Bazı ülkelerde bir eylem planlanırken “Kanuna uygun mu?” diye sorulur. Kanuna uygunsa yapılır; değilse vaz geçilir. Bu “bazı ülkeler” büyük ihtimalle geri kalmış, devletin güçsüz olduğu, hiç olmazsa devletin derinlikten yoksun bulunduğu ülkelerdir. Çünkü tecrübeli ve bilge siyasetçilerin yönettiği ve “derin devlet” kavramını dünyaya öğreten bizim gibi ülkelerde bunun tam tersi olur. Bir eylem düşünüldüğünde, “Kanuna uygun mu?” diye sorulur. Kanuna uygunsa yapılır; değilse kanun eyleme uygun hâle getirilir. Engel çıkaran kanun, anayasa bile olsa uygun hâle getirilir. Zaten bizim en sık değiştirdiğimiz kanunlarımız, İhale Kanunu ve Anayasa’dır. Bu davranışımızın ne kadar doğru olduğunu dünyaya göstermek için de buna, “Kanunla fiili durum arasındaki tenakuzu kaldırmak.” diyoruz. Çok oturaklı bir söze benziyor. Oturaklı olduğuna göre herhâlde doğrudur.
Yaparsam ne olur?
Bize bir zamanlar “yok kanun, yap kanun” ülkesi demişler. Şimdi var kanun. Kanun yokken kanun yazma uzmanlığına ihtiyacımız vardı. Şimdi başarılı insanların kanun uzmanlıkları farklı. Birinci uzmanlık, “Kanun var da nasıl etrafından dolaşılır? Bu kanunun, içinden deve geçirebileceğimiz, deliği neresinde?” ihtisasıdır. Başarılı bürokratlarımız bu konuda uzmandır, eylemleriyle öğünürler ve genç meslektaşlarına işin inceliklerini öğretirler. İkinci uzmanlık, “Bu kanuna uymazsak ne olur ki?” ihtisası. Eğer bir şey olmayacaksa o kanunu yok sayabilirsiniz. Velev ki kanun anayasa olsun. Anayasa’yı ihlal ederseniz Anayasa Mahkemesi sizi düzeltmez mi? Hayır sizi düzeltemez. Yaptığınızın yanlış olduğuna, onu yapmamanız gerektiğine karar verir ama siz o karara uymak zorunda mısınız? Bir bakarsınız, uymazsam ne olur diye. Bir şey olmuyorsa umursamaz ve devam edersiniz. Bir şey olacak gibiyse bir başka mahkemeden aksi kararı çıkarırsınız ve mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin kararına direnir. Anayasa’ya göre direnemez ama direnirse ne olur? Bir şey olmuyorsa yolunuza devam edersiniz.
Kanunların özellikle Anayasa’nın, vatandaşları devletin gücünden koruyacağı söylenmiş. Bizde mevzuat ama boş verin mevzuatı, tatbikat, iktidarı vatandaşlardan korumak için işler. Mesela vatandaşlar fikirlerini tek veya toplu olarak açıklama hürriyetine sahiptir, izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü yapabilirler, değil mi? Değil. Yapsınlar da göreyim. Ya o yerde yapmak yasaktır ya o saatte yapmak yasaktır. Yer ve saat mevzuatta belirlense bile kaymakamlıkça veya valilikçe o gün için yasaklanmıştır. Onun için siz yine izin alın… Muhalifseniz alamazsınız ve hiç olmazsa toplantı hazırlığı zahmetinden kurtulursunuz.
Asansör kime bozuk?
Bizim devletimize “Derin Devlet” denmesinin sebebi bu karmaşık ve yazılı olmayan kurallar mı acaba? O kadar derin ki kimse içinden çıkamıyor. Onun için hiç anlamaya çalışmayın. İman edin: İktidarı zikridelim evvela. Vacip oldur cümle işte her kula. Yandaşlık olursa bir işin başı, herkiz ebter olmaya annın sonu. Ya kanun? Ya hukuki engel varsa diyorsanız yukarıda yazdıklarımı iyi okumamışsınız demektir.
Daha önce bu sütunda da anlattığım iki anekdotbu sütunda da anlattığım iki anekdot kültürümüzü pek güzel anlatıyor. Birini rahmetli Doğan Cüceloğlu’ndan dinlemiştim. Girdikleri apartmanın asansörüne “asansör bozuk” yazan bir kâğıt yapıştırılmış. Cüceloğlu merdivene yönelirken içeri giren bir kalantor kapıcıya seslenir: “Asansör bize de mi bozuk?”.
Yasak ama kime yasak?
İkincisi benim başımdan geçti. İçinde bulunduğum taksi kırmızıda durmuştu. Önündeki arabaya ısrarla korna çalmaya başladı. Ben dayanamadım, “Kırmızı yanıyor, niçin korna çalıyorsun?” diye sordum. Cevabı unutamam. “Kırmızıda durulur mu? Müsaitse geçilir.”
Demek ne imiş… Bir: Yasak size de mi yasak diye düşüneceksiniz. Size de yasaksa ona yasak olmayan bir adam bulup onun sayesinde asansöre binip yükseleceksiniz. İki: Kırmızıda durulur mu? Müsaitse geçilir! Aklıma geldi. Sanırım Onuncu Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer kırmızıda dururdu. Bugünkü iktidar zamanındaki ilk açıklamalardan biri, “Kırmızıda durmayacağız!” olmuştu. Ne demek! Kırmızılar onlara feda olsun, kırmızılar dursun, onlar geçsin.
İşte bu inceliklere hâkim insanlar ya siyasette ya bürokraside yahut mafyada karşınıza çıkacaktır. Onlara kanunsuz demek bühtandır. Tam tersine onlar kanunlara, kanun adamlarından daha hâkimdir. Siyasi, bürokrat ve mafya… Bunların üçü de varlıklarını devlete borçludur. Onun için bizim devlete derin devlet diyoruz. Varsın vergi toplayamasın. Derindir bizim devletimiz.
İskender ÖKSÜZ / Milli Düşünce Merkezi