Üretici Gözüyle - 2
Mesut ÖNER
1989-1994 Dönemi
Honaz Belediye Başkanı
ÜRETİCİ GÖZÜYLE…
2. Bölüm
Önceki yazımda; ziraatçılar ile çiftçi/üretici arasındaki diyalog konusuna değinmiştim.
Çiftçi/üretici ile ziraatçılar (mühendisler, teknisyenler) arasındaki anlaşmazlıklar,
eskilere dayanıyor. Ağaçları budama, gübreleme, ilaçlama konularındaki bu
anlaşmazlıklar az da olsa küçük çiftçilerimiz arasında devam etmektedir. Bilinçsiz
yapılan üreticiliğin; doğanın, toprağın, sularımızın ve havanın kirlenmesine sebep
olduğu otoriteler tarafından anlatılıyor.1990lı yıllara kadar Honaz Domatesi, üretim
sezonu boyunca bölgemizdeki illere hatta diğer bölgelerdeki illerimize sevk edilirdi.
Pazarlarda satılırdı. Şimdi niçin yok? Çünkü toprağımızı, yanlış gübreleme, ilaçlama ve
sulamayla kirlettik, yetişmiyor. Sadece domates mi? Hayır. Diğer sebzeler de meyve
ağaçları da eskisi gibi yetişmiyor. Şimdilik cennet elması ağacı yetişiyor diye kirazın
yerine elma dikiliyor. Daha önce bölgemizdeki pamuk arazilerine Hicaz Narı ve ayva
dikilmişti. Şimdi bunlar sökülüp yerlerine elma ya da diğer meyve ağaçları dikiliyor.
Çünkü üretici para kazanamıyor. Hicaz Narı Ağacı, geçtiğimiz birkaç yıl önce soğuktan
etkilendi, zarar gördü. Tabiiki deneme-sınama yoluyla yapılan yatırımlar, sonunda
ekonomik kayıplara ve zaman kayıplarına neden olmaktadır. Halbuki yetiştirilecek
ürünler; pazarı, iklime ve toprağa uygunluğu konusunda yeterince araştırılıp sonuca göre
tercih edilmelidir.
Ülkemizde tarım politikalarını uygulayacak ziraatçıların yetiştirilmesi; değişen ve
gelişen tarım teknolojilerini kullanılarak modern tarım uygulamalarının yaygınlaşması
için önem arz etmektedir. Öncelikle Ziraat Mühendisliği Fakültelerinde -her ne kadar
branşlaştırma gayreti içinde olsanız da- fakülteyi dördüncü ya da beşinci tercih sırasıyla
girmiş öğrenciden çok şey beklememelisiniz. 1960’lı-1970’li yıllarda, Ziraat
Mühendisliği, liseden başarıyla mezun olanların tercihleriydi. Ziraatı tercih edecek
olanlar, merkezi yerleştirme (1975’e kadar) olmadığı için ayrıca yapılan sınavlara
giriyorlar, başaranlar okuyup mühendis olarak mezun oluyorlardı. Aynı şekilde tarım
meslek okulları vardı. Bu okullara da gönüllü öğrenciler tercihle giriyorlardı.
Aslında, Ziraat Mühendisliklerinden, Veteriner Fakültelerinden mezun olanların çoğu
90'lı yılların sonlarında Milli Eğitim Bakanlığı’nca öğretmen olarak atandılar. Fırsatını
bulanlar daha sonra Tarım Bakanlığı'na geçtiler. Son yıllarda mezun olanlar da kamuda
çeşitli meslek gruplarında görev almak için uğraş veriyorlar. Öyleyse; bu fakültelerin
yerine, yöresel özelliklere göre (örneğin, Ege Bölgesi’nde kirazcılık, narenciye, incir,
zeytin vb., Manisa yöresinde bağcılık gibi) fakülteler açılsa, meyvecilik yapmak isteyen
ya da mesleğini severek yapacak öğrenciler gönüllü olarak buralarda uygulamalı
öğrenim görseler daha iyi olmaz mı? Hatta bu fakülteler, araştırma merkezi halinde
çalışıp yeni meyve türleri geliştirilen merkezler haline getirilse (Yalova Araştırma
Merkezi bu konuda kendini kabul ettirmiş güzel örnektir), geliştirilen meyvelerin
fidanları ve meyveleri hem dış ülkelere hem de ülkemizde iklimi uygun yerlerde
yetiştirilip ihraç edilse…
Aynı şekilde, hayvancılık fakülteleri uygun bölgelerimizde açılsa, buralarda da hem
uygulamalı hem de hayvan ırkları araştırma ve eğitim merkezleri olarak çalışsalar,
kendimize has, hayvan ırklarını geliştirip ülkemize yaysak, ihracatını yapsak iyi olmaz
mı? Herhalde iyi olur diye düşünüyorum. Lisans diplomalı işsiz yetiştirmek yerine,
ülkemizde bilinçli ve bilgili tarım ve hayvancılık yapacak çiftçiler yetiştirilmiş olur.
Yıllardan beri, arazi toplulaştırmaları yapılıp dururken... Bu yetiştirilmiş çiftçiler ve
hayvancılık yapanlar sayesinde gelecekte marka olabiliriz. Bu konuda Hollanda'nın
damızlık hayvan, et, süt ürünleri ihracatının yıllık ortalama 70 milyar dolar olduğu
söyleniyor.
Bütün bunlar bir yana, çiftçimizin para kazanamaması nedeniyle TÜİK verilerine göre;
son 20 yılda ülkemizdeki çiftçi sayısında %45, ekilen arazi miktarında 2 milyon hektar,
bahçe miktarında da 150 bin hektar azalma olmuş. Kuraklığın ve maliyetlerin yüksek
olmasının bunda etken olduğunu düşünüyorum. Hatta köyden kente son 20 yılda 18
milyon kişinin göç etmiş olmasında, topraktan para kazanamayacağını düşünenlerin
çoğunlukta olduğunu düşünüyorum.
Son söz olarak; kısa vadede kuraklıktan etkilenen çiftçilerimiz için; daha az su ihtiyacı
olan tıbbi, aromatik ve kozmetik bitkilerinin, benzerlerinin yetiştirileceği bölgeler tespit
edilip çiftçilerimize gerekli eğitimler verilip yeterince (pazarına göre) ekim dikim
yaptırılmalı, kırsal kesimde yaşayan insanlarımıza geçim kaynakları oluşturulmalıdır.
Yoksa, 50-60 yıllık çiftçilik ve üreticilik deneyimi olan vatandaşlarımız, çiftçilikten
vazgeçiyorlar. Tecrübeleri, bu hayattan göçtüklerinde onlarla birlikte yok olup gidiyor.
Kendilerinden sonraki nesillerin bu tecrübelerini, kazanmaları için 50 yıl daha gerekir.
Çiftçilik, meyvecilik zor meslektir. Ekip dikerek, zamanında suyunu, gübresini verip
ürün yetiştirmek, uzun süreli deneyim ister. Uzun yıllar kazandığımız bu değerlerin,
heba olup gitmemesi ve bol yağışlı günlerin gelmesi en büyük dileğimdir.
Bu vesileyle tüm ziraat mühendislerinin 10 Ocak Ziraat Mühendisleri Gününü kutlarım.
Sağlıcakla kalın…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.