MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan yaptığı yazılı basın açıklamasında AKP Hükümetini yerden yere vurdu.
AKP hükümetinin sebep ve örnek olduğu hak ve hukuk tanımazlığın, yoksulluk ve çaresizliğinin siyasi emeller adına körüklenen toplumsal kin ve nefret söyleminin neden olduğu toplumsal cinnetin son noktası maalesef Özgecan kardeşimizin hunharca katlidir.
Bu vesile ile bir kez daha Allahtan rahmet diliyor kederli ailesinin acısını yürekten paylaşıyoruz.
Akabinde AKP cenahından “Asalım” çığlıklarının yükselmesi şaşırtıcı değildir. Özellikle diplomat kökenli bir bakanın, “Benim kızıma yapılsaydı, silahımı alır, cezasını kendim verirdim” demesi,
AKP’li vekillerde Daha ilk günden baş gösteren “İdam cezası geri gelsin” tartışması, AKP’nin popülist söylem ile sorundan kurtulma ve gündem değiştirme çabasını ve yine AKP’li bir eski bakanın deyimiyle hukuk fukaralığını göstermektedir.
Kadına yönelen şiddet dalgasının, masum canlara kast eden canice saldırıların niçin bu kadar yaygınlaştığını mutlaka araştırmak ve tüm sorumlularını cezalandırmak zorundayız.
İdam cezasının kaldırılması tartışmalarında MHP’nin tavrı nettir. 2000 yılında meclis oylamasında da netti. Bu gün de nettir. İdam cezası konulmak istenirse Sayın Genel Başkanımızın söylediği gibi AKP’nin elini tutan olmayacaktır.
Ancak AKP’nin düşündüğü ne kamu vicdanı, ne adalet ne de uluslararası yükümlülüklerdir. Tek korkusu idam cezası geri gelirse idam kuyruğunda bekleyen bölücü başının, müzakere masasından idam sehpasına terfi ettirilmesi ihtimalinin konuşulmasıdır.
İmralı, Kandile söz geçiremiyor. AKP ile PKK arasında kurulan al ver sürecine ciddi bir tıkanıklık daha yaşanıyor.
İmralı canisi tarafından hazırlandığı ve 10 maddeden oluştuğu söylenen sözde silahsızlanma çağrısının, Kandil tarafından reddedildiği anlaşılmıştır.
Umutsuzluğa düşen AKP ise bir kez daha, İmralı canisinin itibarını kandile karşı savunmak durumunda kalmıştır.
Esasen AKP ile PKK anayasayı değiştirip milli ve üniter devleti parçalama, özerkliği inşa amacında hem fikirdir.
Kamuoyuna yansıyan haberlere göre canibaşı, PKK’dan, 21 Mart 2015 Nevruz Günü, bütün KCK birimlerinin katıldığı bir silahsızlanma kongresi toplanmasını istemiştir.
Sonrasında da müzakerelere geçileceği, yani fiilen yapılan pazarlıkların resmiyete döküleceği iddia edilmiştir.
Türk milletinin iradesiyle iktidara gelen AKP, bir terör suçlusuna, otuz bin insanın ölümünden sorumlu ömür boyu ağırlaştırılmış müebbet ceza alan bir katile umut bağlamıştır.
AKP-PKK koalisyonu, seçimden önce sanki her şey güllük gülistanlık olmuş gibi bir hava uyandıracak, kısaca milletimizin umutlarıyla oynayacaklardır.
HDP’nin bağımsız veya parti olarak seçimlere girmesi ise sürdürülen pazarlıklara göre şekil alacağı anlaşılmaktadır.
MİT Müsteşarı’nın siyasete taşınması ise İmralı-Kandil ortak yapımı ve talebidir.
“Nehrin yarısını geçtik, bu işin geri dönüşü olmaz” diyenlerin, Ülkemizi nehrin karşı kıyısında bekleyen ihanet sürecine mahkum etme çabaları ve tüm oyunları 7 Haziran’da bozulacaktır.
AKP Yönetimi ve Sayın Cumhurbaşkanı bir süredir Haziran 2015 tarihinde yapılacak milletvekili genel seçimlerinin, Başkanlık sistemi oylamasına dönüştürme gayreti içindedir.
Bu Yöntem AKP’yi seçim hezimetinden kurtarmak icat edilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanının seçim meydanlarında boy göstermesi bundandır.
Sayın Cumhurbaşkanının bir partiye 400 Milletvekili istemesi bir partiden milletvekili adayı olacak bürokratlara izin verip vermemesi seçim kanunu ve anayasal yetkilerin açık ihlalidir. Milletin vermediği Başkanlık yetkilerinin adeta de-facto kullanımıdır.
Tüm bunlar yaşanırken Sayın Başbakan’ın seçimden sonra İzmir’e Başbakanlık Ofisi açmaktan bahsetmesi ancak tebessümle karşılanabilir.
Sayın Başbakana tavsiyemiz önce Ankara’daki Başbakanlık ofisine sahip çıkmasıdır.
Sn. Cumhurbaşkanının seçimden sonra fesh etmeye çalıştığı başbakanlık makamı ve ofislerini, Sn. Başbakanın arttırma çabası AKP’nin içinde bulunduğu karmaşık ruh halinin ve dağınıklığın bir göstergesidir.
Değerli Basın Mensupları
Cumhurbaşkanı sıfatıyla tarafsızlık hiçe sayılarak meydanlara inerek günlük politikaya giriliyor. Kırşehir’de ve Bursa’da olduğu gibi, milletimizden AKP’ye 400 milletvekili istemekten gocunulmuyor.
Sayın cumhurbaşkanının propagandasını yaptığı ve sözde Türk usulü diye nitelediği başkanlık sistemi, Tek adama dayalı, kuvvetler ayrılığı, yargı ve halkın denetim mekanizmalarının bulunmadığı ilkel bir baskı rejimidir.
Bize göre saray ve çevresindeki dalkavukların hâkimiyetinde, ülke imkânlarının talan edileceği bir çağdışı bir kast rejimidir.
Sayın Cumhurbaşkanı oturduğu makama demokrasi sayesinde gelmiştir.
Başkanlık sisteminin tesisi ile demokrasiyi hukuk devletini ortadan kaldırmaya yerine Baasçı rejim inşa etmeye çalışılmaktadır.
İç Güvenlik Paketi de oluşturulmaya çalışılan Baas rejiminin alt yapısı ver ayak sesleridir
Temel hak ve özgürlükler konusunda özellikle vatandaşları örgütlenme hakları ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı engellenmektedir.
Mülki idare emri altında bulunan kolluğa 48 saat gözaltı yetkisi Toplantı ve gösteri yürüyüşü hükümlerine dahil ediliyor.
Emniyet teşkilatını iktidarın istediği gibi şekillendirme ve istemediği kamu görevlilerini uzaklaştırma yetkisini alıyor
Polis kolejin kapatarak iktidar kendi kolluğunu oluşturuyor. Jandarmayı kendi kapıkulu askerine dönüştürüyor.
Kanun teklifi şekil açısından garabetler içeriyor.
Hükümetin istediği düzenlemeler TBMM’de görüşülmeden geçirilmek isteniyor.
Esas açısından ise tasarı kuvvetler ayrılığı ilkesi ile bağdaşmamakta yargı organlarınca yapılaması gereken işlevi idarenin emir ve talimatları ile yapılmasını getiriyor.
2009 Anayasa değişikliklerinin çok gerisindedir.
İç güvenlik yasa tasarısı tek adam rejiminin kurulmaya çalışılan parti devletinin altyapısını oluşturmaktadır.
PKK ile koalisyon ortağı olanlar kol kola girenler, Öcalan’la komisyonlar kuranlar Doğu ve Güneydoğu’yu KCK paralel devletine teslim edenler bu yasa ile hangi terörle mücadele edecektir.
Eğer AKP hükümeti ve Sayın Davutoğlu terörle müzakere değil de gerçekten mücadele etmek istemiş olsaydı, mevcut yasalarda yer alan hükümlerle maske takanlara, molotof atanlara hatta tüm Kandil’dekilere engel olabilirdi.
İç güvenlik yasasının terör ve şiddetle mücadele amacıyla hazırlanmadığı açıktır.
Özgürlükleri baskı altına alan milletimizi sindirme, AK Polis ve AK Jandarmanın tesisi ile Devletin Kolluk kuvvetini Partinin kolluk kuvveti haline getirme çabasıdır.
Böylelikle milletimizin yolsuzluğa, hırsızlığa, diktatörlük heveslerine tepki göstermesi engellenecektir
Bu keyfi bir OHAL yasasıdır.
Terör örgütü ile müzakere edenler, Terör örgütüne her türlü özgürlüğü reva görenler, Türk Milletine özgürlüğü çok görmekte, millet ile mücadele için yasa çıkartmaktadırlar.
MHP olarak bu yasaya karşı çıkışımızın sebebi demokrasi yerine polis devleti hukuk yerine keyfilik, emniyet teşkilatını devlet kurulu yerine parti kurumu haline dönüştürme, PKK isteği çerçevesinde jandarmayı tasfiye etme yerelleştirme ve siyasallaştırılmasıdır.
Cumhurbaşkanı ‘ Cemaat PKK’dan tehlikeli’ diyor. PKK’yı da tehlikeli görmeyen bir zihniyet Ülkeyi yönetebilir mi? Kaldı ki en tehlikeli addettiği ile 12 yıldır beraber yürüdüler bu yollarda.
Kundaktaki bebekleri öldüren, askeri ve polisi şehit eden, Kürdistan kurmak isteyenle mücadele etmeyeceksen, masaya oturup müzakere edeceksen bu yasayı neden ve kime karşı çıkartıyorsunuz?
Bu yasa çıkarsa ülke seçime AKP’nin baskı, sindirme rejimi altında girecektir.
Milletimizi zorla sözde Başkanlık, özünde tek adam saltanatına dayanan zulüm rejimine mahkûm edilecektir.
Değerli Basın Mensupları
Bürokraside 12 yıllık acımasız ve adaletsiz kadrolaşmanın bir neticesi milletvekili olmak isteyen Bürokratların sayısındaki artış ve dokunulmazlık zırhına bürünme çabasıdır.
AKP’nin bu güne kadar şikayet ettiği bürokratik oligarşi düzenini ve parti devleti anlayışını hayata geçirdiğinin bir ispatıdır. AKP iktidarında Milletle rabıtasını kesenler bürokratik oligarşik devleti güçlendirmeye doğru gitmişlerdir.
Son dönemde Bürokrasinin siyasete ve TBMM’ye akın etmesi, Pek çok bürokratın AKP’den ümidi kesmiş, dokunulmazlık zırhına sahip olmak arayışına girmiş olduğunu göstermektedir. Bu durum AKP’nin yolun sonuna gelindiğini gösteriyor.
Maalesef bunlara Sayın Cumhurbaşkanının kara kutusu sır küpü bile dahildir.
Artık Sayın Cumhurbaşkanının sır küpü çatlamış kara kutusu yanmıştır.”-
Bürokraside bu dokunulmazlık arayışı artık AKP iktidarının sona yaklaştığını gösteren önemli bir göstergedir.
Değerli Basın Mensupları
Dolar 2.50’yi aştı, Kişi Başına Milli gelir 9200 dolara düştü.
AKP Yönetimi 12 yıldır düşük kur - yüksek faiz politikalarının kaymağını yemiştir. Milli geliri türlü hesap hileleri ile 10 bin doların üzerine çıkartmakla övünmüştür. Ne var ki dolar bazında milli gelirin gerilediğini bunların hep kandırmaca olduğunu buradan her fırsatta dile getirdik.
Nitekim, Ülkemizde son bir yıldır örtülü bir “devalüasyon” süreci yaşanmaktadır. Türk parası 17 Aralık 2013 tarihinden beri yaklaşık %25 değer yitirmiştir.
Dolardaki son dönemde yaşanan yükseliş ile de GSMH dolar bazında gerileyerek, 810 milyar dolardan, 705 milyar dolara düşmüştür. Kişi başı milli gelir ise 9 200 dolara gerilemiştir. (OVP 2014 TL gerçekleşme tahminleri ile cari (2,46) Dolar kuru kullanılarak hesaplanmıştır.)
Dolar fiyatındaki artış tüm ekonomiye, özel sektöre vede halkın tamamına yük getirmektedir.
Faizler ise tüm dünyada düşerken ülkemizde bir türlü düşürülememektedir.
Kriz yönetmeyi beceremeyen AKP çareyi krizi inkâr etmekte ve siyasi sorumluluğu bulunmayan MB Başkanı gibi Bürokratlara yıkma yolunu seçmektedir.
AKP döneminde Türkiye’nin toplam brüt dış borcu 400 milyar dolara ulaşmıştır. Bunun 120 milyar doları devletin borcu, 280 milyar doları özel sektörün borcudur.
Özel sektör borçlarının yaklaşık 110 milyar doları bankaların döviz yükümlülüğü. Yaklaşık 170 milyar doları firmaların, işadamlarının borcudur.
Bunlar dışında dolara ve Euro’ya bağlı kontratlar ve sözleşmeler vardır. Bu kontratlarda alacaklı tarafların yararı, yükümlülerin zararı her geçen gün büyümektedir.
AKP’nin 12 yıllık ithalata dayalı büyümesinin bir sonucu her türlü üründe ithalat girdisinin payı artıştır. Bunun sonucu tarımda, imalat sanayiinde fiyatlar dolar fiyatındaki artıştan etkilenecektir.
Petrol fiyatı ucuzlarken, dolar fiyatı arttığı için iki günde bir benzine ve mazota zam yapılmak zorunda kalınmaktadır.
Özetle ülke ekonomisinin karşı karşıya olduğu risk çok büyüktür.
Devleti yönetenlerin ülke riskini artıracak yanlışlara son vermesi gerekmektedir.
Ekonomi yönetimi olan bitene seyirci durumda, Ekonomi Bakanı kitap yakmakla meşguldür.
Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı adeta konuşmaya korkuyor. Ancak Cumhurbaşkanı yurtdışına çıkınca konuşabiliyor.
Ekonomi yönetimi dolardaki hazmedilemez boyutlardaki artışın ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini gidermeye dönük politikalar geliştirmiyor, tedbirler almıyor.
Değerli Milletvekilleri
Cari açık hala bıçak sırtındadır, 2015 yılında finansman riski doğabilecektir.
Son verilere göre 2014 yılında Cari açık ekonomik büyümeden ödün verilmek suretiyle ve Petrol fiyatlarındaki düşüş sayesinde 18.5 milyar dolar gerilemiştir.
Böylece yıllık bazda cari açık rakamı da 45.8 milyar dolar olmuştur. Bu Rakam milli gelire oranı bakımından yüzde 5.6’yı ifade etmektedir.
Cari açıktaki azalma halen tatmin edici düzeyde ve sürdürülebilir bir yapıda değildir. Daha çok dış gelişmelere bağlıdır.
Sağlıklı bir yapı için Milli gelirin yüzde 5.6’sına denk gelen cari açığın yüzde 5’in altına inmesi, rakam olarak da 40 milyar doların altına düşmesi gerekmektedir.
Hükümetin küresel çapta yaşanabilecek türbülanslı dönemlerde finanse etmede zorlanmayacağı açık oranı da yüzde 5 ve altı, miktar olarak da 50 milyar doların altıdır.
Yüzde 5’in altı uluslararası kuruluşların cari açık için tolerans sınırına girmektedir. Maalesef Türkiye halen bu sınırın üzerindedir. Özellikle de FED’in 6 yıldan beri sürdürdüğü parasal genişleme ve sıfır düzeyine yakın faiz oranlarını artırmaya hazırlandığı bir dönemde.
Cari açığın finansmanda bozulma, yurtdışına kayan yatırımlar ve yurtdışı turizm harcamalarının rekor kırması, doğrudan yabancı yatırımın 4,3 milyarının emlaktan gelmesi tehlike çanlarının çalmaya devam ettiğini göstermektedir.
Yatırımcı yurtdışına kaymaya başlamıştır. Yurtdışına yapılan Doğrudan yatırımlar da ilk kez bu yıl 7 milyar doları bulmuştur. Son beş yılda artış ortalaması %30a yükselmiştir. (Üstelik bu rakam Ülker grubunun 3,3 milyar dolarlık son satın almasını kapsamıyor.)
Yurtiçindeki doğrudan yatırımlardaki artış ortalaması ise son beş yılda ortalama %8,5 te kalmıştır. 2014 yılında yapılan 4.3 milyar dolarlık bölümü de gayrimenkul yatırımlarıdır.
Önceki yıla göre dış kaynak akışı da zayıflamıştır. Hatta yurtdışından gelen kaynak açığı karşılamaya yetmemiştir. Bu nedenle resmi rezervler azalmıştır. Halbuki 2013’te gelen para ile açığı finanse edilmiş, 10 milyar dolar da rezerv ilave edilmişti. Cari açık da ekonominin en önemli sorunu olmaktan çıması maalesef ülkemizin iç dinamikleri ile gerçekleşmemekte petrol ve hammadde fiyatlarının düşmesi ve yurtiçinde üretimin azalması ve İşsizliğin rekor seviyelere tırmanması pahasına gerçekleşmiştir.
Ekonomide kırılganlık en üst seviye ulaşmıştır ekonomi sahipsiz kalmıştır.
İşsizlik rekor seviyeye ulaşmıştır. AKP’nin Hep korktuğu Koalisyon dönemlerinde yüzde 6,5 olan işsizlik oranı, AKP iktidarında, 2001 krizinde bile ulaşmadığı seviyeye tırmanmıştır. Altı aydır sürekli artan işsizlik yüzde 10,7'ye fırlamıştır.
Genç nüfusta işsizlik resmi rakamlarda dahi %19,9 yükselmiştir. Mayıs 2014’te yüzde 8,8 olan işsizlik oranı altı ayda 2,1 puan artmıştır. Bir de mukayese etmek için hemen hatırlatalım, 2002 yılı aralık ayında işsizlik oranı yüzde 10,3, 2000 yılında yani koalisyon hükümetleri döneminde yüzde 6,5 oranında bulunmakta idi.
13 yıllık AKP yönetimi milleti işsizliğe, yoksulluğa mahkûm etmiştir
Türkiye hali hazırda işsizlik ve enflasyon rakamlarının en yüksek olduğu dünyada ilk 10 ülkeden birisidir. Bu alanlarda OECD ortalamaların çok uzağına düşülmüştür. (OECD Ortalamaları (2014): Büyüme %2,6, enflasyon %1,8, İşsizlik %6,8)
Döviz kurlarına bakıldığında da son günlerde dünya piyasalarında Türk Lirası yılın ilk ayında dolar karşısında en fazla değer kaybeden 2. para birimi olmuştur. (yüzde 14,4 ile Rus Rublesi 1.) (yüzde 4,56 ile TL )
Bu durum ekonomideki kırılganlığın en üst seviyede yaşandığını göstermektedir.
Saray ekonomi yönetimini baskı altına almıştır. Piyasa ekonomisi yerine talimat ekonomisini yerleştirmiştir. TCMB’ye ilişkin tartışmalar Yerli ve Yabancı yatırımcı nezdinde tedirginliğe sebep olmaktadır. Bu durum döviz kurlarına ve faiz oranlarına yansımaktadır.
Ülkemizdeki bu siyasi baskı yatırımcıları da ürkütmekte risk algısını yükseltmektedir.
Ekonomi yönetimi tüm bu gelişmelere karşısında sinmiş ve seyirci kalmıştır.