Yüzyılı aşkın bir süredir dünyaya yeni düzen vermeye çalışan ABD ve Türkler karşısında yüzyıllardır Haçlı ruhuyla birleşen Avrupa, yüz yıldır Türkiye üzerindeki planlarını bir türlü hayata geçiremediler. Ama bu planlarını hayata geçirme ısrarından vazgeçmediler.
Bu planlardan ilki, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Woodrow Wilson'ın 8 Ocak 1918 günü ABD Kongresi'nde açıkladığı, ABD’nin I. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulmasını istediği dünya düzenine ilişkin görüşlerini ifade ettiği 14 maddeden oluşan Wilson Prensipleridir. Bu prensiplerin 12. maddesinde; o günkü Osmanlı İmparatorluğu'na şöyle bir son planlanıyordu: “Türk kesimlerine güvenli bir egemenlik tanınmalı, Türk yönetimindeki öbür milletlere de her türlü kuşkudan uzak hayat güvenliğiyle özerk gelişmeleri için tam bir özgürlük sağlanmalıdır.”
İkinci plan, Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya) arasında I. Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile ortaya kondu. Savaşı sona erdiren bu antlaşma fiilen sona ermişti. Antlaşmanın özellikle 7. Maddesine göre, İtilaf devletleri kendi güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir noktayı işgal edebilecekti. Yine antlaşmanın 24. maddesine göre, Anadolu’nun doğusundaki altı ilde Vilayet-i Sitte (altı il)’de (Van- Bitlis-Elazığ-Erzurum-Sivas-Diyarbakır) bir karışıklık çıkarsa, buralar işgal güçlerince mazeret göstermeksizin işgal edilebilecekti. Antlaşmanın İngilizce metninde bu iller için (altı Ermeni ili) ifadesi kullanılmıştı. Antlaşmanın 7. ve 24. maddeleri ile İtilaf devletleri, daha savaş devam ederken tasarladıkları ve aralarında paylaştıkları Osmanlı topraklarını, işgal edeceklerini açıkça belli etmişlerdi.
Mondros Mütarekesi sonucunda; İstanbul İtilaf devletlerince, Irak, Doğu Suriye, Mardin, Merzifon, Samsun, Afyon, Kütahya, Eskişehir ve İzmit İngilizler; Mersin, Adana, Maraş, Antep, Antakya, Urfa ve Kilis Fransızlar; Aydın, Muğla, Antalya, Burdur, Isparta, Bursa, Balıkesir ve Zonguldak İtalyanlar; İzmir, Manisa ve Tekirdağ Yunanlılar; Kars Ermeniler ve Batum Gürcüler tarafından işgal edildi.
ABD ve Batı’nın Türk milleti için hazırladığı üçüncü plan, 10 Ağustos 1920'de İtilâf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu hükûmeti arasında imzalanan, Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılması anlamına gelen Sevr Antlaşması ile ortaya kondu. Bu antlaşmanın tek olumlu maddesi,” İstanbul Osmanlı Devleti'nin başkenti olarak kalacak” maddesidir. Bunun dışında bütün maddeler Osmanlı coğrafyasının bölüşülmesine yönelikti. Kürt Bölgesi, İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabileceklerdi. Osmanlı, Ermenistan Cumhuriyeti'ni tanıyacak; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecekti. ABD Başkanı Wilson 22 Kasım 1920'de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan'a veriyordu. İzmir ilinde Osmanlı İmparatorluğu egemenlik haklarının kullanımını beş yıl süre ile Yunanistan'a bırakacak; bu sürenin sonunda bölgenin Osmanlı veya Yunanistan'a katılması için plebisit yapılacaktı. 35 bin jandarma dışında ordu ve donanma tasfiye edilecekti.
Emperyalist güçlerin 100 Yıl önce Osmanlı devletinin bağımsızlığına son vermek üzere hazırladıkları ve dolasıyla Türk milletini devletsiz bırakmaya yönelik bu planların hepsi, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ortaya koydukları irade ile bozuldu. 22 Haziran 1919 sabahı yayınlanan Amasya Tamimi’nin özeti olan şu karar, Türk milletinin vatanın bütünlüğüne ve milletin istiklâline sahip çıkacağı bütün dünyaya ilan edildi: “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” Bu kararın hayata geçirilmesi için yapılan Erzurum ve Sivas Kongreleri ve 28 Ocak 1920’de son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında kabul edilen Türk vatanının sınırlarını belirleyen ve bir siyasi manifesto olan "Misak-ı Milli"nin ilan edilmesi Milli Mücadele’nin çerçevesi çizildi. Bu mücadelenin yürütülmesi için 23 Nisan 1920’de millet temsilcilerinin karar organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da toplanması ile Türk’ün ateşle imtihanı başladı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iradesi ile Atatürk’ün önderliğinde başlatılan Türk Kurtuluş Savaşı, I. ve II. İnönü Savaşları ve Sakarya Savaşları’nın zaferle sonuçlanmasından sonra düşmana son darbe, 26 Ağustos 1922’da başlatılan ve 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz ve 9 Eylül 1922’de İzmir’de düşmanın denize dökülmesi ile tamamlandı. ABD ve Batı’nın Türk milletini devletsiz bırakma planları bozuldu, antlaşmalar yırtıldı ve 24 Temmuz 1923’te kabul etmek zorunda kaldıkları 1923 Lozan Barış Antlaşması‘yla yeni Türk devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını kabul ettiler.
Böylece Alparslan’ın 26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te kazandığı zaferle Türklere kapılarını açan Anadolu, Atatürk’ün 26 Ağustos 1922’de başlattığı Büyük Taarruz’un 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanmasından sonra ebedi Türk vatanı olmuştur.
100 önce Türk milletini devletsiz bırakmaya karar veren Batılı emperyalistler, 100 yıl sonra bugün de takip ettikleri, “BOP coğrafyası” ve “stratejik göç mühendisliği” projeleri ile Türkiye’yi karıştırmak ve bölmek istiyorlar. Ama milletçe uyanık olur, bu oyunları sezer ve milli şairimiz Âkif’in dediği gibi, vatanımıza sahip çıkarsak, 100 yıl sonra da başaramayacaklardır…
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me'yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Hüsrâna rıza verme... Çalış... Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.