Toplumu teröre boğmak, adaleti silahla aramak hevesleri kursaklarda kalacaktır. Bu ülkede Kaostan beslenenler, terörden nemalananlar, baskı ve antidemokratik yöntemleri topluma reva görenler, her kim olursa olsun karşılarında Türk milletini ve onun engin sağduyusunu bulacaklardır.
Ülke, vesayet altındaki Hükümet tarafından idare edilememektedir. Başbakan muhalefete yol göstermeye çalışmaktadır. Hâlbuki vesayetten kurtulup Başbakanlık yapmayı öğrenmesi memleketin öncelikli sorunudur.
AKP’nin şarteli indi. Milletçe Elektroşoka girdik.
31 Mart günü Türkiye AKP’nin sorumlusu ve ranta dayalı enerji politikalarının kurbanı olmuştur. Ülke Bir gün boyunca Karanlığa gömülmüş iş hayatı durmuştur.
AKP’yi ayakta tutan saadet zincirinin, enerji halkasında oluşan kopukluğun cezasını yine milletimiz çekmiş, maliyetini vatandaşımız ödemiştir.
AKP döneminde 21 dağıtım bölgesinin tamamı özelleştirilmiştir. Paralar yatırıma değil yandaşa gitmiştir.
Kesintinin sanayiye maliyeti ağır olmuştur. Sanayi bölgelerinde makineler susmuş zarar yüz milyonlarca TL’yi bulmuştur.
Enerji Bakanı Taner Yıldız da açıklamalarında, ‘enerji yetersizliği’ diye bir şey olmadığını söylemiş, ama meselenin iletim boyutunu boş bırakmıştır. Mevzu, yeterli enerjinin enerji borsası sebebiyle sisteme verilip verilmemesi midir?
Milli enerji politikasını terk eden Hükümet Enerji piyasasını yandaş rantına teslim etmiş, hâkimiyeti kaybetmiştir. Ortaya çıkan sonuçlara şaşırmamak gerekir. Sorumlular millete hesap vermelidir.
Milletimizin ve AKP seçmeninin partimize gösterdiği teveccüh AKP’yi ve Sayın Cumhurbaşkanının paniğe sevk etmektedir. AKP oyları her geçen gün erimektedir. MHP korkusu, AKP’yi bölmeye başlamıştır.
Siyasi rant elde etmek için yıkım sürecini ve Sevr’i hortlatmaktan çekinmeyenler oyların eridiğini görünce yine çark etmiştir. Sayın Erdoğan’ın egosu sonunda AKP’ye de savaş açmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanı kağıt üzerinde Başbakan olan sayın Davutoğlu ve hükümetine güvenmiyor ve soluğu meydanlarda alıyor.
AKP seçim propagandasını bile Sn. Cumhurbaşkanına yaptıracak kadar özgüven eksikliği içerisindedir.
Sn. Cumhurbaşkanı halktan aldığı yetkiyi istismar etmekte, Milli iradenin yerine kendi iradesini, anayasanın yerine kendi siyasi hırslarını koymaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanı Demokratik parlamenter rejimi Anayasaya rağmen fiilen değiştirmekte. “AKP’nin seçim bildirgesi taslağını ben de bizzat orada kendim de okudum. Kendi kanaatlerimi de ifade ettim.” Diyor. Neresinden tutsak elimizde kalacak, ama asıl anlaşılması gereken bunu Sayın Cumhurbaşkanı niçin söyleme gereği hissetmiştir?
Kağıt üzerindeki Başbakan bizzat saray tarafından düşürüldüğü durum içler acısıdır. Türkiye Cumhuriyetinde seçim beyannamesini büyüklerine sorarak hazırlayan bir başbakan, Meydanlarda 400 milletvekili isteyen bir
Cumhurbaşkanı Neredeyse Başbakanın yerine seçime girmeye hazırlanıyor.
"Muhalefet eğer seçim beyannamelerini bana gönderirse ben kendilerine memnuniyetle yardımcı olurum.” muhalefeti bile vesayeti altına almak ihtirasını ortaya koymaktadır.
"10 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesiyle Türkiye'de bir dönem fiilen bitmiştir, bekleme salonuna alınmıştır”. Diyerek adeta olağanüstü hal ilan etmekte, Anayasayı ve ettiği yemini de çiğnemektedir.
Başbakanlığın örtülü ödeneğine de göz dikerek, seçim sonuçlarında halktan alamayacağı anlaşılan desteği ve yetkileri şimdiden gasp etme yoluna gitmekte, sarayı millet iradesi üzerinde konumlandırmakta, otokratik, paralel bir idare şeklini fiilen ortaya koymaktadır.
Sarayda Başbakan yardımcılarının ancak Danışmanlarla muhatap olabildikleri basında yer almaya başlamıştır.
Sarayın gündeminde millet yoktur. Saltanatın devamı vardır.
Milletin gündeminde ise Saray ve Başkanlık sistemi yoktur. Sandığa gidecek milletimizin eğilimleri bunu ortaya koymaktadır.
Toplumsal eğilim anketlerinde milletimizin yüzde 70’inin Başkanlık sistemine sıcak bakmamaktadır. Yüzde 66’sı çözüm sürecine destek vermemektedir. Çözüm sürecinin bir milli birlik projesi olmadığını düşünenlerin oranı yüzde 64dür. Silah bırakılacağını ve terör sorununu bitireceğine dair inancı ise yoktur. Halkımızın yüzde 73’ü, ihanet sürecinin terörü bitireceğine inanmamaktadır.
Milletimin yüzde 66’sı AKP döneminde yolsuzlukların arttığını düşünüyor. Halkın yarısı Ekonomik istikrarın pamuk ipliğine bağlı olduğunu düşünüyor, yüzde 54ü borçlu, yüzde 51i ya geçinemiyor yada kıt kanaat geçiniyor.
Ekonomi bir kâbusa doğru durgunluk içinde enflasyona sürüklenmektedir. Ekonomiye güven kaybolmuş, büyüme durmuş, İhracat serbest düşüşe geçmiştir.
Türkiye 2014′te ancak yüzde 2,9 büyüyebildi. 2014 son çeyrek büyümesi ise yüzde 2,6 oldu. Büyüme 2013 yılında yüzde 4 idi. Dolar bazında milli gelir ise 2014 yılının üç çeyreğinde azalmış 2014 yılında %-2,8 gerilemiştir.
Kişi başına milli gelir azaldı orta gelir tuzağı derinleşti. 2023 hedefleri hayal oldu.
TÜİK verilerine göre, kişi başı GSYH değeri 2014 yılında 10 bin 404 dolar oldu. 2013 yılında ise 10 bin 822 dolar seviyesindeydi. Bu rakamlarla Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı “2023 için kişi başı 25 bin dolar gelir” hedefinin hayal olduğu bir kez daha ortaya koymuştur.
Tarım küçülmüş, inşaat ve enerji sektörlerinde gerileme başlamıştır.
2014 yılının son çeyreğinde inşaat sektöründe -2,2, gerileme olurken, enerjide yüzde 0,3, ulaştırma sektöründe büyüme yüzde 0,6 ya geriledi.
2014 yılında en fazla gerileyen sektör tarım sektörü oldu. AKP hükümeti ne yaptı? Yandaş firmalar elektrik faturalarını, köylünün tarım teşviklerinden kesti.
Köylünün arkasında durmayan, tarımdaki gerilemeyi, sorunları görmezden gelen Sayın Cumhurbaşkanı, inşaat ve enerji sektöründeki yandaş firmaları korumak için son dönemde faiz indirimini diline doladı. Bu ısrarı Türkiye ekonomisine çok pahalıya maloldu. Bedelini çiftçimiz yüzsek döviz, zamlı mazot, zamlı gübre ile ödedi ödüyor sonradan nasılsa tatlıya bağlıyorlar.
2023’te dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmeyi hedefleyen Türkiye’nin mili gelirinin bu yıl, TL’nin dolar karşısındaki değer kaybı nedeniyle, 767 milyar dolara gerileyeceği hesaplanmaktadır. Dünya Ekonomi Liginde 2014’te iki basamak birden düşerek, 19’uncu sıraya gerilemiştir.
Son iki yıldır irtifa kaybeden ihracat, sonunda serbest düşüşe geçmiştir. Paraşüt açan olmazsa ekonomi yere çakılacaktır.
2023 İhracatın 500 milyar olması için yıllık %12,5 büyümesi gerekiyordu. 2015 yılının ilk üç ayında yüzde TIM rakamlarına göre Ocakta 13, Şubatta yüzde 9,8, Martta 13,4 azalmıştır. Almanya(%-18), Irak(%-27),Rusya(%-32),İtalya(-%21), Fransa(%-15) en önemli ihracat pazarlarımızda çok vahim düşüşler mevcuttur.
Dış talep daralmakta daha önce de defaatle dikkat çektiğimiz çapraz kur baskısı ve ihracatın ithalata bağımlı olması nedeniyle ihracatımız dolardaki yükselişten olumsuz etkilenmektedir.
Önlem alması gereken Ekonomi yönetimi ise üçe bölünmüştür. Bazı Bakanlar olan bitene seyirci kalarak saraya yanaşma gayreti içindedir. Bir kısmı ekonomik istikrarın ancak seçimden sonra geleceğini söylemektedir. Bir kısmı da saray içinde danışman kapılarında bekletilmektedir.
2023 hedeflerini yakalamak için ihracatın yıllık bazda yüzde 14 büyümesi gerekiyor ancak bu yıl için ihracatta büyüme beklemek bile hayaldir.
AKP’nin vizyonsuz dış politikası neticesinde ihracat pazarlarımız Türk firmalarına kapanmıştır. Son iki yıldır irtifa kaybeden İhracatımız sonunda serbest düşüşe geçmiştir.
Ekonomide öncü göstergeler, 2014 yılının son 3 aylık döneminde ekonomide ortaya çıkan yavaşlamanın 2015 yılının ilk 3 ayında da devam ettiğini ortaya koymaktadır.
Ekonomideki yavaşlamanın arkasında üretimdeki yavaşlama vardır. Üretimdeki yavaşlamanın arkasında iç ve dış talepteki (ihracattaki) daralma vardır.
2014 yılı son 3 aylık döneminde büyüme yavaşlamıştı. İşte 2014 yılının bu son 3 aylık dönemine göre, 2015 yılının ilk 3 ayı için büyüme tahmini yüzde 0.2 oranındadır.
175 milyar doları aşkın firmaların açık pozisyonu mevcut cari işlem açığı ile birleştiğinde 2015 yılında 200 milyar dolarlık kısa vadeli finansman ihtiyacı özellikle mevcut uluslararası konjonktür dikkate alındığında uykuları kaçırmaktadır. Herkesin gözü kulağı ABD merkez bankasına dikilmiştir.
Orta Vadeli Program hazırlanırken, 2015 yılı için ortalama dolar kuru 2,29 lira olarak belirlenmiş, hesap ve hedefler buna göre tayin edilmiştir.
Dolardaki bir buçuk aylık fırtınalı dalgalanmadan sonra Orta Vadeli Program ve 2015 Bütçe hedefleri henüz Mart ayı dolmadan çökmüştür.
AKP’nin yol haritası kaybolmuş, planları ve vizyonu yok olmuştur. Türkiye ekonomisi rehbersiz kalmıştır. Meçhul bir istikamete doğru hızla sürüklenmektedir.
Ekonomik güven endeksi Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 15.4 gibi çok yüksek oranda düşerek 74.85 değerine gerilemiştir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, ekonomik güven endeksindeki azalma; reel kesim (imalat sanayi), hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörü güven endekslerindeki düşüşlerden kaynaklanmaktadır.
Tüketici güven endeksi ise, Mart ayında da yüzde 5,4 azalmaya devam ederek 64.39 değerine son dört yılın en düşük seviyesine gerilemiştir. Hane halkının maddi durum beklentisi, işsiz kalma beklentisi, tasarruf etme ihtimali, genel ekonomik durum beklentisinde dramatik aşınmalar gözlenmektedir.
Yabancı yatırımları yönlendiren kuruluşların, Türkiye ekonomisi üzerinde yaptığı tahminler aşağı yönde revize edilmektedir. Son olarak Fitch ve Golden & Sacch 2015 büyüme beklentilerini %4’den, %2,8’e düşürmüştür. Enflasyon beklentisi yüzde 6,9, faiz beklentisi ise %8-10’lara yükseltmiştir.
13 yıl boyunca AKP ye destek olan Uluslararası Kredi derecelendirme kuruluşları son dönemde Türkiye ekonomisindeki risklere dikkat çekmekte, sıcak paranın yakın zamanda ülkemizi ve AKP yönetimini terk edeceği sinyallerini vermektedir.
Ayrıca bankacılık sisteminin dış finansman açığının taşıdığı risklere dikkat çekilmektedir. Türkiye ekonomisinin notunun kırılacağı imasında bulunulmaktadır.
Seçim öncesinde Türkiye ekonomisine sahte bir itibar kazandırma ve bunun rantını paylaşma çabaları da devreye girmiştir.
Ekonomide testi çatlamıştır. Büyüme durmuş, ihracat azalmaya başlamış, enflasyon ve işsizlik almış başını gitmiştir. AKP ekonomisi sonunda duvara toslamıştır.
13 yıldır iktidarda olan AKP hükümetleri yüksek faiz- düşük kur politikasıyla Türkiye’de kaynak dağılımını bozdu. İhracata yönelik mal üretimi yerine lüks AVM, lüks konut, lüks lokanta, lüks otomobil ve popülist kamu yatırımlarına bu ülkenin kaynaklarını aktardı. GAP ve Konya Ovası sulaması gibi Anadolu sermayesine güç katacak yatırımlar durduruldu. Böylece Anadolu sermayesinin ihracata dönük imalat sanayii kapasitesini kullanamaz hâle geldi. Ve son dönemde görüldüğü gibi büyüme durdu, ihracat azalmaya başladı.
AKP siyasal rejimi olduğu gibi ekonomik rejimi de değiştirmiştir. AKP döneminde rekabetçi piyasa ekonomisinden Devlet Kapitalizmine geçilmiştir.
AKP Türkiye ekonomisini rekabetçi bir ekonomi hâline dönüştürmek yerine, siyasi iktidarını pekiştirmek ve uzun süre elde tutmak niyetiyle 13 yılda devlet kapitalizmine dönüştürülmüştür.
Devlet Bankaları özelleştirilmedi, yapılan popülist kamu yatırımları ve özelleştirmeler finansman kaynaklarını üretken olmayan ve dış ticarete konu olmayan alanlara yöneltilmiştir.
Büyük hava limanı projeleri, köprü projeleri, yol projeleri ve elektrik dağıtım özelleştirmeleri için havuz sermayesine kamu bankaları üzerinden finansman sağlanarak ve borçlarına Hazine garantisi verilerek devlet kapitalizmi hayata geçirilmiştir.
Denizli Sanayi Odası Başkanı dolar borcu olan sanayicilerin felç olduğunu, bunu hazmetmeye hazır olmadıklarını, son yıllarda Türkiye’nin yatırımdan uzaklaştığını, sanayinin milli gelir içindeki payının %15’lere düştüğünü, 8 – 10 seneden bu yana Denizli’de yeni bir fabrika temeli atılmadığını söylüyor. Buna karşılık inanılmaz derecede arsa olayları ve büyük bina olaylarının gündemde olduğunu ifade ediyor.
Sanayicilerin Denizli’de varlığını, parasını arsaya ve arsa üzerindeki büyük bina yatırımlarına yönelttiğini söylüyor. Bu nedenle imar ve rant hususunda bu gün bir araştırma önergesi veriyoruz. Denizli’de Ocak-Mart ihracatı %14 düştü. Denizlili işadamları isyan etmesin de ne yapsın.
Milletimiz 7 Haziranda AKP’nin oyunları bozacaktır.