Parayı bastır yazar ol
Son birkaç yılda Türkiye’de döviz çıldırdı. Bir yıl değil, üç ay, altı ay; bir hafta sonra ne olacağı belirsiz hâle geldi. Dolayısıyla başta kâğıt olmak üzere kitabı kitap yapan her şeyin fiyatının birkaç ay içinde ne olacağı da muamma oldu.
Döviz ilk arttığında bunu umursamayanlar “Ekmeği dolarla mı alıyorsun?” diyordu. Sonradan herkes anladı ki meğer ekmeği de eti de soğanı da dolarla alıyormuşuz. Daha neleri…
Acı da olsa hatırlayalım: Yanlış para politikalarından sonra Türkiye’de Türk Lirasından dövize kaçış başladı. Ne demek dövize kaçış? İnsanlar hisse, tahvil, mevduat vs., bankacı deyimiyle, “TL konuşan” ne varsa satıp dövize çevirdi. Yabancılar dövizi dışarı çıkardı. Yerlilerin bir kısmı da öyle yaptı; içeride tuttuklarını da döviz cinsinden tuttu. Satılan şeyin değeri düşer, alınanın yükselir. TL satılıp döviz alındı. TL’nin değeri düştü, döviz yükseldi. Döviz yükselince bütün fiyatlar da onu izledi. Çünkü üretimde geniş çapta ithal mal kullanmakla kalmıyor, her türlü üretim ve ticarette ihtiyaç duyduğumuz enerjiyi de dövizle alıyorduk.
Kitabı dövizle mi alıyorsunuz?
Ne neyi nasıl etkiledi? Ekonomi karmaşık bir bilimdir. Gerçi anlamayana bütün bilimler karmaşık gelir ya. Dostum İbrahim Kahveci ekonomide olan biteni ne güzel anlatıyor. Ben, bir sektörde, yayıncılıkta olan biteni size anlatacağım. Kültür hayatımızın ana direğidir dediğimiz kitap yayıncılığına bakalım bu olup bitenin etkisi ne olmuş?
Ne etkisi olacak, kitabı dövizle mi alıyorsunuz?
İşin gerçeği şu ki aslında kitabı da dövizle alıyorsunuz. En pahalı bileşen, kitabın üzerine basıldığı kâğıt, dövizle alınıyor. Türkiye kitap ve gazete kâğıdı üretmiyor. Filmine, mürekkebine, elektriğine ve her şeyi pazarına taşıyan nakliyesine hiç girmeyeyim. Peki anladık. Döviz arttı. Kitap fiyatları da artar, tıpkı et ve soğan fiyatı gibi ve yayıncılık yine yürür, değil mi? Soğan pahalandı diye yemeklere soğan koymaktan vaz geçmedik ya. Gerçi kitapları pahalılaştıranların, kâra doymayan kitapçı dükkânları olduğu söylenecektir ama… Bu hengâmede kaçı hayatta kalabildiyse. Çoğu oyuncak ve kırtasiyeye döndü zaten.
Vade zinciri kopunca
Aslında yayıncılığın başına gelen daha beter bir şey. Kitap piyasası vadeli olmak zorundadır. Çünkü bugün ürettiğiniz kitabın satılıp parasının size dönmesi ortalama bir yıl sürer. Eğer kitabınız orta karar satan bir kitapsa.
Bir üretim-tüketim zincirinin vadeli olabilmesi için fiyat istikrarı şarttır. Fiyatlar üç aşağı beş yukarı aynı kalacak ki bugünkü alacağınızı ertelemeye, üç ay, altı ay, bir yıl sonra almaya razı olasınız.
Kitap genellikle biner biner basılır. Eğer bir yıl içinde birkaç bin satacağından eminseniz birkaç bin basabilirsiniz ama bin, iyi bir sayıdır. Bin kitap üzerinden de yazara telifini ödersiniz. Bin kitabı bastınız; paranın dönmesini bir yıl bekleyebilmeniz, bir dizi vadeli satışla mümkün olur. Kâğıdı, üç ay, altı ay vadeyle alırsınız; matbaaya ücretini vadeyle ödersiniz. Dağıtıcı sizden kitapları vadeli alır, o da kitapçıya vadeli satar… Vadeli zincirin çalışabilmesi için insanların vadeli sattıkları malı yarın, bir ay sonra, altı ay, bir yıl sonra kaça alabileceklerini bilmeleri lazımdır. İşte Türkiye’de bilinmez hâle gelen buydu.
Fiyat parayla ölçülür. Fiyatı bir uzunluk olarak düşünün; para onun metresidir, mezurasıdır, cetvelidir. Bu masanın genişliği 1 m ise ben yarın da öbür gün de 1 m olacağını bilirim. Peki ya elinizdeki metre her an kısalıyorsa! Yayımlayacağım kitabın maliyeti bugün 100 TL ise yarın, öbür gün 100 TL olmayacak, çünkü TL durmadan “kısalıyor”.
Son birkaç yılda Türkiye’de döviz çıldırdı. Bir yıl değil, üç ay, altı ay; bir hafta sonra ne olacağı belirsiz hâle geldi. Dolayısıyla başta kâğıt olmak üzere kitabı kitap yapan her şeyin fiyatının birkaç ay içinde ne olacağı da muamma oldu. Kâğıtçılar, “Para bir yana, kâğıt bir yana.” diye satış yapıyor. Daha doğrusu “Euro bir yana, kâğıt bir yana.” diye. Bu şartlarda vadeli piyasa mümkün mü? Kitap piyasası mümkün mü?
Yazarlık meslek mi?
Vadeli zincirin bir halkası kopunca zincirin tamamı dağıldı. Vadeli kâğıt alamayan yayıncı dağıtımcıya, dağıtımcı kitapçıya nasıl vadeli satış yapacak? Diyelim ki 100 farklı kitabı piyasada tutmak için yayıncının eskiden 10.000.000 TL’ye ihtiyacı vardı. Şimdi 50.000.000 TL’ye ihtiyacı var ve bu parayı kitaba değil de dövize veya şimdi artan faizlere yatırsa daha güvenli ve daha kârlı bir iş yapacak.
Kitap fiyatlarındaki artıştan dolayı azalan talep de cabası.
İnsanı insan yapan dildir. Dilin anlattıklarını nesillerden nesillere aktaran, yani medeniyeti yaratan yazıdır. Yazıyı size ulaştıran, kültürü yükselten yayındır. Sizin yayıncılığınız geriliyorsa kültürünüz geriliyor demektir.
Bu arada asıl üzülen, ağzını bıçak açmayan yeni yazarlardır. Daha önce kitabı yayımlanmışlar bir çıt daha iyi. Fakat yeni bir imzanın yazdığı kitabı yayımlamak, bu piyasada, yayıncı için kumar demektir. Son yıllarda yepyeni bir piyasa doğdu: “Parasını ver, kitabını basalım.” diyen “yayınevleri”. Son cümledeki “yayınevleri”ni tırnak içinde yazdım, çünkü bu yayıncılık değil, çantalı matbaacılıktır. Biraz ayıp bir şey.
“Yazdıklarımla para kazanayım ve bunu meslek edineyim.” mi diyorsunuz? Hangi ülkede? Hangi dille? Velhasıl hangi kültürde?
İskender ÖKSÜZ / Milli Düşünce Merkezi
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.