Mücahid İsa Yusuf Alptekin Kimdir?

Mücahid İsa Yusuf Alptekin Kimdir?

17 Aralık'ta ölüm yıldönümünde anılan Doğu Türkistan Davası’nın ve Uygur Türklüğü’nün fedakâr, cefakâr ve unutulmaz önderlerinden İsa Yusuf Alptekin; daima hatırlanan ve minnetle yâd edilen bir şahsiyet olmuştur.

A+A-

İsa Yusuf Alptekin, 1901 yılında Türk Dünyasının en kıymetli şehirlerinden biri olan Kaşgar’ın Yenihisar bölgesinde dünyaya gelmiştir. Çocukluğunda, yaşadığı bölgede bulunan Çin’in devlet okullarından birinde ve birkaç medresede eğitim görmüş, Meşrep Meclisi’ne devam etmiştir. Bir süre vergi memuru yardımcılığı, Türkçe eğitmenliği ve harici irtibat memurluğu gibi kamu görevleri yapmış, daha sonra Batı Türkistan’a geçerek burada hem Doğu Türkistanlı milliyetçilerle hem de Özbekistanlı şair Abdülhamit Süleyman Çolpan gibi aydınlarla görüşme ve fikir alışverişi yapma şansı bulmuştur.

1931 yılında Doğu Türkistanlıların bağımsızlık girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından bölgedeki baskı ve zulümler giderek artmış, Çin’in ayaklanmaları bastırmasında önemli ve kritik yardımları bulunan Sovyetler Birliği (SSCB), bu coğrafyadaki hâkimiyetini arttırmıştır. Bu süreçle birlikte, bir anlamda Batı Türkistan’daki Sovyet zulmü Doğu Türkistan’a da taşınmıştır. Bu şartlar altında İsa Yusuf Alptekin, 1933 yılında Pekin’de “Doğu Türkistanlı Vatandaşlar Cemiyeti”ni kurmuş ve “Çinli Türkistan Avazı” isimli bir dergi yayımlamaya başlamıştır. 1936 yılında ise Çin Millet Meclisi üyeliğine seçilmiş, bu göreve başlamasından iki yıl sonra Japon-Çin siyasi anlaşmazlığı konusunda İslam Âlemi’ni bilgilendirmek üzere Türkiye, Afganistan, İran, Lübnan gibi ülkeleri kapsayan bir yolculuğa çıkarak bu ülkelerde; Türkiye’de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu ve Başbakan Refik Saydam’ın yanı sıra Prof. Dr. Fuat Köprülü, Prof. Dr. Osman Turan, Prof. Dr. Abdulkadir İnan, Abdulhalik Renda ve Memduh Şevket Esendal gibi isimlerle, Hindistan’da Mahatma Gandi ve Jawaharlal Nehru, Pakistan’da Muhammed Ali Cinnah, Afganistan’da Muhammed Zakir Şah ve Mehmet Emin Buğra Bey gibi önemli devlet adamları ve kanaat önderleri ile görüşmeler yapmış, Çin devletinin kültürel asimilasyon ve işgale dayalı politika ve türlü işkencelerini yüz yüze anlatma şansı bulmuştur. Ayrıca, Doğu Türkistan’dan göç ederek hayatlarını bu devletlerin çatısı altında sürdürmeye mahkûm kalmış soydaşlarını ziyaret etmiştir.

1944’te ki ayaklanma sonucu Doğu Türkistanlıların ilân ettiği ‘‘Şarki Türkistan Cumhuriyet’’ adlı devletle Çin devletinin bağımsızlık hareketlerini bastırma yolunda aradığı uzlaşı çabalarıyla başlayan müzakerelerde yer almış ve 1946’da oluşturulan ‘‘Karma Hükümet’’te görev yapmıştır. Aynı yıl bu kez ‘‘Altay Neşriyat Evi’’ adıyla bir yayınevi kurarak ‘‘Erk’’ ismini verdiği gazeteyi çıkarmaya başlamış, bu gazete öncülüğünde halkın da katıldığı büyük çaplı toplantılar tertip etmiştir. 1947’de bu defa genel sekreter vazifesi ile yer aldığı hükümetten ise, önce kendisi milliyetçi ve anti-komünist politikaları nedeniyle uzaklaştırılmaya çalışılmış, ardından da hükümet toptan azledilmiştir.

İsa Yusuf Bey, dava arkadaşları ile birlikte artan Çin baskıları sonucu 1949 yılında Doğu Türkistan’dan ayrılmak zorunda kalmış, birkaç ülke dolaştıktan sonra 1954 yılında Türkiye’ye gelmiş ve ülkemize yerleşmiştir. 1957 yılında Türk vatandaşlığı almasıyla da ilticası tamamlanmış, kalıcı bir hâl almıştır. Türkiye’ye yerleştikten sonra da mücadelesinden bir an olsun geri durmayan Alptekin, çok sayıda ülkeye seyahatler düzenleyerek, buralarda Uygur Türklüğü’nün karşı karşıya olduğu zulümleri ve eziyetleri farklı coğrafyalardaki geniş insan topluluklarına anlatmış, devlet adamlarıyla yaptığı ikili görüşmelerde sorunun uluslararası platformlarda gündeme getirilme ihtiyacını vurgulamıştır. Diğer yandan Türkiye’de de ‘‘Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyeti’’ adlı kuruluşun başkanlığını yürütmüş ve “Doğu Türkistan’ın Sesi” dergisini yayımlayarak topluma ve kamuoyuna davasını anlatmaya devam etmiştir. Mücadele, göç, baskı, türlü zorluklar ve çileyle geçen yaşamı 17 Aralık 1995’te “Doğu Türkistan davasını sizlere emanet ediyorum” sözleriyle son bulmuştur.

İsa Yusuf Alptekin’in yaşamı boyunca mücadelesinde öne çıkan yöntemlerin basın-yayın faaliyetleri, sivil toplum girişimleri ve diplomatik müzakereler olduğu açıkça görülmektedir. Aynı zamanda gençliğe, kültüre ve eğitime de oldukça önem veren bir şahsiyettir.

Doğu Türkistan Davası

Unutulan Vatan Doğu Türkistan

Doğu Türkistan İnsanlıktan Yardım İstiyor

Türkistan Şehitleri

Demir Perde Arkasındaki Müslümanlar

Esir Doğu Türkistan İçin

Resimli Doğu Türkistan

Büyük Doğu Türkistan Hakkında Muhtıra

Doğu Türkistan’ın Hür Dünyaya Çağrısı

Doğu Türkistan’ın Sesi

Adlarıyla çok sayıda eser kaleme almış ve gelecek nesillere birer rehber olarak bırakmıştır. Kültürel tanıtım faaliyetleri için ‘‘Doğu Türkistan Millî Oyun Ekibi’’ni hayata geçirmiştir. Türk-İslâm dünyasının dört bir yanından getirdiği eserlerle ‘‘Yusuf Has Hacip Kütüphanesi’’ni kurmuştur. Çeşitli ulusal ve uluslararası toplantılarda “Komünizm ve milliyetçilik”, “Komünizmin gayesi ve onun maksadı”, “Kızıl Çin’in Doğu Türkistan’daki zulmü”, “Rus komünistlerinin Batı Türkistan’daki zulmü”, “Çin ve Rus emperyalizminin esareti altındaki Türkistan” gibi başlıklar altında konferanslar vermiştir. Tüm bunlar; onun nasıl bir mücadele metodu benimsediğini ve ne derece barışçıl bir lider olduğunu gözler önüne sermektedir. O, her zaman diplomatik yollarla sonuç almayı amaçlamış, sistematik ve akılcı bir yol haritasıyla hareket ederek hedeflere ulaşılabileceğine inanmıştır. Bu özelliği, diğer Türkistanlı önderlerden ayrıldığı önemli bir noktadır. Aynı şekilde; Başbuğ Alparslan Türkeş’in, ‘‘Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için silahlı mücadeleden başka çare kalmadı.’’ şeklinde bir açıklama yapan Yusuf Beg Muhlisi’ye verdiği; ‘‘Ne demek silahlı mücadele başlatmak? Bütün Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızı bir milyarlık Çin’e hedef mi yapmak istiyorsunuz? Çin’in zaten istediği bu; siz silahlı mücadeleye başladığınız anda, onlar topyekûn katliam yapacaklar, bütün ileri gelenlerinizi idam edip, sizleri başsız bırakacaklar. Sabırlı olacaksınız. Eğitimli ve bilinçli bir nesil yetiştireceksiniz. Nüfusunuz çoğalacak. İlmi siyaset kuralları ile hareket edeceksiniz. Sakın ha!” yanıtını göz önünde bulundurduğumuzda, Başbuğ Türkeş ile benzer siyasi çıkarımları yaptığı ve mücadele usullerinin aynı istikamette olduğu görülebilmektedir. Nitekim İsa Yusuf Bey, özelikle Türkiye’ye gelişinden sonra vefatına kadar olan süreçte Başbuğ Alparslan Türkeş ile sürekli olarak temasta kalmış, Doğu Türkistan Meselesi’ni vazgeçilmez bir milli dava olarak gören Başbuğ’dan her zaman için destek almıştır.

Türk Dünyası’nın farklı coğrafyalarda Uygur Türkü soydaşları ile benzer veya yakın kaderleri yaşamak zorunda kalan kardeşlerinin önderleri konumunda bulunan değerli şahsiyetlerle de bir araya gelme fırsatı bulmuştur. Kırım Türklüğü’nün lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ve Azerbaycan Türklüğü’nün bağımsızlık önderi Ebulfez Elçibey ile görüşmeler yapmış, Türk Dünyası’nı hep beraber ve tüm unsurlarıyla düzlüğe çıkarıp ayağa kaldırmanın yolları üzerinde istişarelerde bulunmuştur hatta Elçibey kendisi için; ‘‘20. yüzyılın bağımsızlık mücahidi ve Doğu Türkistan Davası’nın yılmaz savunucusu…’’ ifadelerini kullanmıştır.

İsa Yusuf Alptekin’in öne çıkan özelliklerinden biri de Türkiye’ye duyduğu inanılmaz sevgi ve bağlılık duygusudur. Ülkemize yerleştikten sonra Doğu Türkistan Davası’nın duyurulması çalışmalarının yanında Türk Milliyetçisi kurumlar, gençlik kuruluşları ile birlikte hem milliyetçilik mücadelesinde, hem dış Türkler ve Kıbrıs, Karabağ gibi milli davalarımızın anlatılmasında hem de -bizzat sistemin mağdurlarından birisi olarak- Komünizm’e karşı yürütülen mücadelede her daim sahada olmuştur. Alptekin’in baskı altında, ayrımcılığa, ötekileştirmeye ve asimilasyona maruz kaldıkları kendi topraklarından sonra hasret kaldığı memleket kavramını Türkiye ile özdeşleştirdiği ve bağımsız bir Türk devletine şahit olmanın milli gururuna doğrudan hitap ettiği anlaşılmaktadır. Hatıralarında; ‘‘her yurt dışına çıkıp Türkiye’ye döndüğünde gözyaşlarını tutamadığını, dünya üzerinde Türk Milleti’nin de böyle kuvvetli bir devletinin olduğunu görmenin kendisini çok heyecanlandırdığını’’ ifade etmiştir. Başka bir anısında ise; bir görüşme sırasında dönemin T.C. Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu’nun, Çin’in Ankara’daki bir diplomatik temsilcisinden ‘‘bu’’ diye söz etmesinden dahi, çok mutlu olduğunu aktarmıştır.

Çeşitli zamanlarda sarf ettiği şu sözler; yaptıklarını, amaçlarını, cesaretini ve ideallerini ortaya koymaktadır;

“Türk Dünyası’nın yegâne istinatgâhı; esir ve mazlum Türk kardeşlerimizin umut kaynağı olan aziz Türkiye’mizdir.”

“Rusya ve Çin harp bakımından güçlü ülkelerdir. Ama şuna inanıyoruz ki; maddi yönden ne kadar güçlü olursa olsunlar, er geç yıkılacak ve parçalanacaklardır. Çünkü Türkistan’da ki kardeşlerimiz, bütün baskılara, işkencelere, zorlamalara rağmen inançlarından bir şey kaybetmediler. Hürriyeti arzuluyorlar. Serbestçe Allah’a ibadet etmeyi arzuluyorlar. Bu arzu ve inanç er geç Komünizm’e galip gelecek, bu demir perdeyi yırtacaktır!”

‘‘Doğu Türkistan davası beynelmilel bir dava haline getirilmelidir.’’

“Kurtuluş sırası Doğu Türkistan’da!”

“Dış Türk kardeşlerime sesleniyorum;

Ermeni katilleri protesto eden mitingler, yürüyüşler tertip etmeliyiz. Ermenileri destekleyen devletleri ve milletleri şiddetle telin etmeliyiz.

İslam Dünyası’na sesleniyorum;

Bir milyarı aşan İslam Âlemi; diniyle, kitabıyla, resulüyle bir bütündür. Bu sebeple, birimizin dostu hepimizin dostu, birimizin düşmanı hepimizin düşmanı olmadı idi. Fakat maalesef olmadı, olamıyor. Birimizin düşmanı, maalesef diğerinin dostu oluyor. Ermeni caniler, masum Müslüman Türk kardeşlerimizi katlederken, İslam Dünyası sessiz kalıyor, sükût ediyor. Ortadoğu’daki Müslüman devletler ve milletler şunu bilmelidirler ki; bugün Türkiye Cumhuriyeti, dünya hâkimiyeti güden Rusya ile sizin aranızda yıkılmaz bir kale, aşılmaz bir settir. Evvel Allah, Türkiye sayesinde hür ve müstakil yaşama imkânına sahip bulunuyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcudiyeti, sizin de mevcudiyetiniz ve bekanızın teminatı demektir.

Ermenileri destekleyen devletlere sesleniyorum;

Şunu unutmayınız ki; esaret altında olsalar bile yüz milyon Türk, Türkiye’ye yekvücut gibi bağlıdır. Onun zararına olacak her hareket, bütün Türk Dünyası’nı incitmiş olacak, ona yan bakanlar, yüz milyon dış Türkü yanında bulacaktır.

Bunları bütün dünyanın böyle bilmesini istiyoruz!”

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.