Hayatının büyük bir kısmını okuyarak geçirir eğitimci kişi. Bilerek isteyerek, emek harcayarak ve gecesini gündüzüne katarak elde eder bu mesleği. Önce en ücra illerde başlar meslek hayatı. Öyle ücra olur ki bazen; duvarı olmayan yıkıntıya öğretmenlik yapar. Okulun hizmetlisi, öğretmeni ve müdürü olur aynı zamanda. Göreve başladığı ücra köşenin bağlantısı olur hayata. Öğrenciye çatı olur, duvar olur, yanan soba olur, ıslanan ayağına ayakkabı, üşüyen bedenine giysi olur öğretmen. Hatta o kadar benimser ki mesleğini, öğrencinin dağılmış ailesinin boşluğunu doldurur. Viraneyi okul yapar, bazen de avareyi öğrenci, sonrasında da tohumlar fidana döner. İyi vatandaş olur, doktor, mühendis, hemşire, bakan olur öğretmenin yol gösterdiği. Göreve başladığı günden itibaren, hayatının en büyük sorumluluğu olur öğrencileri. Sevgi eker, bilgi eker bulunduğu her yere. Evlatlara emanetçi olur. Anne babanın, mucizeler beklediği kişidir. Evlat başarılı ise kendisinden ve ailesinden bilinir iken, öğretmenin tüm çabasına rağmen başarısız olunur ise, fatura direk kesilir öğretmene. Evde şımartılan ve hak adı altında hadsizlik aşılanan evladı, terbiye etsin istenir öğretmen. Öğrenciyi bir uyarmaya görsün, şikâyet edilir, hakkında soruşturma başlatılır, en kötü ilan edilir öğretmen. Başta ailelerin, sonrasında da memleketin şamar oğlanıdır. Veli öğretmeni hedef alır, bakanlık öğretmeni hedef alır, öğrenci öğretmeni hedef alır, siyaset öğretmeni hedef alır. Peki, sorunlar çözüme ulaşır mı? Herkes hatasından dönmüş olur mu? Vicdansızlar vicdana ermiş olur mu? Proje çöplüğüne dönmüş, sistem mağduru olmuş eğitim, normale dönmüş olur mu? Ya da insanoğlu böylesine bencil, böylesine kör cahil baktığı sürece, öğretmeni suçlamak bu gidişatı sonlandırır mı?
Bakmak ile görmek ve anlamak aynı şey değil elbette. Sadece bakar olduk yaşanan olaylara. Öylesine. Sıradanmışçasına. Yitip giden canlara rağmen, hiçbir sorun yokmuşçasına.
*Kafası bozulan velinin saldırdığı
*Şikâyet edilince üzerine hemen müfettişin salındığı
*Eline bıçağını alanın, emeğini yediği öğretmen ve idarecinin canını aldığı
*Sendikaların sokaklara dökülüp farkındalık yaratmaya çalıştığı
*Çözüm üretmek yerine, Ülke yöneticilerinin kürklerle, parkelerle uğraştığı
*Öğretmene sallanan bıçağın, aslında memleketin kalbine saplandığı
*Gelişimin mihenk taşı olan eğitimcinin sürekli baskılanmaya çalışıldığı bir garip hallerdeyiz.
Bir ülkenin gidişatı, eğitim sistemine bağlıdır. Öğretmen toplumun belirleyicisi ve diğer tüm mesleklerin varlık noktasıdır.Öğretmene yapılan tehdit ülkenin geleceğini tehlikeye atmaktır.Eğitimcisinin can güvenliğini dahi sağlayamayan, görevi başında öğrencileri tarafından hayatını kaybeden eğitimciyi ülkenin gündemine dahi almayan, işiyle , hayatıyla tehdit edilen öğretmenden başarı bekleyen,’’Veliyi üzeni üzerim’ deyip, öğretmeni itibarından eden zihniyete soruyorum.Bu ülkenin üzerine Güneş doğar mı ???