendiriliyor ve büyütülüyor. Dün Anadolu’da İngilizlerin Kara Kuvveti gibi olan Yunan ordusunun yerini, silahlanan ve hızla üye kazanan 515 çetesi alıyor. Dün İzmir’den giren Yunan ordusunun Anadolu’nun içlerine kadar adım adım yayılması gerçekleşmişti. Bugün de Suriyeliler, Kilis, Gaziantep ve Hatay’dan girip Şanlıurfa, Adana, Mersin, Konya üzerinden Ankara, İstanbul ve İzmir’e kadar ulaştı, ulaşıyor. Dün bu vatanı işgal eden düşman ordularına ‘hilafetin ordusu’ diyorlardı, bugün kendi vatanlarını savunmaktan kaçıp gelen Arap, Afgan istilacılarını ‘muhacir, ümmet’ diye Türk milletine yutturmaya çalışıyorlar. Suriye’nin kuzeyinde Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi bir devletçik kurulmasının ardından sıra Türkiye ve İran’a gelecektir. Eğer önlem alınmazsa, 515 çetesinin başını çekmesiyle Suriyeliler, Hatay başta olmak üzere güney illerimizde ayaklandırılacak.”