Yılın son günlerini yaşıyoruz ve sırtımızdaki küfe ağır mı ağırlaştı. İnsanlığa ve doğaya yapılan şiddet bir türlü bitmek bilmedi. Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar insanların yaşamını gasp etti. Sömürge vardı tüm yıl kendi içimizde. Şiirler, şarkılar, evler, sokaklar ve kaldırımlar siyaset koktu buram buram. Bütün yıl o kadar sık yaşandı ki cinayetler, hırsızlıklar, arsızlıklar vara yoğa ölümler. O kadar çok alıştık ki baskıya boyun eğen vurdumduymazların, omuzlarımıza bıraktığı ağrıya. Git gide bezginleştik, yılgınlaştık hissizleştik yapılanlara. Yorulduk, sessiz çığlıklarda boğulur oldu yüreklerimiz. Gönülde yeşermeyen dal, ne kök salabildi nede bir meyve verebildi hayata. Üretemez olduk. Sadece tükettik, en çokta birbirimizi. Teknolojiye bir katkımız olmadı mesela, giderek daha büyük modelini aldığımız telefonlarımız hariç tabi. Hastalıklara yeni çözümler keşfedemedik, elimizden düşmeyen bitki çaylarımız vardı hep. Onlar dahi yabancı markalar adı altında. Eğitimde bir santim uzayamadık, hatta o kadar çok asıldılar ki alaşağı olalım diye, bırakın bir harf öğretene kırk yıl köle olmayı, köle olarak görüldük nedense? Yeni yollar yapıldı üzerinden akıp geçmeye fakat çokta yeni değildi aslında.
Üzeri örtülen eski yollardı, her yağmurda bize göl manzarası yaşatan. Yeni arabalar veya yakıt örneği keşfetmek yerine, benzine mazota yağdırdık zamları. Çiftçimize haram ettik ektiğini, pes ettirdik, bıktırdık, yıldırdık. Sonra da verdik eline ithal tohumu, ilacı, gübreyi. Birde bağladık türkünün tonunu organik yiyeceğe. Yüzlerce zeytin ağacı kesildi mesela. Şimdide ithal zeytinyağı giriyor ülkemize. Karıştı beyinler iyiden iyiye öyle değil mi? Bağırarak Dünya’ ya sesimizi duyurmaya çalıştık. O kadar çok konuşmayı unuttuk ki, bağıra bağıra duymaz olduk birbirimizi. Toplumun birbiriyle teması koptu. Birbirimize nasılsın derken, iyiyim demeye korkar olduk. İyi miyiz gerçekten? Ya da kötü olaylar iyilerden çok olunca, iyiyim demek utanç mı verir oldu bizlere? Gerçekleri görmek yerine, ya da gördüğümüz halde kızmayı isyan etmeyi mi tercih ettik birbirimize? Sendin hep suçlu olan, benim de payım var diyemedik. Çevremizde, Türkiye’de ve Dünya ‘da sorunlara çözüm amaçlı bakmak yerine, sorunlardan nemalanıp çıkar amaçlılara karşı, birlik olamadık. İyiye sebep bendim, yanlışlara ise sen. En başaramadığımız, biz olmak. Her şeye rağmen, neyse ki iyimserliğimiz var. Yaralarımıza merhem olan, cesaretimizi arttıran, bizi geleceğe hayata bağlayan, umudumuzu hep taze tutan ve tüm zorlukları aşmamıza yardımcı olan.
-Lokantada yemek yiyen adamın yanına, elinde güzel bir çocuğun resmi olan kadın gelir. Fotoğrafı göstererek, çocuğun lösemi hastası olduğunu ve tedavisi için maddi yardıma ihtiyacı olduğunu söyler. Adam fotoğraftaki güzel yüzlü çocuğa çok üzülür ve cebindeki paranın çoğunu verir kadına. Kadın uzaklaşınca garson gelir ve der ki adama, ‘’o resimdeki çocuk hasta değil sapasağlam. Sizi kandırıp paranızı aldılar’’. Adam çocuğun lösemi olmadığına o kadar çok sevinir ki ’’işte buna içilir ‘‘diye haykırır. Garson şaşırmış bir şekilde adama bakar ve der ki ‘’Aldatıldın ve paran gitti, nedendir bu sevincin? ‘’ Adam gülümser ve garsona der ki ‘’O güzelim çocuk sağlıklı ya, sen de bendensin’’ … İyimserlik de bir yere kadar olmalı tadında kalmalı. Amacını aşmamalı. Sorgulanması gereken durumları göz ardı ederek, polyanna misali takılan gülen yüz maskesi pahalıya patlıyor bizlere. Dilenen kadar dilendirenin hatasını göremeyecek kadar iyimser oluyoruz. Yani diyorum ki ben; ortada varsa bir yanlış dur diyebilmek en büyük iyimserlik. Üzerinde konuşulması, düşünülmesi ve uygulanması gereken o kadar çok sorunumuz varken, bizler yeni yılı kutlamanın yanlışlığını tartışma konusu olarak seçtik gündemimize. Yeni yılı Müslümanlar kutlamamalı diyerek yine dinen revel atladık kendimizce. Üstelik arkamızdan sürüklediğimiz onca İslam dışı, insanlık dışı hallerimiz varken. Kafaları değiştirmeden, sadece gün atlayarak, ağaçları ışıklandırarak yeni bir yıla girmiş olacaksak, ne diyelim kutlu mutlu olsun hepimize…
Tülay GAZALCI
EĞİTİMCİ YAZAR