Önce İnsan algısını oluşturmalıyız
Kadınların günümüzde yaşamakta olduğu sorunların yüzdelik oranda büyük payı, ne yazık ki yine kadınlarımıza aittir.
Toplumlarda kadın kavramını ikincileştiren, şiddet mağduru yapan, denetimleri için duygusal ve fiziksel şiddeti doğallaştıran erkek egemenliği, kadınların hatta erkeklerin yaşamakta olduğu en büyük sorun. Toplum olarak kadın ve erkek kelimeleri hep ayrı çatılar altında toplanmış, bu iki cinsiyet arasında kutuplaşmalara neden olmuş, erkek egemen toplum alışkanlığı, düşünce sistemi olarak işlenmiş ve herkes tarafından bu yanlış algının doğal hatta olması gereken yanlışlıklar olarak kabul görmesi sağlanmıştır.
Kadınların günümüzde yaşamakta olduğu sorunların yüzdelik oranda büyük payı, ne yazık ki yine kadınlarımıza aittir. Nesillerin devamlılığı kadınlarımızın doğurma ve yetiştirme yani annelik meziyetine bağlıdır. Kadının doğurduğu erkek ve kız cinsiyetinin bukadar farklı algılara oturtulması, cinsiyet farklılığının adeta bir yaşam savaşı haline getirilmesi, kadın erkek eşitliği gibi saçma bir kavramın kulaklara dolup dilimize yapışması ve evlat yetiştirirken yapılan hatalara bağlıdır. Biyolojik farklılıklarımız bireysel farklılıklara dönüşmüş ve ne üzücüdür ki doğallaşmıştır. Kadın mücadelesinin temeli iki cinsiyeti birbirinden uzaklaştırmak boyutuna ilerlemekte, asıl amacının dışına çıkmakta, EŞİTLİK kelimesi maksadını aşmaktadır. Yanlış kelime ya da yanlış bir kavram, sık sık dillendirildiği takdirde doğal bir yanlışlık algısı yaratmakta ve artık olması gerekenler tarafında yerini almaktadır. Örneğin; erkeklerin kadınların namus bekçisi ilan edilmesi, eşini döven erkeğin eşidir yapar denilmesi, evlendiği erkeğe kadının sadece gönül bağı değil canının da verilmesi, boşandıktan sonra dahi erkek tarafından kadının yaşamına el uzatılması ve hazımsız davranışlara girilmesi hatta canına kastedilmesi, evliliklerde çalışan kadının maaş kartının erkek eş tarafından sahiplenilmesi, eşlerin boşanması halinde erkek eşin ve ailesinin varsa çocuğun varlığını kullanarak kadın eşe , ‘Benden boşanırsan çocuğun yüzünü göremezsin’ şeklindeki tehdit vari yaptırımlara gidilmesi… Gibi daha birçok sıkıntımız mevcut. Kız evlatlar evlenip evden çıkarken babaların, beline bağladıkları kırmızı kuşak, evlendikleri erkekler tarafından kadınların boğazlarına atılan düğüm olmamalıdır.
Her sektörde kadının ileriye doğru adım atmasının önündeki engel yine kadının kendisidir. Kadınlar merkezlerine kendilerini koymadıkça, kendilerine değer vermedikçe bu tarz sorunlar devam edecektir. Baskı ve korku yaşayan kadınların, korkularını bir kenara bırakıp, önce ben demesi gerekmektedir. Ülkemizdeki yönetimlerin yani karar alıcıların, kanunların ve baskın örgütlerin içinde KADIN varlığının artması gerekmektedir. Artık biliyoruz ki HAKLAR VERİLMEZ ALINIR. Evlat edip bağrımızda büyüttüğümüz erkek evlatların tamamı, hata yapan hemcinsleri sebebiyle aynı kefeye konulmamalıdır. Unutmayalım ki bu hayatta kadınlar ve erkekler olarak varız. Varolluğumuz toplumun tüm sıkıntılarında ortağız. Toplumun bireyleri olarak bize düşen, kadın erkek demeden omuz omuza verip, hayatımıza daha güzel kavramlar kazandırmaktır. Son günlerde ‘tecavüz edilen kadının, tecavüz eden kişiyle evlendirilmesi ‘ gibi utanç dolu bir konunun meclise önerge olarak sunulması ve oylanması gibi ülke ayıbı olacak bir konu tartışılmaktadır. Böylesi bir konunun kabul edilmesinden öte öneri olarak dahi sunulmuş olması, bu ülkeyi yönetenlerin ve destekleyenlerin ayıbıdır. Bir kadın, bir anne ve her şeyden önce bir insan olarak bu tarz konuların destekçisi olan kişi ve kurumları kınıyorum. Bir an önce aklımızı başımıza toplayıp, toplumu iki cinsiyet olarak kutuplaştırmayı bir kenara bırakıp, ÖNCE İNSAN algısını oluşturmalıyız. Çünkü her kadınlar ve erkekler cinsiyetlerinden önce insandır.
Tülay GAZALCI
Türk Eğitim Sen Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.