Üretici Gözüyle...
Mesut ÖNER
1989-1994 Dönemi
Honaz Belediye Başkanı
Sevgili Okuyucular,
Köylerden kentlere göç durdurulmalıdır. Bu yazımda, köylerimizden kentlerimize göçün neden olduğu olumsuz sonuçları üzerinde, düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Köyden kente göç eski yıllara dayanmaktadır. 1950 li yıllardan sonra; köyden kente, şehirden şehre ulaşım kolaylaşınca, göç artmaya başlamış. Tarım alet ve makinaları çok yaygın olmayınca, nüfusları kalabalık ailelerin çocukları, kentlerde iş bulup çalışmak için, yatak yorganlarını sırtlarına alıp yollara düşmüşler. Ancak son yıllarda, önceki yıllara göre köyden kente göçün artış hızı yükseliş göstermektedir. 1970’lerde kentlerin nüfusu 10,2 milyon, kırsalda yaşayan nüfus 25,3 milyon, 2014 yılında kentlerde 67,7 milyon insan, kırsalda 9,9 milyon insan yaşar hale gelmiş. 2015 yılına gelindiğinde, kırsalda 6,217 milyon, 2019 da 6,003, 717 kişiye düşmüştür. Göçlerin Doğu, Güneydoğu, Karadeniz ve İç Anadolu'dan büyük kentlere ya da sanayileşme hamlesi yapan illere olduğu görülüyor. Ancak; tarım ve hayvancılık yapmaya elverişli illerden de kentlere göç, küçümsenemeyecek orandadır. Bu göç üretimi olumsuz etkilemiş. Buna ilaveten köylere yapılan devlet yatırımlarının kullanım kapasitesinin düşmesi, kentlerde meydana gelen çarpık kentleşme, toplumda meydana gelen sosyal ve psikolojik yaralar...
Kırsalda yaşayan aileler, bulundukları bölgenin coğrafi ve iklim özelliklerine göre, geçimlerini sağlamak için tarım ve hayvancılıkla uğraşırlar. Bunların dışında kırsalda geçim kaynakları olarak tanık olduğumuz başka iş alanları da mevcuttur. Bunlar; yörelerinde bulunan yeraltı (kömür, demir, altın vb.) ve yer üstü zenginliklerimizin (orman ve su ürünleri gibi) çıkarılmasına ilişkin iş alanlarıdır. Kırsalda üretilen ürünleri işleme tesisleri ve diğer sanayi yatırımlarını da bu kısma ekleyebiliriz.
Ben göçün daha çok tarım ve hayvancılık üzerindeki olumsuz etkileri ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Köylerde yaşayan insanlarımız, genelde geniş ailesiyle birlikte yaşamlarını sürdürürler. En azından aynı bahçe içindeki evlerde yaşamlarını sürdürürlerken, herkesin bir görevi vardır. Yetişkinlerin görevi, arazi işlerini yapmaktır. Çocuklar ise okuldan artakalan zamanlarında verilen görevleri yaparlar. Yaşlanmış olanlar da bir yandan evde yapabilecekleri işleri yaparlarken diğer yandan evde kalan çocuklara bakarlar. Aileler topraklarını işlerlerken, diğer ailelerle yardımlaşırlar. Ürünlerini hasat etmek dahil, ihtiyaç olduğunda her işi komşularıyla yardımlaşarak yaparlar. Dışarıdan işçiye ihtiyaç duymazlar. Dolayısıyla üretimde işçi maliyeti olmaz. Her ailenin evinde, büyük ve küçük baş hayvanları, tavukları vardır. İneği varsa, her yıl bir yavru alır, erkekse büyütür, kasaba satar. Dişiyse besler büyütür, bir ineği daha olur. Sütün ihtiyacından fazlasını satar. Beslediği kuzuların ihtiyacından fazlasını, tavuklarının yumurtasının fazlasını köy bakkalına satar. Oradan da şehre gelir. Hayvanların gübresiyle sebze yetiştirir, satar. Gübre masrafı olmaz. Uzun lafın kısası, köyde yaşarken, hasta ve çok yaşlıların dışında herkes üreterek ekonomiye katkıda bulunurlar. Buna bir örnek vermek gerekirse;
Bir arkadaşımın babası-annesi, Çardak'ın mahallesinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Bazen diğer arkadaşlarımızla beraber mahalleye gidiyoruz. Bu ailenin dört çocuklarından iki oğlu, şehre göç ettiler. Kızı da evli, Almanya'da çalışıyor. Hasan Amca 84, Fatma teyze de 78 yaşında. Geçen yıl, cenazeden dolayı mahalleye gittiğimiz zaman uğradık. Hasan Amca’ya –“senin oğlanlar da burada değiller, arazi işlerini ne yaptın” deyince, -“Traktör var, bakabileceğim kadar araziyi kendime ayırdım. 50 dekar kadarını buradaki oğlan ekip dikiyor. Bir tarla var, onu da icara verdim, böyle idare edip gidiyoruz” dedi. -“Bu yaşta iyi çalışıyorsun maşallah, sağlıklısın” dedim. –“İyiyim Allah'a şükür. Yalnız dizlerimde ağrı var. Doktora gittim, ameliyat olman lazım dedi. Ben de bu yaştan sonra, ameliyat olsam ne olacak gari dedim, olmadım, idare ettiyorum” dedi.
-“Tarlanın birine silajlık mısır ektim, birine arpa ektim. İşçiliği makine ile oluyor. Damlamayı açıveriyorum, kendisi sulanıyor. Bazen oğlan geliyor, yardım ediyor, Fatma Teyzene de tarlanın bir köşesine üç dekar kadar fasulye ekiverdim”. Fatma teyze söze girdi: -“Hasan Amcana fasulye ektirdim, ben kendim iki defa çapaladım. Hasan amcan sulayıverdi. 400kg kadar fasulyem oldu sattık” dedi. Hasan Amca araya girerek –“
Ee, fasulyem oldu diyor. Dezenin masraftan haberi yok tabii” dedi. Fatma Teyze;
-“Yiyecek kadar domates, biber diktim. Hasan Amcana dört kuzu aldırdım. Tavuklarım var. Kendimize, birer de çocuklara kurbanlık besleyiveriyorum. İşte böyle idare edip gidiyoruz. Elimiz ayağımız tuttuğu kadar işlerimizi yapacağız. Ne yapalım, boş kaldık mı canımız sıkılır” dedi. Sağ olsun, bize de yemeklik fasulye verdi. Gerçekten çok lezzetliydi.
Düşünebiliyor musunuz o yaşlı kadının üretime katkısını; “hafta boyunca biriktirdiğim yumurtaları, bazen tavuk kesiyoruz, gelinimiz fabrikada çalışıyor. Arkadaşlarına satıveriyor. Hafta sonu gelirken de; sabun, deterjan, yağ, tuz gibi ihtiyaçlarımı alıp getiriyor” dedi.
Tabii, tarım alet ve makinaları yaygınlaştığı için arazi işlerinde daha az insan gücüne ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun mutlaka göçe etkisi var. Köylerde çoğunlukla yaşlıların kaldığı istatistiklerde görülmektedir. Önceki yazımda, göç dolayısıyla ya da çiftçinin yaptığı işten para kazanamamasından dolayı, çiftçilikten, sebze ve meyve üreticiliğinden vazgeçenlerden bahsetmiştim.
Göçün ikinci olumsuz sonucu; Cumhuriyetin ilanından sonra Devletimizin imkanları dahilinde köylerimize nüfus oranlarına göre (yol, su, elektrik, köy konağı, okul, cami, sağlık evi, otomatik telefon, hatta bazı köylere kanalizasyon gibi) yaptığı hizmetlerden kullanım oranının köylerin nüfusu azalınca düşmüş olmasıdır. Hatta köylere yapılan bu hizmetler atıl hale gelirken aynı hizmetlerin göç alan kentlerde yeniden yapılması gerekti. Okullar, içme suyu, elektrik, şehirlerin kenarlarındaki verimli tarım arazilerinin yapılaşmaya açılması, toplu ulaşım araçlarının yetersizliği... Derken, kentlerdeki trafiğin geldiği son durumu tüm insanlar yaşıyor. Kentlere gelenlerin, kenar semtlere yerleşerek, köy yaşamını orada yaşamaya, bir taraftan da kent yaşamına ayak uydurmaya çalıştıklarına tanık oluyoruz. Kentte yaşamanın maliyeti daha yüksek. Gelirine göre gider yerine, giderine göre gelirin sağlanması zorunluluğu var. Çünkü; kentteki okulda arkadaşları marka giyecekler giyiyor, elinde pahalı telefon, ha keza komşularına bakıyorlar mobilya takımları, kaliteli eşyalar var. Evin hanımı, “biz de alalım” deyip diktiriyor. Adam ne yapsın, köyden satıp geldiği traktör ya da tarlanın parası bitiyor. Kentli gibi yaşamaya çalışan bazı ailelerde iş bulamama, işsiz kalma gibi olumsuzluklar, ekonomik sorunlar doğuruyor.
Sonuçta; geçim sıkıntısı yaşayan ailelerde boşanmalar artıyor. Arkasından bu durum parçalanmış ailelerin psikolojik sorunlar yaşamalarına neden olabiliyor. Bu sorunlar intiharlar, kadın cinayetleri gibi vahim sonuçlara kadar varabiliyor.
Tabi ki bunların hepsini kırsaldan gelenlere bağlamak doğru değil. Burada yazmadığım yüz kızartıcı olaylar, göç almış kentlerde basın ve görsel medyadaki haberlerde sık görülmektedir. Köye geri dönmek isteseler, köyde düzenlerini bozmuş oluyorlar. Tüm bu olumsuzları ortadan kaldırmak için devletimizin, insanların gerekirse; sosyal güvencelerini üstlenmesi, uygulanacak tarım politikalarıyla üretimi artırıcı tedbir ve teşvikler uygulamasıyla, köyde yaşamı teşvik etmesi, üretimin artırılması için önem arz etmektedir. Atatürk'ün "Kılıç ve saban; ikincisi birincisine daima galip gelmiştir" sözü şiar edinilmelidir. Son yıllarda mercimek dahil, kuru fasulye, nohut gibi gıda ürünlerinin ithalattaki payı 4,5-5 milyar dolar civarında. Ülkemizin hemen hemen her bölgesinde yetişen ürünleri, yetersizlikten dolayı ithal etmek zorunda kaldığımızı devletimizin yetkilileri söylüyorlar.
Öyleyse; Devletimiz bir an önce tersine göç için politikalar geliştirip köyden kente olan göçü durdurmalı ve kentten köye göçü teşvik etmelidir. Yoksa zaten köylerde sadece yaşlılar kalmış.
Sağlıcakla kalın…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.