Üretici Gözüyle - 1
Mesut ÖNER
1989-1994 Dönemi
Honaz Belediye Başkanı
Her ne kadar gerçek mesleğim öğretmenlik olsa da (bir ara sanayiciliği de denedim) doğup büyüdüğüm Honaz'da arazimiz olması dolayısıyla, fırsat buldukça arazi ve bahçe işleriyle uğraştım. Pancar, pamuk, hububat ekimi, başta kiraz olmak üzere meyve ağaçları ve bağ yetiştirilmesi konularında (uzman olmasam da) yetiştirici olarak biraz deneyim sahibiyim.
Bu yazımda, ülkemiz üniversitelerinin fakülteler açmaları konusunda, (daha çok Ziraat Fakülteleri açılması) düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Bunu da iki bölümde anlatmak istedim.
1991 yılında, bölgemizdeki kiraz ağaçlarına büyük zarar veren haşere (göz biti)
yayılmıştı. O dönemde hiçbir zirai ilaç bu haşereye çare olmamıştı. Dolayısıyla bu hal
büyük ekonomik kayıplara sebep oluyordu. Konumum itibariyle görevden sayılmasa da
-küçük yerlerde Belediye Başkanının beldesini ve halkı ilgilendiren her konuda
durumdan vazife çıkarması gerekir- konuya özellikle önem veriyordum. Başta Tarım
İlçe Müdürlüğü’ndeki görevli arkadaşlardan başlayarak, Tarım İl Müdürlüğü'nde, Tarım
Bakanlığı’nda girişimlerde bulunup konuya önem verilmesi için çaba sarf ettim. Hatta
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne bu konuda
yazılar yazıp yardım istedim. Belirledikleri ücreti döner sermaye hesabına yatırdığım
zaman, konu ile ilgili yardımcı olabileceklerine dair dönüş yaptılar. Ben de bu taleplerini
“Böyle bir konuda parayla mı yardımcı olacaksınız?” şeklinde cevaplandırmış, para da
göndermemiştim.
Neyse; konudan haberdar olan Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden IspartaUluborlu'lu (kiraz konusunda uzman) Profesör Doktor, asistanıyla birlikte kendi
imkanıyla geldi. Sağolsun; bahçelerde araştırma ve incelemeler yapıp düşüncelerini
davet ettiğimiz üreticilerimize anlatmıştı. Tabii, vatandaşlarımız bu konuya yeterince
önem vermediği için -kendisinin daha çok bildiğini düşünenler önerileri uygulamadıbugün; Avrupa’da "Türk Yıldızı" olarak isim yapmış olan Honaz'da, “Napolyon Kirazı”
bahçelerinin yerini, yavaş yavaş “cennet elması” ağaçları alıyor.
Tabii ki kiraz üretiminden vazgeçilmesinin başka sebepleri de var. Bunların başında,
toplayacak işçilerin bulunamaması -kırsalda yaşayanlara yapılan ayni ve nakdi
yardımları alanların çoğu çalışmaya gelmiyorlar. Kente göçlerden kaynaklanan işçi
sıkıntıları yaşanıyor- geliyor. Buna ilave olarak girdi maliyetleri, cennet elmasının kolay
işçiliği, maliyetlerinin kiraza göre daha az olması gibi sebeplerden ötürü üreticinin
tercihi cennet elmasından yana oluyor.1990’dan 2005 yılına kadar sadece Honaz'dan
8.000 ton civarındaki ortalama kiraz ihracatı, bugün yarıya düşmüş durumdadır.
Tarım Bakanlığı, döviz getiren bu ihracat ürününden vazgeçilmemesiyle ilgili teşvik ya
da telkinde bulunmamaktadır.
Esas konuya gelirsek; 1992 yılında Tarım Bakanlığı'na gittiğimde, zamanın Personel
Genel Müdürü bana;
“Başkan, çevrenizde bulunan ziraat mühendisleri, veteriner hekimler varsa, bize
müracaat etsinler. GAP bölgesinde, sulu tarıma geçildiği için çiftçiye rehber olarak
(geçici süreyle) çalıştıracağız”
dedi.
Ben de kaç kişinin alınacağını sordum. Genel Müdür bana “her iki meslekten 5'er bin
kişi alacağız” dedi. “Ülkemizde bu mesleklerden bu kadar diplomalı işsiz var mı?”
deyince; “Çok sayıda ziraat mühendisi, bir o kadar da veteriner hekim var” dedi. Tabii
ben şaşırmıştım. Gerçekten o dönemde ziraat mühendisi ve veteriner hekimlerden
gönüllü olanları alıp ücretle görevlendirdiler. Daha sonraki yıllarda takip edemedim
ama, GAP bölgesi topraklarının yanlış sulamadan dolayı çoraklaştığını, televizyondan
üzülerek dinledim.
Anlatmak istediğim; Günümüze kadar üniversitelerimizde açılan ziraat
mühendisliğinden mezun mühendislerimiz -gecesini gündüzüne katıp araştıran,
üreticiye faydalı olabilmek için, elinden geleni yapan ziraatçılarımıza, hiçbir sözüm
olamaz. Onlar bizim baş tacımızdır- doğru diyalog kurup -istisnalar hariç- bilimsel
anlamda kendilerini kabul ettiremediler. Esasen üreticilerimizin ziraat mühendislerine
çok güveni yoktu. Yanılmıyorsam 2005 yılında Honaz'da bir ziraat mühendisinin
kullandırdığı yanlış zirai ilaç, kirazın üstünde leke yaptığı için ihracata gönderilemedi.
O yıl Honaz'lı üreticiler, eski parayla yaklaşık 1 trilyon TL. zarar etti. Bahsettiğim ziraat
mühendisi üreticiler yakalarsa öldürürler korkusuyla kaçtı, bir daha da gelmedi. Çiftçi
ve üretici bu yanlış işlerden dolayı ziraat mühendislerinin dediğini yapmak yerine, kendi
deneyip sınadığı, bildiği uygulamayı yapmayı tercih ediyor. Çünkü yanlış uygulama
yaptığı zaman, bir yıllık emeğini kaybetmiş oluyor.
Amacım, kırk yıllık deneyimlerimi tespitlerimi sizlerle paylaşmaktır. Üretici, önce
ziraatçıyı sınamayı sever. Yeni gelen ziraatçıya, "arkadaş sen hiç kiraz ağacı yetiştirdin
mi? Bağ yetiştirdin mi?” diye sorar. Çünkü onun ağaçları, asmaları evladı kadar
kıymetlidir. Zarar görmesinden korkar. Günün birinde çiftçi tarlasına kullanacağı
gübreyi -o yıllarda gübresini tarım ilçe müdürlüğünden yazdıkları miktar kadar satın
alıp tarlasında mahsulüne kullanabiliyordu, üreticinin istediği miktarı yazmazlardıdilediği kadar alamyordu. Çiftçi de ne kadar çok gübre attı, o kadar çok ürün alacağını
zannediyordu.
Yaşanmış iki olayı sizlere aktarmak isterim. Üreticilerden biri, ziraat teknisyenine gübre
miktarını istediği kadar yazmadı diye kızıyor. Daha sonraları gidip 5-6 tane karasineği
yakalayıp kanatlarını koparıyor, kavanoza koyup teknisyene getiriyor. Bu zararlılar,
benim ağaçlarımın yapraklarını yedi bitirdi, bahçemin her yerinde bunlardan var, diyor.
Aman buna biçare deyiver, ağaçlar mahvoldu, diyor. Bizim teknisyen, masasının
üzerine kavanozu boşaltıp başlıyor incelemeye. Eviriyor, çeviriyor, nasıl bir zararlı
olduğunu bilemiyor. Eline büyüteç alıyor, bakıyor, yine bilemiyor. Sonunda kitabı açıp
tarım zararlılarına bakıyor, yine bir anlam veremiyor. Dönüyor bizim amcaya (kafasını
gösterip) bu benim kafamda yok, kitapta da yok, nasıl birşey bu bilemedim. Sen bunları
al, Denizli İl Müdürlüğü Zirai Mücadele Şube Müdürlüğü var oraya götür, diyor. Bizim
amca üstün gelecek ya “Sen bi karasineği bilemiyon, benim bahçeye atacağım gübreyi
nerden bilcen, bundan sonra, benim dediğim kadar gübre yazıvecen diyor” gidiyor.
Yaşanmış başka bir olay: Tarım İl ve İlçe Müdürlüğü heyeti geliyor. Armut
çeşitlerinin bölgedeki gelişimini ve verimini deneme amacıyla uygulama bahçesi
yapmak için, kiraz bahçesi olan vatandaşlardan 3 dekar yer istiyorlar. Biz budama
işlerini yapacağız, gübreleme, sulama işlerini yapıver yeter, ağaçlar da meyvesi de
sonunda senin olacak., biz yetiştireceğiz, diyorlar. Vatandaş da bahçesinin boş olan
bölümünü gösterip, buraya yapabilirsiniz diyor. Armut fidelerini dikiyorlar, dallarına
armut çeşitlerinin etiketlerini asıp, gidiyorlar. Ertesi yıl gelip kendileri budamalarını
yapıyorlar. Fideler büyüyor. Üçüncü yıldan sonra, ağaçlarda birer ikişer armut oluyor.
Bizim üretici armutlara bakıyor, hoşuna gitmeyen çeşitleri, hoşuna giden cinslerden
kalem alıp dallarından aşılıyor. Tesadüf bu ya, takip eden görevli o yıl gelmiyor, aşı
yapıldığını görmüyor. İki yıl sonra geldiklerinde bakıyorlar, etiketleri asılı olmasına
rağmen, armutlar diğerleriyle aynı çeşit olmuş. Dallarından aşılanmış olduklarını fark
etmiyorlar. Bizim üretici tabi kendisine kızacaklarını düşündüğü için, ses çıkarmıyor.
Görevliler kendi aralarında nerede hata yaptık? diye tartışırlarken bakıyor duruma iş
gevşedi, devreye giriyor. “Sizler bu ağaçlarda olan armutları evvelki yıl gördünüz, değil
mi?”, Onlar da “Evet, gördük” diyorlar. Bu değişmiş olan armutları pazarda görseniz,
yemek için alır mısınız? diyor. Onlar da bazısı küçük ve çok sert, diğeri de şeker oranları
düşük olduğu için "tadı yoktu" konusunda fikir birliğine varıyorlar ve “satın almayız”
diyorlar. Bizim üretici; Arkadaşlar, ben bu ağaçlara gübre atıyorum, bakımlarını yapıp,
masraf ediyorum. Satılmayacak olduktan sonra ne olacak bu ağaçlar?, ben bunların
çeşitlerini, bakın buralardan aşı yaptım değiştirdim, diye gösterince -tabii yapacak
birşey yok- onlar da “iyi yapmışsın” deyip gidiyorlar.
Maksadım ziraatçılarımızı eleştirmek, onların yaptıkları işleri küçümsemek değil.
“Türk Tarımı” bugünkü seviyeye gelmişse elbette "Türk Ziraatçıları”nın sayesinde
geldi.
Saygılarımla…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.