Türkiye’nin ilk kadın jandarma komutanıyken Şırnak’ta şehit olan Yarbay Songül Yakut'un bankadaki parası, sessiz sedasız Mehmetçik Vakfı'na bağışlandı.
Jandarma tarihinde bir ilçeye komutan olarak atanan ilk kadın subay olan Yarbay Songül Yakut, 31 Mayıs’ta Şırnak Şenoba’da düşen helikopterde 12 askerle birlikte 41 yaşında şehit oldu.
Balyoz Davası sürecinde FETÖ kumpasıyla binbaşı iken açığa alınan Songül Yakut, hukuk mücadelesiyle görevine dönmüş ve kendi isteğiyle ikinci kez Şırnak’a atanmıştı.
Hürriyet'ten Bülent Sarıoğlu'nun haberine göre; Yarbay Songül, Malatya’nın Akçadağ ilçesi Ören köyünde büyüyen 5 kardeşin en küçüğüydü. Yakut ailesi, vefatından sonra bir banka hesabından çıkan parayı Mehmetçik Vakfı’na bağışladı.
DUYURUSUZ, FOTOĞRAFSIZ BAĞIŞ
Aralarında Songül Yakut’un 20 yıl önceki komutanlarının da bulunduğu askerler ve vakıf yetkilileri, aileyi ziyaret ederek Mehmetçik adına teşekkür plaketi sundular. Şehit ailesi, Songül Yarbay’ın vatani görevini yapan er ve erbaşlara kol kanat geren duyarlılığından dolayı Mehmetçik Vakfı’nı tercih ettiklerini belirttiler. Ailenin hassasiyeti nedeniyle bu ziyaretten görüntü alınmadı ve bağışın duyurusu yapılmadı.
Ulaştığımız anne Sebahat Yakut önce konuşmak istemedi. Israrlarımız sonucu, “Beni değil de Sunamın vicdanını yazacaksanız anlatayım” dedi ve şunları söyledi: “Askerlerini çok severdi, onları korur kollardı. Malatyalı bir uzman çavuş taziyeye geldi; ‘Teyze’ dedi, ‘Şırnak’ta askerlerin Songül babasıydı.’ Uzman çavuş hemi söylüyor hemi ağlıyor.
Kızım her telefon açmada diyordu ki, ‘Çok şükür bir sorun yok.’ ‘Kuzum sana dua ediyorum’ derdim, ‘Bana dua etmeyin, ben masa başındayım, operasyondaki arkadaşlarıma dua edin’ derdi. Ama operasyondaymış, harita başında fotoğrafları var. Bir gün telefonda sesi kötü geliyordu. ‘Neyin var’ dedim, ‘İki askerimizi yitirdik’ dedi. ‘Öldüler mi?’ deyince, ‘Anne öyle deme, onlar şehit. Her birinin iki küçük çocuğu var’ dedi, ağladı.
OTOMOBİLİNİ ASKERLERE YIKATMAZDI
Beypazarı’nda ilçe komutanıyken yanına gittiğimde kendim de çok şahit oldum. Orada en rütbeli kendisiydi. Bazı komutanların arabalarını askerlere yıkatmasına sinirlenmişti. Hepsini kaldırdı. ‘Onlar vatan görevini yapmaya geldiler, kimseye hizmet etmeye gelmediler’ derdi. Ben camdan bakardım, arabasını kendisi yıkardı. O çocuklar etrafında dolanırlardı ki ‘Komutanım zahmet etmeyin’ diye. ‘Bu sizin işiniz değil’ derdi.
İlçe komutanı olduğu için ikram paketleri, ufak hediyeler olurdu. Hiçbirini eve getirdiğini görmedim, askerlerine dağıtırdı. Ben kendiyle yaşadığım için her şeyini biliyordum. Bir gün nöbetteki askeri terlikle gördü. Nasıl kızdı, sinirlendi. ‘Sana bu nöbeti kim tutturuyor, yalınayak nöbet mi tutulur’ dedi.
KARŞILIK BEKLEDİĞİNDE O İYİLİK OLMAZ
Bir gün mutfağın camından bakıyorum; bir askerin eline silahı veriyor alıyor, veriyor alıyor. Yanında karakol komutanı, saatler sürdü bu. ‘Kızım o neydi’ dedim. ‘Onun babası, yanında annesini öldürmüş, çocukta silah korkusu oluşmuş. 2 ay da silah eğitimi verememişler’ dedi. Tek başına eğitim verdi, saatlerce silahı öğretti. Kimseye yaptığı iyiliği söylemezdi. ‘Anne’ derdi, ‘Karşılık beklediğinde o iyilik olmaz.’ Babasını 8 yaşında kaybettik. En küçüğümdü ama hepimizin babası, anasıydı, o benim her şeyimdi. Lise sondayken televizyonda haber gördük, ‘Harp okulları kız öğrenci alacak’ diye. Onu görünce ‘Ben asker olmak istiyorum’ dedi. Köyden iki kız, üç erkek gittiler, hiçbiri kazanamadı benimki kazandı 17 yaşında. Tek başına her şeyi kendi yaptı.”
ÜNİFORMASINI ÇIKARIR ŞALVARINI GİYER BAHÇEDE ÇALIŞIRDI
Köyü, bahçeyi severdi. ‘Ben de köyü seviyorum’ diye ne çabalarla burayı aldı, yaptırdı. Şırnak’ta ilk teğmen iken izne gelmişti, 17 sene önce bu bahçedeki çitilleri (fidanlar) aldı, dikti, tek tek suladı. Daha 23 yaşındaydı, ondan sonra 3 gün hasta oldu. Yıllık izinlerinde tatile gitmez, gelir bahçeyle ilgilenirdi. O sabah (31 Mayıs) 06.30’da bana telefon etti, ‘Ne zaman kayısı oluyor, ona göre iznimi yazdırayım’ dedi. Eve gelir, üniformasını çıkarır, şalvarını giyer işçilerle bahçede çalışırdı. Onun insanlığını tarif edemem. Öyle bir can bir daha gelir mi?”