7 düvele karşı kazanılan Milli Mücadele'nin ardından Mehmet Akif Ersoy'un kaleme aldığı ve bir ulusa 'korkmamayı' öğreten İstiklal Marşı'nın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün üzerinden 97 yıl geçti.
Türk milletine "korkmamayı" öğreten, kendisini vatanına ve milletine adayan vatan şairi Mehmet Akif Ersoy'un kaleme aldığı "milli mutabakat metni" İstiklal Marşı'nın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün üzerinden 97 yıl geçti. Mehmet Akif, derin bir tebliğ ve telkin gücü barındıran İstiklal Marşı'nda, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inançla, bağımsızlık, hak, iman, vatan ve din konularını özenle işledi.
Savaş koşulları altında yazılan ve derin bir telkin gücü barındıran İstiklal Marşı'nın sözleri, yaklaşık bir asırdır her okunuşunda Türk milletinin, bağımsızlık sevdasını güçlü bir şekilde dile getirmesine vesile oluyor.
Mehmet Akif şiirinde, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancıyla bağımsızlık, hak, iman, vatan, din ve benzeri konuları özenle işledi. Millete ve kahraman orduya armağan ettiği ve imza atmadığı şiiri Safahat adlı eserine de almayan Mehmet Akif, kendisine yöneltilen, "Yeniden yazılsa olmaz mı?" sorusuna, "Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın." karşılığını vererek ilelebet varlığını sürdürecek milli mutabakat metnine de son noktayı koydu.
MİLLİ ŞİİRE GÖTÜREN SÜREÇ
İstiklal Marşı, İstanbul ve Anadolu'da bağımsızlık için sürdürülen milli mücadele sırasında, cephedeki askerin şevklendirilmesi, cephe gerisindeki halka da milli mücadele ruhunun kazandırılması amacıyla yazdırıldı.
Milli şiire götüren süreç, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nın imzalanmasıyla başladı. Türkiye'yi parçalayan bu antlaşma, Anadolu'daki mücadele ruhunun da fitilini ateşledi.
Sevr'den güç alan itilaf devletlerinin Anadolu'nun pek çok yerindeki işgalleri ile 16 Mart 1920’de İstanbul'un, 15 Mayıs 1919'da da İzmir ve yöresinin Yunanlılar tarafından işgali, Anadolu'da sönmek bilmeyen mücadele ruhunu canlandırdı.
Antlaşmalar ve işgallerle zora düşen Osmanlı Devleti'nin durumunu bilen Anadolu halkı, hak ve hukukunu korumak için yalnızca kendi bölgelerinde etkili olan milli cemiyetler kurdu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu cemiyetleri bir araya getirmek için 19 Mayıs 1919 günü Samsun'da bir meşale yaktı. Türk milletini örgütlemek ve milli mücadeleyi başlatmak için yakın arkadaşlarıyla birlikte çalışmalara başladı.
23 Temmuz 1919'da Mustafa Kemal Atatürk'ün başkanlığında Erzurum Kongresi toplandı, 4 Eylül 1919'da da Sivas'ta bir kongre yapıldı. Türkiye'nin, herhangi bir ülkenin bir mandasında yönetilmesi önerileri kesin olarak reddedildi. Sivas Kongresi'nde, Anadolu ve Rumeli'deki müdafaa-i hukuk cemiyetleri birleştirilerek tek cemiyet haline getirildi.
ATATÜRK, ANKARA'YA HEYET-İ TEMSİLİYE ÜYELERİYLE GELDİ
Mustafa Kemal Atatürk, Heyet-i Temsiliye üyeleriyle 27 Aralık'ta Ankara'ya gelmesinin ardından olağanüstü yetkileri olan bir Meclisin Ankara'da toplanması çalışmalarına hız verdi.
İstanbul Meclisi işgal dolayısıyla kapanınca, Meclis-i Mebusan üyeleri ve yeni seçilen milletvekilleri 23 Nisan 1920'de Türk milletinin iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM) kurdu.
Bu arada İstanbul ve yurdun çeşitli yerlerinde mitingler düzenlenerek işgallere karşı milli mücadele fikri uyandırılmaya çalışıldı.
Çok geçmeden Anadolu'da milli mücadele bayrağı açıldı. Milli irade, bu bayrak altında toplanmaya başladı. Milli mücadelenin manevi cephesini güçlendirmek için Ankara'ya davet edilen isimlerden birisi olan Mehmet Akif, bu daveti kabul ederek Ankara'ya geldi.
Mehmet Akif bu arada, yurdun çeşitli yerlerinde vaazlar verdi, Sebilürreşad dergisini Kastamonu ve Ankara'da yayınladı, bu mecmua, cephelere kadar dağıtıldı.
GARP CEPHESİ KURMAY BAŞKANI İSMET BEY MARŞI TEKLİF ETTİ
Vatanın çeşitli bölgelerindeki cephelerde işgal güçlerine karşı savaşan neferlerin modern silahlarla donatılması ve düzenli ordu haline getirilmesi için de bir yandan çalışmalar yürütüldü.
Türk milletinin bağımsızlığı için bu mücadeleler sürerken Garp Cephesi Kurmay Başkanı İsmet Bey (İnönü), Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Rıza Nur Bey'i ziyaret ederek askeri şevklendirecek ve milli mücadele ruhunu ifade edecek bir marş yazdırılmasını ordu adına teklif etti. Milli marşın güfte ve bestesinin ayrı ayrı yarışmaya konması, kazanan şair ve besteciye 500'er lira ödül verilmesi kararlaştırıldı.
İSTİKLAL MARŞI İÇİN YARIŞMA DÜZENLENDİ, AKİF KATILMADI
Rıza Nur'un, TBMM tarafından Moskova'da bir delegelikle görevlendirilmesinin ardından yerine Hamdullah Suphi Bey getirildi. Hamdullah Suphi, milli şiir müsabakası için gazetelere ilan verdi. Bu ilanın ardından yarışmaya 724 adet şiir gönderildi.
Mehmet Akif, müsabakanın şeklini ve parayı kabul etmeyerek yarışmaya katılmadı.
Edebiyattan anlayan ve güzel konuşan Türk aydını Hamdullah Suphi, gelen şiirlerde aranılan coşkunun olmadığını düşünerek, Mehmet Akif'e bir mektup gönderdi ve "milli şiir"i yazmasını istedi.
Mehmet Akif, arkadaşlarının da ısrarıyla şiiri yazmayı kabul etti. Şair Mehmet Akif İstiklal Marşı'nı, evde, sokakta, camide, mecliste yürürken, otururken, yemek yerken bütün hücreleriyle düşünerek yazdı.
"Korkma" diyerek başladığı şiirini, "Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet / Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal." şeklinde iki günde bitiren Mehmet Akif, eserini imzasız bir şekilde Maarif Vekili Hamdullah Suphi'ye teslim etti.
ŞİİRİ İLK KEZ MAARİF VEKİLİ HAMDULLAH SUPHİ OKUDU, MİLLETVEKİLLERİ AYAKTA DİNLEDİ
TBMM 2. Başkanı Adnan Bey'in (Adıvar) başkanlığında yönetilen mecliste birçok kanun görüşüldükten sonra, 1 Mart 1921'de basılı olarak dağıtılan şiirler mebuslarca uzun süre tartışıldı.
Şiir, 12 Mart 1921'de yapılan oylama sonucunda resmi İstiklal Marşı olarak kabul edildi. Daha sonra kürsüye gelen Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey kabul edilen metni okudu ve milletvekilleri, milli marşı ayakta dinledi.
Mehmet Akif, yazdığı İstiklal Marşı okunurken mahcubiyetinden mecliste bulunamadı. Şiiri Safahat'a da koymayan Mehmet Akif, almak istemediği ancak kanunen kendisine yarışma ödülü olarak verilen 500 lirayı "Dar'ül Mesai" isimli, şehit eşlerinin oluşturduğu bir derneğe bağışladı. Orduya ithaf edilerek yazılan bu eser, Türk milletinin resmi marşı oldu.
BESTE YARIŞMASI SONUÇLANDI
Milli mücadeleden dolayı yavaş yürüyen ve geciken beste yarışması, cumhuriyetin ilanından sonra yeniden gündeme geldi.
1924'te Ankara'da Maarif Vekaletinde bir kurul toplandı. Bu kurul, 24 müzisyenin bestesinin içinden Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etti. İstiklal Marşı, metni ve bestesiyle bütün okullara bildirildi. 1930 yılına kadar bütün okullarda söylendi.
Ali Rıfat Çağatay'ın bestesinin Türk müziğinin etkisi altında olduğu gerekçesiyle 1930 yılında alınan karar uyarınca Osman Zeki Üngör'ün bestesi benimsendi.
Kaynak Yeniçağ