15 Temmuz: Unutmadım, unutmam

Dün Fetö, bugün Menzil ve hatta sığınmacılar meselesi… Hepsi kültür kodlarımızı değiştirip bizi garip bir toplum haline getirmedi mi? Bugünü manipülasyonlarla farklı mecralara çekmek yerine yapılan yanlışların tekrarlanmaması için uğraşmak gerekmez mi?

Zafer mi, yenilgi mi, bayram mı, anma töreni mi? At izinin it izinden sekiz yıldır ayrılamadığı melun gün…

15 Temmuz 2016… Akşam vakti jetler uçmaya başladığında ne olduğunu sade vatandaş anlamamışken yüksek mevkilerde bir takım hesaplar çoktan yapılmıştı. Saatler ilerlerken darbe haberleri yayılmaya başladı. Gece yarısına doğru ise sosyal medyaya, dehşete düşüren görüntüler düşmeye başladı. Gerçekten bir darbe miydi? Kimilerine göre bir tiyatro, kimilerine göre halkın iradesine darbe. Bana göre sebepleri ve sonuçları asla unutulmaması gereken tarihî ders niteliğinde çok önemli bir gündü.

İsteyen istediğine inanmakta ve istediğini söylemekte özgür tabi ki (Silivri’nin kapısına kadar özgür olduğunuzu lütfen unutmayın!). Ben de bu özgürlüğüme dayanarak bugün için naçizane birkaç kelam etmek istedim. 

En azından namaz kılarsın…

2000’li yıllarda lise ve üniversitede olan okuyucuların, anlatacaklarıma benzer birçok anısı vardır, eminim. Bizler, 80’li yılların karanlık ikliminden sağ çıkmış bir kuşağın ister istemez apolitikleştirmeye çalıştığı bir nesiliz. Siyasi olayların psikolojik etkilerini günümüze kadar sırtlarında taşıdıklarından olacak, çoğu endişeli ebeveyn çocuğunu ‘aman haa kimseye karışma, rengini belli etme!’ tembihleri ile okullara yolladı.

Etrafınızda siyasetten uzak tutmaya çalışarak büyüttüğü çocuğunu ‘en azından dinini öğrenir, namaz kılar, dersine çalışır’ diyerek cemaat yurtlarına ya da dershanelerine teslim eden aile az mı?   

Taşrada o yıllardan itibaren baş bağlama şekillerinin, mevlit geleneklerinin, mevlitlerde çalınıp söylenen ilahilerin, kadınlar arasında yapılan sohbetlerin nasıl farklılaştığına, doğum merasimlerinden cenaze merasimlerine kadar bir çok örf ve âdetin cemaatçi(!) abi ve ablaların direktifleri doğrultusunda değiştiğine şahit olmadınız mı? Mesela o yıllarda yapılan kutlu doğum haftası etkinliklerinin halk tarafından nasıl benimsendiğini, nasıl doğal bir akışla toplumun hayatına girdiğini, yalan olmasına rağmen okullar ve devlet kurumları tarafından bile kutlandığını hatırlar mısınız? 

Olay gününü bizzat yaşayanlar çokça anlattı. Siyasi ayağı televizyonlardaki her şeyi bilen(!) abilerimiz ve ablalarımız tarafından çokça masaya yatırıldı. Askerî kısmını emekli askerlerimizden dinledik. Bense Türk milletinin bir evladı olarak  hepimizin hayatından, yukarıdakilerin bakınca görmediği, gördüğünde anlayamadığı kesitleri hatırlatıyorum. Bağıra bağıra gelen ve 256 vatandaşımızın canına, binlercesinin mesleğine ve yıllarına mâl olmuş 15 Temmuz gecesine kadar yaşanan toplumsal bir dönüşümden bahsediyorum. Yavaş yavaş içimize zerk edilen yapay ve zararlı bir kültürden. Bu zehirle zehirlenmiş milyonlarca Türk gencinin paramparça edilmiş hayatlarından… Bugünkü bölük pörçük, saçma sapan hâlimizin sebeplerinden…

Siyasal İslamcılığın 28 Şubat’tan sonra, hele hele AKP’nin iktidara gelişiyle dalga dalga yayıldığı günlerde din(!) öğreten dershane ve yurtların siyasetten ari olduğuna inanmak safdillik değil mi? 

Dershaneler

2002-2006 döneminde üniversiteye hazırlanıyordum. O dönemde bulunduğum ilçede dershane olmadığı için yakın bir ildekine gidiyordum. Burada ilçemde dershanenin olmamasından daha büyük bir sorun var. O günlerde dershaneye gitmeden üniversite sınavını kazanmak neredeyse imkânsızdı. Sınav müfredatı ve okul müfredatında belirgin farklar vardı. Bu durum aslında hem tevhidi tedrisata hem de fırsat eşitliğine aykırıydı. Sosyal devlet anlayışını kökten sarsan, Türk gençlerini cemaatçilerin kucağına bırakan ucube bir sistem… Bu sistem içinde aramızda üniversiteyi kazanma potansiyeli yüksek arkadaşlarımız deneme sınavı yoluyla seçilir, sonrasında reklam amacıyla bedava ya da %50 indirim gibi ayrıcalıklar ile dershane kayıtları yapılırdı. Onlar dershanelerin afişlerinde kocaman reklam yüzü yapılan pırıl pırıl, zeki arkadaşlarımızdı. Sonradan hâkim, savcı, doktor, mühendis, subay vs. olup çaycı abilerinin emrinde itaatkar, mankurt askerler olana kadar. 

Tüm dershaneler için aynı şey söylenemez şüphesiz. Fakat benim bulunduğum ildeki bir kaç dershane dışında her biri farklı farklı cemaatlerindi. Dershanelerin ayrıca yurtları da vardı ki o yurtlarda dini sohbetler, hocaefendi denilen soytarının videoları izletilirdi. Bu ev tipi yurtlarda üniversite öğrencisi abi ve ablalar idareyi sağlardı. Unuttuk mu? 

Dershaneler böyleydi de ya okullar? 

At izi it izine karışmadan önce de Fetullah’ın cemaati ile ilişkisi olduğunu bildiğimiz öğretmenlerimiz vardı okulumuzda. Bazı öğrencilerle özel ilgilenen abi ve abla öğretmenler. Cumhuriyet sayesinde okuyup bir yerlere gelebilmiş, kandırılmış askerler… 

Bu öğretmenlerimin hemen hepsiyle hususi bir tartışmam olmuştu. Tarih öğretmeni olan ile tarih kitabındaki Atatürk’ün Vahdettin ile ilgili tahrif edilen sözleri üzerine tartışmıştık. Kitapta Atatürk’ün Vahdettin’in hain olduğunu belirttiği kısım kesilerek devamı yazılmıştı. Sebebini öğretmenime sorduğumda tarihin de zamanla değişebileceği cevabını aldım. Evet, tarih zamanla keşfedilen yeni bulgularla değişebilir. Fakat gerçeğin er geç ortaya çıkması gibi kötü bir huyu var. Karı koca olan öğretmenlerimin darbe gecesinde ne yaptığını merak etmiştim. Sağ olsunlar hemen cephe değiştirip bayrağımızı açarak demokrasimize sahip çıktıklarını tüm sosyal medya hesaplarında paylaştılar. Diğer ikisinin meslekten ihraç edildiğini, yayınlanan listelerden gördüm. 

Başka bir örnek; sosyal medya aracılığıyla beni bulan ilkokul arkadaşım, sohbet esnasında öğretmen olduğunu, 3,5 yılda okulu bitirip atandığını ve nasıl güzel bir hayat sürdüğünü anlatıyordu. Bense okulu yeni bitirmiş iş arıyordum. Arkadaşımın başarısına sevinmekle birlikte içimde yine de bir şüphe kaldı.

Sonraki sohbetimiz, benim sosyal medyada hocaefendilerinin zırvalarına yaptığım eleştiri üzerineydi. Arkadaşım bana kızmış, hiçbir şey bilmemekle suçlamıştı. Sonra cahilliğime üzülmüş olacak ki kendi kitaplarını göndermeyi teklif etti. Memnuniyetle kabul ettikten sonra bir soru sordum. Cevap veremeyip abilerini çağırmıştı. Demek ki onların ilmi de bir yere kadar yetiyormuş. Ne diyelim. 

Toplumun hafızası 

Hatıralarımı yazacak kadar önemli bir yaşantım yok. Tüm bunları bugüne nasıl geldiğimizi unutmayalım, toplumumuzun hafızasını diri tutmaya faydam olsun diye yazıyorum. Dün Fetö, bugün Menzil ve hatta sığınmacılar meselesi… Hepsi kültür kodlarımızı değiştirip bizi garip bir toplum haline getirmedi mi? Bugünü manipülasyonlarla farklı mecralara çekmek yerine yapılan yanlışların tekrarlanmaması için uğraşmak gerekmez mi?

Bu ihaneti yapanlar ve kandırıldıklarını iddia edenler yatıp kalkıp bu milletin en derininde bulunan sarsılmaz kuvvete dua etsinler. Ne kadar zayıf, ne kadar saf da görünse tehlike anında neler yapabileceğini iyi tartsınlar ve adımlarını doğru atsınlar. 

Bu vesile ile yıllardır süren kirli kumpaslarla boğuşan, kahrından hastalanan, onurunu korumak için canını feda eden asker, sivil tüm vatandaşlarımızın ruhu şad olsun. O gece kritik müdahalelerle olayın seyrini değiştiren ve şehit olan askerlerimizin ve vatandaşlarımızın da ruhları şad mekânları cennet olsun.

Şadiye Okur / Milli Düşünce Merkezi

Medya Haberleri

İnsanın üç içgüdüsü
Yoğun İş Hayatında Zamanı Verimli Kullanmanın 8 Pratik Yolu
PAÜ'de Bir Kayıt Skandalı Daha
Sözde Ermeni Soykırımı
Herkes her şeyi biliyor