Düzenlenen protesto eylemine Genel Başkanımız Önder Kahveci, sendikalarımızın Genel Başkanları, Genel Merkez Yöneticilerimiz, Şube Başkanlarımız, üyelerimiz, Doğu Türkistan Derneklerinin yöneticileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
“Katil Çin, Doğu Türkistan’dan defol, Hak, Hukuk, Adalet, Türkistan’a Hürriyet…” sloganlarının atıldığı protesto eyleminde konuşan Genel Başkanımız Önder Kahveci, “Çin hükümeti, zorla kendi topraklarına kattığı ve zorla vatandaş yaptığı soydaşlarımızdan yaşama hakkını dahi esirgerken hangi insan hakkından bahsedecek, hangi değerleri savunacağız?” dedi.
“Ne hikmetse bu vahşet, basın yayın organlarının ilgisini çekmemekte, birçok basın kuruluşu için akan Türk kanı haber değeri dahi taşımamaktadır.” diyen Genel Başkanımız Önder Kahveci, “İşgal altındaki Türkistan’ın çığlığı bir türlü duyulmamakta, akan kan Türk’ün olunca kulaklar sağır, gözler kör olmaktadır”
Genel Başkan Önder Kahveci açıklamasında şu satırlara yer verdi;
“Gözümüze uzak, gönlümüze yakın Doğu Türkistan’dan yükselen çığlıkla yüreklerimiz yanmaktadır. Neredeyse 150 yıldır Doğu Türkistan’da bir millet kan ağlarken; bütün dünya kör, sağır, dilsiz; bu hayasız, bu alçakça zulmü seyretmektedir. Yurtlarında özgürce yaşamaktan başka hiçbir talepleri olmayan Türkistanlı kardeşlerimizin vatan toprakları, 70 yıl önce resmi olarak işgal edildi ve 1 Ekim 1955’de Türkistan ismi Sincan olarak değiştirildi.
İşte, insanlık dramı da bu tarihten sonra başladı. Ne yazık ki, milletimizin büyük çoğunluğunun 70 yıldır yaşanan insanlık dramından haberi dahi yoktur. Çin Devleti, yıllardır işgal ettiği Doğu Türkistan’da sistematik katliamlar gerçekleştirmektedir. Çin zulmünden kaçan soydaşlarımız, anayurtlarında yaşayan yakınlarından haber dahi alamazken, zulmün boyutlarının soykırıma dönüştüğü görülmektedir.
Doğu Türkistanlı soydaşlarımızın binlerce yıldır yaşadığı topraklar işgal altında olduğu gibi seyahat özgürlükleri kısıtlanmakta, doğum kontrolü yoluyla nüfuslarına müdahale edilmektedir.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DOĞU TÜRKİSTAN’DA YAŞANAN DRAMI GÖRMEZDEN GELİYOR
Eğitim kampları adı altında tek tip kıyafetlerin giydirildiği, kulelerde askerler tarafından kontrol edilen toplama kamplarında işkencelere maruz bırakılan soydaşlarımızın yaşadığı zulüm yürekleri dağlamaktadır. Dini inançlarına kadar müdahaleye uğrayan, zorla içki içirilen kardeşlerimizin çektiği bu sıkıntıların, bilhassa İslam dünyasında karşılığının olmaması anlaşılır gibi değildir. Biz, öncelikle yaşama hakkına inanırız. Yaşama hakkı topluma ve onun siyasal örgütlenmesi olan devlete ciddi ve ağır görevler yüklemektedir.70 yıldır Türkistan kan gölü haline gelmişken başta İslam ülkeleri ve Birleşmiş Milletler yaşanan dramı görmezden gelmekte, sözde insan hakları savunucuları susmakla yetinmektedir.
Doğu Türkistan’da evlerinden, yurtlarından edilmiş milyonlara, katledilen canlara kimsenin gözlerini kapatma hakkı yoktur. Çin hükümeti, zorla kendi topraklarına kattığı ve zorla vatandaş yaptığı soydaşlarımızdan yaşama hakkını dahi esirgerken hangi insan hakkından bahsedecek, hangi değerleri savunacağız? Ne hikmetse bu vahşet, basın yayın organlarının ilgisini çekmemekte, birçok basın kuruluşu için akan Türk kanı haber değeri dahi taşımamaktadır. İşgal altındaki Türkistan’ın çığlığı bir türlü duyulmamakta, akan kan Türk’ün olunca kulaklar sağır, gözler kör olmaktadır.
BÖLGEDE YAŞANAN ZULMÜ DURDURMAK İNSANLIĞIN GÖREVİDİR
Birleşmiş Milletler; Temel İnsan Hakları Sözleşmesi, Soykırımın Önlenmesi ve Savaş Suçlularının Cezalandırılması Sözleşmesi ve Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi ile tüm insanların can ve mal güvenliğini teminat altına almıştır. Oysa bugün Birleşmiş Milletlere üye devletlerin gözleri önünde Müslüman kanı akıtılmakta, insanlık suçu işlenmektedir.
Doğu Türkistan’da akıtılan bu kanı durdurmak, yaşanan insanlık dramına son vermek insanlığın üzerine düşen tarihi bir sorumluluktur. Birilerinin vicdanlarının sızlaması için daha kaç Müslüman’ın kanı akmalı, kaç çocuk zehirli gazlarla boğulmalı, kaç kadına tecavüz edilmeli, kaç genç parçalanmalıdır? Bu nedenle BM, duruma müdahale etmek, olayların önlenemez noktalara gelmesinin önüne geçmek ve bu soykırıma son vermek için derhal harekete geçmelidir. Ata yurdumuzda, bizden olan ve yüz yıllardır soykırımlara dayanan, İslam’ın, Türklüğün sancağını güneşin doğduğu en uzak noktada dalgalandıran Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi ilgisizliğin girdaplarında, cellatlara teslim eden anlayışı şiddetle protesto ediyoruz.
İşgalinin 70. yılında Türkiye Kamu-Sen olarak insanlık katledilmeden, yaşanan trajedi daha da büyümeden önce ulusal ve uluslararası tüm yetkilileri Doğu Türkistan’da yaşanan bu katliamı durdurmak üzere yetkili organlarını harekete geçirmeye ve etkili tedbirler almaya davet ediyoruz. Ata yurdumuzu hayasızca işgal eden ve soydaşlarımızı türlü işkencelere maruz bırakan Çin Hükümetini lanetliyoruz. Bir kere dada bütün gücümüzle tüm dünyaya haykırıyoruz: Türkistan Türk’tür Türk kalacak!