İslam öncesi tarih dâhil, İslam sonrası tarihimizle tespit edilmiş olan olgu şudur ki, tarihi iki uygarlık üreten medeniyet havzasındaki mücadeleler, savaşlar ve esasen kendine özgü medeniyet havzasına hâkimiyet üzerine kurulmuştur. Birincisi Türklerin asli kurucu unsur olduğu Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzası, ikincisi ona karşı İslam öncesinden itibaren oluşmuş ve geliştirilmiş olan Rum Medeniyet Havzasıdır.
Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzası, birçok nedenden dolayı 18. yüzyılın sonlarına doğru çökmüş ve Rum Medeniyet Havzası rakipsiz şekilde küresel medeniyet olma yolunda ilerlemiştir. 19. yüzyılın başlarından itibaren, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun yıkılmasını müteakiben Napolyon Bonapart’ın İngiltere karşısında yenilmesinden sonra İngiltere, Büyük Britanya olarak Venedik-Florans Merkezli Rum Medeniyet Havzasının siyasi iradesinin temsiliyet yetkisini ele almayı başarmış küresel siyasetin belirleyici gücü olarak Birinci Dünya Muharebesi sonucunda bu Medeniyet üzerinden kurgulanmış olan “Yeni Dünya Düzeni” uygulanmaya konulmuştur.
Günümüzde Avrasya’da yeniden yükselmesi kaçınılmaz ve karşı konulamayacak olan Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzası, kurulacak çok kutuplu birliklerin tarihi medeni temellerini oluşturan en önemli faktördür. Rum Medeniyet Havzası üzerinden kurgulanmış olan hegemonyanın amansız baskısına karşı medeni, fikri, siyasi direnişin teşkili ancak Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzasının yeniden İhyası ile mümkündür.
Bu medeniyet havzası Çin Halk Cumhuriyeti (Kuzeybatı Çin), baştanbaşa Sibirya’yı içine alan bütün Orta Asya, Hindistan yarımadası, Yemen, İran, Irak-i Arap, Halep-Şam, Kuzey Afrika, Balkanlar, Arkhangelsk limanına kadar uzanan Deşt-i Kıpçak, Anadolu ve Kafkasya dâhil bütün bu bölge, başka bir ifade ile Türklerin tarihte esas rol oynadıkları bu Avrasya coğrafyası, İslam öncesi mübahiseli ve tartışılır tarih dâhil, İslam sonrası resmi tarihle 8. asırdan itibaren tespit edilmiş olan Horasan/Azerbaycan odaklı uygarlık üreten medeniyet havzasıdır.
Bu yeni medeniyet, uygarlık yorumu; fikriyat, siyaset ve tarih açısından mazmun ve mahiyet itibariyle doktriner/stratejik bağlamda Avrasya’ya oldukça güçlü ve parlak bir vizyon kazandırmaktadır.
Yeri gelmişken kaydedelim ki çalışmalarına değer verdiğimiz tanınmış çağdaş Rus düşünürlerinden Sayın Alexander Dugin’in “Çok kutupluluk”, “Dördüncü Siyaset Teorisi” ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin önemli düşünürlerinden Sayın Zhang Weiwei'nin “Devlet-Medeniyet” gibi oldukça değerli nazariyelerindeki en önemli boşluğun (Avrasya Çapında), “Horasan/Azerbaycan Uygarlık Üreten Medeniyeti”nin tarihi zemininde oturtulmamasıdır. Bu üç nazariyenin birer kombinasyonu ile topyekun fikri mücadelenin teşkil edilmesi daha faydalı olur, diye düşünüyorum.
Unutulmamalıdır ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde esası inşa edilen ve yüzüncü yılını kutlamakta olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti'nin Türklükle ilgili fikri temelleri de Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzasına dayanmaktadır. Atatürk bunu harmanlanmış ve Mezopotamya medeniyeti olarak adlandırmış olsa da onun bilavasıta varisi olan ve yaşatarak günümüze taşıyan Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzası olmuştur. Başka bir ifade ile Atatürk’ün Anadolu’da çökmüş olan Türklüğün yeniden ihyasına yönelik fikri devrimlerinin hukuki varisliği de Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzasına dayanır.
Türklerin asli kurucu unsur olduğu, aynı zamanda bütün yerel etnik ve kültürel unsurları bin yıllarca dayanışma ve hoşgörü içinde bir arada tutmayı başaran Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzası, Rum Medeniyet Havzası karşısında iki yüz yıl önce çökmüş olsa da mevcut jeopolitik, jeokültürel ve jeoekonomik koşullar bu medeniyet havzasının yeniden ihyasını kaçınılmaz etmiştir.
Rum Medeniyet Havzasının küresel egemenliği kesinlikle ebedi değildir. Bu medeniyet havzası üzerinden kurgulanmış olan Yeni Dünya Düzeni, ileriki dönemde ne Rusya Federasyonu için, ne Çin Halk Cumhuriyeti için, ne de Türk İslam dünyası için hoş bir gelecek vaat etmiyor. Tarihi birçok facianın müsebbibi olması, geleceğe yönelik olumlu bir değişiklik vadetmiyor olması uygarlığın yön değişmesini kaçınılmaz etmiştir.
Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzası, Asya’da bir çözüm yolu olarak bir uygarlık meselesi olarak doğru ve taraflarca makul karşılanacak bir biçimde takdim edilirse, bir Avrasya Uygarlığı olarak taraflarca benimsenmesi büyük muhtemeldir. Bunu biz yapmazsak eğer, kısa zaman içinde Güney İslam’ın düğüm noktası olan Filistin meselesinin bir türlü çözüme kavuşturulmasından hemen sonra, Avrasya çapında Türk İslam dünyasına, Kuzey İslam dünyasına, yani Türk Dünyasına yönelik en önemli doktriner/strateji olarak Horasan/Azerbaycan medeniyet havzası, başka formatlarda gündeme taşınacaktır.
Türk Dünyasında, başka bir ifade ile Kuzey İslam Dünyasındaki en büyük kimlik sorunlarımızdan biri, 20. yüzyılın başlarından itibaren asli kurucu unsurunun Türklerden oluştuğu İran’a, yapay Pers Kimliği üzerinden dayatılmış olan yeni Ulus-Devlet inşasının fikri temellerinin, Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzası üzerinden kurgulanmaya çalışılması ve bu Medeniyet Havzasına yapay Pers kimliğinin empoze edilmesi meselesidir. Türklerin asli kurucu unsur olduğu Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzası, bir Avrasya medeniyet havzası olarak Türkiye, Azerbaycan, İran ve diğer Türk ve ortak kültüre sahip komşu devletler tarafından devlet siyaseti olarak yeniden ihya ve inşa edilmelidir. Yapay Pers Düşünce Sistemine dayalı oluşturulmak istenen suni kimlik üzerinden Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzasının benimsenilmesine yönelik gösterilecek teşebbüsler, birlik için oldukça büyük sorun oluşturmaktadır.
Türkiye yan müdahalelere yol vermeden, zaman kaybetmeden, devlet olarak, Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzasının Avrasya’da yeniden ihyası fikrinin doğrudan arkasında durmalı ve desteklemelidir, yoksa böyle telafisi oldukça zor belki de mümkün olmayan muazzam bir süreci kaçırmış olur...
Türk Birliğini düşünen kurum, kuruluş ve hakiki-hukuki şahsiyetler, bir bütün olarak, Horasan/Azerbaycan Medeniyet Havzasının; Türkiye başta olmak üzere bütün Türk Dünyasında yeniden gündeme taşınmasına, ele alınmasına, masaya yatırılmasına, toplumsal fikri-siyasi cereyan haline getirilmesine yönelik ciddi ve resmi teşebbüsler göstermelidirler.