GÖSTER OĞLUM AMCALARA PİPİNİ!
Seçim öncesi hayalleri artık yerini seçim sonrası gerçeklere bıraktı. Türkiye çocuklarımıza uzanan kirli eller için isyan başlattı ama daha yeni görevine gelen vekillerimiz tatil hazırlığında. Tabi seçim dönemi koca ülkeye hayal kurdurmak ve inandırmak kolay iş değil. Feryadıyla annelerin boğazını yırtan kulakları sağır eden evlat acısına yönelik cezaların görüşülmesini, Ekim ayına bıraktılar. Oysaki ülkemizde kısa bir sürede yönetime dair sistem değişti, rejim değişti, anayasa değişti, bir gecede vekil maaşları değişti, fakat siyasilerdeki rahatlık değişmedi…
İnsanız neticede. Başımızı çevirdiğimizde ekranımıza yansıyan görüntüden ibaret oluyor hayat. Yönümüzü döndüğümüz anda bir önceki görüntü siliniyor, zihnimizden ruhumuzdan biz o yöne tekrar bakıncaya kadar. Peki, hayat böylemi? Biz görmüyor ve duymuyorsak ya da unuttuysak yok mu oluyor İyi ve kötü ne varsa?
‘’Gümüşhane’de yolda bir kız çocuğu görürler. Kendi çocuk olmasına rağmen kucağında bebeği ile ağlıyor. 16 yaşında evlendirilmiş, anne olmuş. Bebeğinin eli yanmış, ne yapacağını bilmiyor, çoğuyla birlikte ağlıyor. Bu görüntünün zihinde yarattığı tek cümle bağırıyor adeta. ‘’Orada ağlayan bir anne değil, ağlayan iki çocuk .’’
Haber kanalları bu tarz haberleri verince, coşkuya gelip sosyal hesaplarımızla destek veriyoruz. Hep beraber başlıyoruz isyana. Suçluları yakalım, keselim, idam edelim. Bu tepkiler insan oluşumuzun bir gereği elbette. Fakat suçlu olan sadece olayı gerçekleştiren kişimi? Ve sadece suçluyu bularak bu olayların önüne geçilebilir mi?
Mesela daha doğmadan kız ve erkek çocuk ayrımı yapan anne babalar var. Erkek adamın erkek evladı olmalı elbette! Aynı evde kız ve erkek kardeş ayrımına ne demeli? Ya da ‘Göster oğlum amcalara pipini ‘ demek ne kadar da gurur verici öyle değil mi? Peki Türkiye’mizin anlı şanlı BİR MİLYON çocuk gelini kimlerin eseri? Gelenek görenek avcısı anne babaların eserine, son noktayı koyan din âlimlerine ne demeli?
TÜİK ‘ in yaptığı araştırmalara bir göz attım ve gördüm ki sapkınlığın öğrenim durumuyla yakından ilgisi var. Ceza evinde cinsel suçtan yatanların; yüzde 35,7’ sini hiç okul eğitimi almamış olanlar, yüzde 29,4 ‘ünü okuma yazma bilmeyenler, yüzde 34,3 ‘ ünü ise ilköğretim mezunu olanlar oluşturmaktadır.
Peki, bu sorunu nasıl çözebiliriz ya da en aza indirebiliriz?
*Öncelikle çocuk yaşta yapılan evlilikler yasaklanmalı ve bilinçsiz evlat yetiştirmenin önüne geçilmelidir.
*Doktorlar tarafından depresif, ruh ve akıl sağlığı yerinde olmayan kişilerin varlığı tespit edildikten sonra, psikolog ve psikiyatrlarla bağlantı kurularak belli aralıklarla gerek ilaç gerekse de terapiler yoluyla tedavileri sağlanmalı ve denetimleri elden bırakılmamalıdır.
*Kimyasal hadım var gündemde. Bu bir çözüm yolu olmamakla beraber sıkı takibi gereken ve üç ayda bir mutlaka tekrar uygulanması gereken bir yöntemdir. Yani caydırıcı değildir.
*Affediciliği bol olan adalet sistemimizin kısa sürede taciz tecavüz veya şiddete yönelik konular ile ilgili kanunlardaki açıkları gözden geçirip caydırıcılığı yüksek cezaları gündemine almalı ve uygulamalıdır.
*Aileden sorumlu bakan ve yetkililerin aile ortamındaki şiddete dayalı her türlü girişimin üzerini örtmeden, ötelemeden ve duyarsız kalmadan kadın ve çocuklar için gerekli güvenlik önlemlerini almalı ve uygulatmalıdır.
*Dilimize pelesenk olan İDAM cezasına gelelim. İdam ahlak getirmez ama adalet getirebilir. Ahlaklı bir toplumda ahlak dışı davrananları idam etmek en doğrusu olur beklide. Eğer bu toplumdaki hak tecavüzcülerine, rüşvetçiye, gaspçıya, torpilliye vel hasıl ahlaksızlıktan yana olan her şeye idam cezası getirilecekse bende varım. Boynuna güvenen varsa gelsin !!!
Tülay GAZALCI
Eğitimci Yazar