Bebek katillerini tutuklatan savcı görüntüleri yayınlamasaydı ne olurdu?

Yargının sosyal medyadaki yardım çığlığı.

Türkiye gündemi bu hafta da ülkeyi şoke eden olaylarla başladı. Hepimizin alıştığı tek şey her hafta başında tekrar şoke olacağımız. Bu tür bir hayat çekilebilir değil. Ancak depremlerin verdiği tahribat ve can kaybından Suriyeli sığınmacılara kadar içinde yaşadığımız her olumsuzluğun müsebbibi AKP iktidarları sayesinde başka hayat sadece hayallerimizde göreceğimiz bir ihtimal.

Bu hafta da nasibimize düşen günahsız bebeklerin para karşılığı kanına giren ve “Yenidoğan Çetesi” ismiyle meşhur bir suç örgütü.

Suç örgütünün yazışmalarından, insanlıktan ne kadar çıktıklarından, masum bebeklerin canlarından bahsederken sağlıklı ve vicdanlı hiçbir insanda bulunmayacak derecede katılaşmalarından hiç bahsetmeyeceğim. Cumhuriyet tarihinin en büyük skandallarından bir tanesi ve ancak yamyamlıkla izah edilebilecek bir durum. Söz konusu çete üyelerinin gözleri o kadar dönmüş ki güpegündüz savcı tehdit edebiliyorlar. Bu cesarete ulaşabilmek için kimlerle işbirliği içinde olduklarını hayal bile edemiyoruz. Tabii biz bunu da sadece bir haftalığına gündemde tutabileceğiz. Gelecek haftaki şoke edici olaya kadar bununla meşgul olacağız.

Bahsetmek istediğim bu vahşi suç örgütünü yakalatan savcının temsil ettiği durum. Savcının şahsıyla da ilgili değilim. Bu sadece örnek bir vaka ve bu örnek vaka üzerinden Türk yargısının düştüğü hâli çizeceğim.

Maalesef hastanesinden kasabına Türkiye’nin her resmî ve özel kurum ile kuruluşunda çok büyük problemler mevcut. Bu problemler derin ve yaygın şekilde. Problemlere sebep olan iktidarın çözüm için ortaya koyduğu yöntemler de genellikle problemleri ya büyütüyor ya da kısa süreli çözümlerin ötesine geçmiyor. Sözümüz çok soyut kalmasın diye problemlere sebep olan AKP iktidarının icraatlarından kısaca bahsedelim. Örneğin bu yazının konusu suç örgütünün elebaşı olarak gösterilen PKK terör örgütüne üyelikten hüküm giymiş doktorun yine AKP’nin çıkardığı af ile göreve döndüğü ortaya çıktı. Dediğimiz gibi problemin kaynağı iktidar ve iktidar gibi düşünen, onun gibi hareket eden her türden grup, parti, dernek, vakıf ve benzerleri.

Konumuza dönecek olursak sorumuz şöyle: “Savcı, bebek katillerinin kendisini tehdit ettiğini neden kaydetti ve neden kamuoyu ile paylaşıldı?”

Bu sorunun iki adet cevabı mevcut. İlki savcının tehdit anını kaydetmesinin ceza hukuku bakımından ispat amacıyla kullanılması. Bu hayatın olağan akışı ve yargılamanın sıhhatli yapılıp bu korkunç suçu işleyenlerin eylemlerine uyan ceza ile tecziyeleri için gayet elzem bir hareket.

Ancak ikinci cevap bir hayli can sıkıcı. Görüntülerin kamuoyu ile paylaşılmasındaki amaçlardan bir tanesi yargıya müdahalenin önüne geçilmeye çalışılması. Yani duyan herkesin öfkeye kapılacağı ve telin edeceği bir olay gizli şekilde soruşturulacak olsa örneklerini daha önce sayısız defa gördüğümüz üzere çok rahat biçimde üstü kapatılıp suçluların daha rahat kurtulmaları ihtimali var. Üstelik soruşturmayı yürüten savcının dahi idari yoldan usulüne uygun biçimde cezalandırılma ihtimali var.

Bunların hiçbirisi maalesef kamuoyunun ilk defa karşılaştığı vakalar değil. Olağan şartlarda soruşturmalar gizli yapılırken artık ifşa ediliyor. Çünkü öyle ya da böyle hâkim ve savcılar kamuoyunu arkalarında hissedince hukuku bir miktar uygulayabilecek cesarete sahip hâle getirildi.

Yolsuzluk ve yozlaşma insanlık tarihinin her döneminde ve her coğrafyasında yaşanır. Bumin Kağan dönemi, İslam’ın vahiy dönemi, Atatürk dönemi, 21. Yüzyılın Finlandiya’sı dahil gözümüzde idealleştirdiğimiz her dönemde yolsuzluk ve yozlaşma bulunur. Şöyle düşünelim bu dönemlerin kurumları ve yöneticilerinin ömürleri yolsuzluk ve yozlaşma ile mücadele ile geçmiştir. Yolsuzluğun ve yozlaşmanın hiç olmadığı bir toplum ütopyadan ibarettir.

Elbette ki amaç mümkün olduğu kadar az oranda yolsuzluk ve yozlaşmadır. Ancak pratikte yolsuzluk ve yozlaşmanın sistemin dişlilerinin işlemesine engel olmayacak seviyede bulunması aranır. Bu durumda ortaya çıkan yolsuzluk ve yozlaşma yine sistem içindeki kurum ve insan faaliyeti ile giderilebilir. Önüne geçilebilir. Müsebbipleri cezalandırılabilir. Türkiye’deki yolsuzluk ve yozlaşma uzun müddettir sistemin dişlilerinin işleyişine mâni olmayacak seviyenin çok üzerinde seyrediyor.

O kadar ki artık yargı mensupları dahi sağduyulu çoğunluğu arkalarına almadan kanunları uygulayamaz hâle geldiler.

Yargı ve diğer kurumlardaki bu derin yapı problemleri giderilmediği müddetçe her haftaya şoke eden başka olaylarla başlamamız muhakkak görünüyor.

A. Selim Babaoğlu / Milli Düşünce Merkezi

Gündem Haberleri

'Esad, Rusya'da Güvende'
Suriye'ye dönüşler iki kat arttı
Baas rejimi nedir?
Teğmenlere destek veren savcı açığa alındı
Şiddette sıfır tolerans algısı boşa çıktı