YÜCE TÜRK MİLLETİNE ÇAĞRI!...
Dilek ve temennilerle gerçeklerin farklılığı ile yüzleşebilmek, duygu insanlarından farklı, aydın insanların, bilimsel verilerle yapabileceği iştir!
1-Hemen en başta şunu ifade etmeliyim; Türk halkını yapay sıfatlarla bölmek, milletin tümünü kuşatıcı, kapsayıcı milliyetçilik ideolojisinin temel kabullerine aykırıdır!
2-Cumhuriyet tarihinin en uzun süren, tek başına, kesintisiz ülkeyi yöneten bir iktidarı, denetler ve sorgularken, ekonomik, sosyal, bilimsel, teknolojik, dış politika velhasıl, bütün alanlarda dünya ile aramızdaki dün ve bugünkü mesafeye bakarak kıyaslayabilecek, bilgi ve donanıma sahip aydın bir insanlar topluluğu idi Ülkücüler!
Bugün 21 yıldır ülkeyi yönetenlerin harcadıkları bütçeyle, yapılanların fayda-maliyet, yerinde-gereklilik, öncelik-verimlilik analizlerini yapabilmek bir duygudan daha ziyade birikim ve sorumluluk gerektirir, samimi aydın bir insanda, Ülkücüde olan en belirgin hal bu idi!
3-Bu kadar büyük bütçelerin kullanıldığı bir dönemde, yukarıda bahsettiğim derinlikte sorgulanmadığı zaman gözünü kamaştıracak, bazı küçük uygulamaları, size güzel gelecek şeyler olarak görebilirsiniz?
Ama unutmayın ki; bu karşılaştırmayı, kendi dünümüzle yapmayalım, karşılaştırmayı, dün yarışta aynı hizada eşit mesafede olduklarımızla yapalım, Ankara’dan İstanbul’a çıktığımız maratonda bizim Kızılcahamam’da olmamız katettiğimiz bir mesafedir, bir gerçektir, beraber yarışa başladığımız rakipler, Geredeye, Bolu’ya, hatta İzmit’e varmışlığı gerçeği ortadaysa bunu görebilmek, yüzleşebilmek sadece kendine bakmakla olmaz, gökyüzünden kuşbakışı bakmakla olur, Ülkücüler, ülke meselelerine kuşbakışı bakabilen ufka sahipti!
4-Aslında, çok fazla örneklemelerle yazmak isterim, bu zeminler, kopan diyalog ve düşünce, duygularımızı paylaşma, bilgi, tecrübelerimizi aktarma, hatta Ülkücü nesiller-kuşaklar arası bağları sürdürme zeminleri olmalıdır.
Paylaşımlarımızdaki içerik, usül, üslup bunu temin edici, itham ve ayrıştırmadan uzak, ötekileştirmeyen nezaketli olmalıdır!
5-Hareketimizin tarihi-kurumsal merkez yönetiminin tercihleri (doğru/yanlış/haklılık tartışmalarını bir kenara bırakıyorum) tarihimizi kitlesel en büyük bölünmüşlüklerimize, bu bölünmüşlüğün çeşitli kurumsal yapılarında ülkücülerin temsiline şahit olmuştur!
Bu halden rahatsızlık duymayan Ülkücü vicdan yoktur, olmamalıdır!
Bunu ortadan kaldırmak davranış, usül, üslup, içerik dikkatliliğini göstermemek, hatta kangrenleştirmek, Ülkücünün düşebileceği en kötü haldir!
CB hükümet sistemi(sistemsizliği) 21. yy da bir millete yakıştırılacak sistem değildir, bu sistemin dayatmalarının getirdiği, Geçici Tercihleri (CB adayları için) adanmışlığa dönüştürerek, dün ölümü paylaştığı Ülküdaşını kırmak, hakaret HİÇ BİR ÜLKÜCÜYE YAKIŞMAZ! Bırakalım bu dönemi herbir ülkücü sakin bir tercihle geçiştirsin, nabız normale döndüğünde yukardaki kıyaslama kriterleriyle tartışarak, bilimin ve irfanın verdiği sonuçlarla birbirimizi ikna ederek kucaklaşmamıza fırsat bırakalım.
Türkiye’nin Subjektif ve bilimsel, teknolojik, diplomatik, ekonomik günümüzdeki bütün verilerini, dün aynı standatlarda olduğumuz ülkelerle karşılaştıralım, (Türkiye ve hiçbir ülke dünkü yerinde değildir) hepsinde geri kaldığımızı, daha doğrusu; Gerimizdeki ülkelerin bile öne geçtiğini, göreceksiniz!
Bütün bunları grafiklerle kıyaslayarak anlatabilirim!
Basit bir örnek: Türkiye’nin dış ticareti büyümüştür (ihracat-ithalat dengesi tarihi zirvelerde aleyhe olması ayrı tartışma) ihracatımız artmıştır, (Yine nitelikli teknolojik ürün oranları yine tartışılır) ama en önemlisi; Dünya dış ticareti % kaç artmış, bizim % de kaç artmış kıyasıdır, dünyada dolaşan sermaye ne idi, ne kadar arttı, biz (bilhassa doğrudan yatırımlarda) ne kadar pay alabildik?
Hukuk Devleti standartları, özgürlükler, üniversitelerin akademik yayın sayıları bir sürü verilerle konuşulması doğru karneyi ortaya çıkartır!
Ayrıca; Türk milliyetçilerinin Türkiye’nin devasa problemlerini CB seçiminde geçici bir tercih üzerinden HDP, Hüdapar, Fetö tartışmalarına indirgemek vizyon darlığıdır (kimse kusura bakmasın).
Partili CB hükümet sistemi devam ettiği sürece başaran, başta Ülkücüler olmak üzere hiç bir ideolojik siyasetin KENDİSİ OLMASI, VEYA KENDİSİ KALMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR!
Bugün PKK dan Fetö’ye, ekonomik daralmışlıkların sebebi ve sorumlusu 21 yıldır ülkeyi yönetenlerdir!
Sorunun sahibi, sorunun çözücüsü olmaz!
Devlet acemi nalbant eşeği değildir, devlet adamı işlediği suç ve hatalardan “Allah beni affetsin” diye kurtulamaz!
Devlet anayasal (toplumsal sözleşme) yasalar ve kurumlar bütünüdür! Allaha sorumluluğumuz bireysel inanç ve inanca dayalı eylemlerimizdir! Özelikle Devlet yetkisi kullananlar,
önce Anayasa ve yasalara karşı sorumludurlar. Bir bakın bakalım ülkemizde bu şartlar dolduruluyormu?
Yazılacak çok şey var,rahmetli ninem derdi ki; söylenecek laf çok, ceremeye verilecek para yok”
Ülkücülerin (kendimin) dününü özlüyorum.
Bu gününü beğemiyorum,
Yarınını düşününce buruklaşıyorum?
Kutlu bir uyanış, gönül seferberliği kurtuluşumuz!
Ancak yaptıklarını, politikalarını, bu ilkelerde yapan Ülkücü-milliyetçi siyasiler, yollarına tehditsiz, şantajsız, kontrolsüz, bağımsız devam edebilirler!
Tam bağımsız-milliyetçi Türkiye, ancak BAĞIMSIZ-KONTROLSÜZ milliyetçilikle mümkün olur!
Alpaslan Türkeş’in 12 Eylül tecrübeleri/ders çıkarımları, sonrası ülkücülere defalarca vaaz ettiği 4 ana ilke;
1-Meşruiyet
2-Hukuk Devleti-hukukun üstünlüğü
3-İnsan hakları
4-İçte ve dışta barış
Yeniden-yenilenen mücadelenin zemini budur.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.