Köyün birinde yaşlı bir bekçi varmış. Gece devriyelerinde ‘’ Her şey yolunda, her şey yolunda‘’dermiş. Bunu duyan köy halkı huzurla uyurmuş. Köye bir gece hırsız girmiş. Korkuya kapılan köylü birde ne görsün, meğer devriye gezen bekçi körmüş…
Gündemimiz malum. Oturduğu yerden çiftlik kurma, büyük baş hayvan sahibi olup köşeyi dönme hayalleri olanların, ‘’ tosuncuk’’ tarafından başlarına gelenler. Türkiye’ de yaşanan ilk traji komik örnek değil bu, yurdum insanının başına gelenler.
Ortaokul öğrencilik yıllarımda bir coğrafya öğretmenimiz vardı. Türkiye’nin halini fazlası ile idrak etmiş ve öngörülü bir insandı. Dersi esnasında bir gün bizlere ‘’Çocuklar bu ülkede ne iş yaparsanız yapın büyük yapın. Çünkü ekmek çalana hırsız derler, ülkeyi soyana ise itibar ederler ‘’ dedi. Aradan yıllar geçti ve öğretmenimin bu sözü geçerliliğini yitirmemekle beraber doğruluğu da tescillendi. Toplumumuz açısından hırsızlık saptamasını yapmak güç değil. Yaşanan hazin olaylar gösteriyor ki hırsızlığa karşı değiliz. Çünkü millet olarak yaşamsal gerçeklerimizi bir kenara bırakıp, hayal kurduran olayları ya da kişileri tercih ederek sınır tanımadan kazanım sağlama derdindeyiz. Her alanda çifte standart mevcut. O kadar basite indirgeyip, öyle kolay değersizleştiriyoruz ki her şeyi, sonra yaptığımız tüm yanlışlar önce kendimizin, sonrada evlatlarımızın hayatlarına dolanıyor. Haksızlık da arsızlık da makama bakmıyor, sınır tanımıyor. Rüşvet kavramı kabullenilmiş çaresizliklerimiz arasında değerini koruyor. Hukuk ve yargı vahim durumda. Toplumun millet ve devlet kavramına olan güveni sıfırlanmak üzere. Çünkü millet olarak güvenilir değiliz, haliyle de güvenilir işler yapamıyoruz. Karşımızdaki insanlara güven vermek istiyorsak, yaptığımız işin teminatı olarak Allahın adını kullanıyoruz. Hırsızlığı fazilet sayıyoruz. Ne zamanki takke düştü kel göründü, o vakit hırsızlığa karşı savaş açıyoruz.
Görevi çıkar elde etmek için kötüye kullanırken
Makamları haksız yere işgal ederken
Devletin elini uzatmayıp kaldırım kenarında boş elini bize uzatan yaşlı dilencinin yanından görmezden gelip geçerken
Görmediğimiz evler için milyarları öderken
Teknolojinin nimeti deyip gördüğümüz resimlerden siparişler verirken
Yatacak mezar yeri alamazken, bize cenneti satanların önünde sıraya girerken
Oturduğumuz yerden çiftlik kurup, büyük baş hayvanları sıraya dizerken
Ayakkabı kutularında para saklayanları halkın kahramanı ilan ederken
Çalıyor ama olsun vatandaşa hizmet veriyor deyip, yediğimiz kazığa alkış tutarken
Evlatların geleceğini bağladığı sınav soruları yıllarca çalınıp, hak etmeyenler atanırken
Milli değerlerimiz, maddi çıkarlara peşkeş çekilirken
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deyip, yılanları milletin boğazına dolarken görmeyen gözlerimiz, iğnenin ucu bize batınca açılıveriyor birden. Yıllarca ortağı olunan hırsızlıklar, suç sayılıyor birden bire. Kim ölmüş ki arsızlıktan hırsızlıktan yolsuzluktan öyle değil mi ?
Aslında insan en çok yaptığı hırsızlık için ölmeli. Yalan söylediği, insanları sevmediği, insanları öldürdüğü için ölmeli. Ne bileyim ben, mesela kendinden olmayan insanların da, insan olduklarını unuttuğu için ölmeli. Biri ölecekse eğer, sabi evlatlar yerine, bastığı toprağı bir gram hak etmeyen hak hırsızları ölmeli.
Tülay GAZALCI
EĞİTİMCİ YAZAR