Tefçi ‘Dünya Kadınlar Gününün, kadınların haklarını aramak, çalıştıkları işin karşılığı olan ücreti alabilmek için başlattıkları mücadele mirasının yıl dönümü olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti; ‘Kadınlar günü mücadesinin 1857 yılında başladığı dikkate alındığında, aradan geçen zaman zarfında kadının yaratılış gayesi çerçevesinde hak ettiği değer, toplumsal görev, sosyal inşa ve geleceği ihya ekseninde yeterli gelişmenin olmadığı aşikârdır.
Emeğin, alın terinin hak ettiği karşılığı bulması, insanın inandığı değerlere uygun yaşamasını sağlamak noktasında mücadele etmeyi amaç ve ilke edinen bir sivil toplum örgütü olarak, bütün kadınlarımızın gününü kutluyor, kendilerine sağlık, huzur ve başarı diliyoruz. Kadınlar, toplumların temel taşı, direğidir. Başarılı olmak, aydınlık bir gelecek kurmak, huzurlu bir ortam tesis etmek istiyorsak, o direği sağlam tutmalıyız.
Bugün modern toplumların yaşadıkları sosyal, psikolojik, kültürel bunalımların temelinde, hayatın özünü oluşturan ailede merkezi rol üstlenen kadının ontolojik konumundan edilmesi yer almaktadır. Pragmatizmin siyasi, sosyal, ahlakî bütün sınırları çiğneyip geçtiği dönemlerde, parasal kazancı ‘put’ edinen kapitalizm, çıkar alanını genişletmek için, üretimin hizmetinde tüketime köle yaptığı kadını gelenekten, kültürel değerlerden uzaklaştırmış, tasarlanan yeni dünyanın kışkırtıcı figürü durumuna getirmiştir.
İslâm coğrafyasında ve Batı modernizmine teslim olmamış diğer toplumlarda, toplumsal değişimlerin, hatta ülkemizde 28 Şubat sürecinde görüldüğü şekliyle siyasi dayatmaların kadın üzerinden sürdürülmesi, rastlantısal olmayan toplum mühendislikleri gereği olarak baştan sona planlı, programlı operasyonlardır. Operasyon yapanların kadının özgürleşmesi gibi bir dertleri asla olmamış, ancak onlar, kadınlarını kendi ideolojileri doğrultusunda şekillendiremedikleri toplumları etkisizleştiremeyeceklerini anlamışlardır.
Bizim değer dünyamızda kadın hiçbir ideolojinin ne aracı ne oyuncağıdır; hayatın ana öğesi, kurucu ve koruyucu unsuru, bir bütünün diğer yarısı olarak bütünlüğün tamamlayıcısıdır. Evde, sosyal ve kültürel hayatta kadın her türlü kültürel varlığın yüklenicisi olmuştur.
Modern hayat anlayışında ise, kadın olsun erkek olsun, insan, manasız bir yaşam içinde boş hayallerle avunmaktadır. İnsan, anlam derinliğini, asaletini kaybetmek üzeredir. Kapitalizm, kurnazca sürdürdüğü algı operasyonlarıyla iliklerine kadar sömürüye ve pazarlamaya elverişli hale getirdiği kadını ‘özgürlük’ yalanıyla aldatmayı sürdürebilmektedir. Son tahlilde kadına tüketim kültürünün bir nesnesi olmanın ötesinde anlam yükleyemeyenler, ona tarihinde en aşağılık muameleyi reva görmüşlerdir. Kadının maddi-manevi tüm varlığı, istismar, yağma, talan ve kazanç alanına dönüştürülerek hiçleştirilmiş, aşağılanmıştır.
Sosyal, kültürel değişimin karmaşık toplum yapısı içinde bir mihenk taşı olarak kadının hayat içinde konum ve saygınlığını muhafaza etmek elzemdir. Dışarıda iş kadını, çalışan, içeride evinin hanımı, çocuğunun annesi olarak kadın, toplum düzenimizin en saygın varlığıdır. ‘Cennet annelerin ayakları altındadır’ anlayışıyla kadına sevgi, saygı ve hürmetle yaklaşırız. Kadınlarını zelil eden toplumlar, zillete düşer. Bize göre, kadın hayatın her kademesinde yer almalı; hayati görevi göz ardı edilmeksizin desteklenmeli ve korunmalıdır. Çünkü kadını korumak aileyi, dolayısıyla toplumu korumaktır.
Kadınıyla erkeğiyle hepimiz el ele, omuz omuza vererek, bize unutturulmak istenen medeniyet değerlerimizi tekrar canlı kılmanın mücadelesini veriyoruz. Kadınlarımızı, erkeklerimizi, gencimizi, yaşlımızı, hâsılı bütün insanımızı, bizi var ve anlamlı kılan değerlerimizi koruyacağız. Zaten bugün en ateşli, en ileri boyut ve etkileriyle yaşanan savaş, esasen bu değerleri yok etme saldırganlığı ile değerlerin savunulması arasındaki çatışmadan başkası değildir. Maalesef son yüzyıllık tarihimizde de
gözlemlediğimiz gibi, daha çok ideolojik amaçlarla sürdürülen bu çatışmanın odağına kadın konulmuştur. Bunun böyle olması bile, tersten bir bakışın ele verdiği gibi, kadının kültür, hayat ve medeniyet hareketlerinin tam orta yerindeki rolünün önemini açıklamaktadır. Bu bir medeniyet ve kültür savaşıdır. Maddi dünyamızı imar etmek için manevî dünyamızı harap edemeyiz.
Yeryüzünü ifsat eden odakların millî bütünlüğümüzü, ailenin sağlamlığına dayanan toplum yapımızı bozmak için her yönden, her yerden saldırdığı günümüzde, hak, hukuk, adalet ve saygı ölçülerini elden bırakmadan, millet olarak, hakkı ve hakikati her yerde ve her an savunacak, Türkiye genelinde 180 bini aşkın Denizli’de ise 2 binin üzerinde kadın üyemizle örgütlü mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Başta kadınlar olmak üzere, hakkı yenilen, zulme uğrayan, ezilen, sömürülen herkesin, dün olduğu gibi, bugün de yanında olmaya devam edeceğiz.
Eğitim-Bir-Sen olarak, başta kadın çalışanlar olmak üzere, bütün kadınların ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü, sorunlarının çözümüne vesile olması dileğiyle bir kez daha kutluyoruz’ diyerek sözlerini tamamladı.