Türk-Yunan Karasuları Tarihçesi
Yunanistan ile Türkiye’nin arası Kıta Sahanlığı ve Kıbrıs konusundaki anlaşmazlıklardan ötürü dün olduğu gibi bugün de hiç iyi değildir. Yakın tarihimiz, Yunanistan ile bugün Kıta Sahanlığımızdaki yaşadığımız sorunlar gibi karasularında da yaşadığımız sorunların örnekleriyle doludur.
Karasuları, sahildar yani kıyısı olan devletin “tam deniz egemenliğine” sahip olduğu deniz alanı olarak tanımlandığı gibi aynı zamanda karasuları üzerindeki hava sahası ve deniz altındaki alanı da kapsamaktadır. Ülkeden ülkeye değişen uygulamalar olmakla birlikte genellikle 6 veya 12 mil karadan uzaklıktaki hakları ifade etmektedir. Yalnız bu haklar kullanılırken birbirine çok yakın olan devletlerin iyi niyet göstermeleri ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkeleri de uluslararası kamuoyu tarafından zorunlu tutulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin karasuları genişliği Lozan Barış Antlaşması’nda 3 mil olarak tespit edilmişti. O tarihte Yunanistan’ın da karasuları genişliğinin 3 mil olduğunu bilerek Lozan’da, Türk tarafı, Yunanistan’ın sınırlarını tanıdığını kabul ettiğini belirtmiştir. Yunanistan, 17 Eylül 1936 tarihinde karasuları genişliğini 3 milden 6 mile çıkartarak bu konuda Türkiye’den önce adım atmıştır. Yunanistan’ın bu hamlesinin Türkiye’nin 20 Temmuz 1936 tarihinde imzaladığı Montreux Boğazlar Sözleşmesi’ne bir cevap niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu tarihten itibaren Türkiye, Balkanlarda kurulan dengenin bozulmaması için herhangi bir itiraz ya da kınama yapmamıştır. Yaklaşmakta olan 2. Dünya Savaşı tehlikesine karşı kurulan Balkan Antantı’nı dağıtmama düşüncesinin etkili olduğu muhakkaktır.
Türkiye, Kıbrıs’ta EOKA teröristlerince gerçekleştirilen Kanlı Noel hadiselerinden beri Ada’ya çıkartma yapamadığı için Yunanistan’ı sıkıştırmak için teker teker feshettiği sözleşmelere ilaveten karasularını genişleterek bir hamle daha yapmak istemiştir. Millet Meclisi’nde 10 Nisan 1964 tarihinde Türk Karasularının milli güvenlik bakımından 6, balıkçılık ve su ürünleri bakımından 12 mile yükseltilmesi hakkındaki kanun tasarısı görüşülerek kabul edilmiştir.
Türkiye’nin almış olduğu bu kararın 2 amacı vardır. Bunlardan biri Karasuları sınırının Kıbrıs’a yakınlaşması olduğu gibi bir diğeri de Yunanistan’ı ekonomik olarak sıkıştırmaktır. Nitekim bunu Ulus gazetesi köşe yazarı Faik Suad, 6 Mayıs 1964 tarihinde, “ENOSİS’e karşı ekonomik ambargo” başlığı altında yazmış olduğu makalesinde İsmet İnönü’nün Yunanistan’ın zayıf taraflarını Papandreu’dan daha iyi gördüğünü belirterek Yunanistan’ın ekonomisini hedef almanın doğruluğunu ortaya koymuştur.
Millet Meclisi’nce kabul edilen Karasuları Kanun Tasarısı aynen Cumhuriyet Senatosu’nun 15 Mayıs 1964 tarihli oturumunda kabul edilmiştir. Kanun, 25 Mayıs 1964 tarihinde de T.C. Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe 3 ay sonra gireceği belirtilmiştir. Yunanistan Dışişleri Bakanı Stavros Costopulos, Türkiye’nin karasularını genişletmek için aldığı karara “Yunanistan için kabulü imkânsız” diyerek tepki göstermiştir.
Bir diğer tepki de Kıbrıs’tan gelmiştir. Bu tepki Yunanistan’ın tepkisinden farklı bir şekilde uygulamalı olarak gelmiştir. Kıbrıs Rum Bakanlar Kurulu 1 Ağustos’ta Makarios’un başkanlığında toplanarak, adanın karasularını 3 milden 12 mile çıkarılmasını öngören bir kanun tasarısı kabul etmiştir. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü İsmail Soysal da 5 Ağustos’ta gazetecilere verdiği brifingte, Makarios ve Kıbrıs Rum Hükümeti tarafından alınan Kıbrıs Karasularını 12 mile çıkaran kararın Türk Hükümetince tanınmayacağını belirterek “sadece Rum Bakanları ile Rum milletvekilleri tarafından alınan bu karar, her şeyden önce hukuki değildir” diyerek kararı tanımayacaklarını ifade etmiştir. Nitekim Türkiye gelecek yıllarda da Rum tarafının Enosis emellerine kurban edilen ve sadece “Sözde” diyerek ifade edebileceğimiz “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” almış olduğu bu kararı hiçbir zaman tanımamıştır.
Görüldüğü gibi bugün adeta yakın tarihimizin bir yansımasıdır. Yunanistan bugün de karasularını 6 deniz milinden 12 mile çıkartmaya çalışmakta, Güney Kıbrıs’ta ise Rumlar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayrağını yakmaktadır. Deniz güvenliği uzmanı Mehmet Cem Demirci yazmış olduğu makalesinde Yunanistan’ın 12 mil çabası için bunun gerçekleşmesi durumunda Türkiye’ye Ege Denizi’nin %10’undan daha az bir alan kalacağını ifade etmektedir. Bu da Türkiye’nin “Mavi Vatan” ülküsü ile asla kabul edilemez bir durumdur.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.