Tülay GAZALCI

Tülay GAZALCI

Yazarın Tüm Yazıları >

Suçlayarak Suç Bastırmak Dedikleri!

A+A-

 

Pandemi günlerinde, hiç yapmadığım kadar televizyon izlediğimi fark ettim pek çoğunuz gibi. Hatta cismini daha önce hiç görmediğim ve adını daha önce hiç duymadığım pek çok bilim insanını, sanatçıyı, programcıyı tanıdım. Bu kişileri tanıdıkça, yapmış oldukları çalışmaları ve Türkiye gidişatına dair yapmış oldukları yorumları dinledikçe, ülkemizin olumsuz gidişatına dair her konuda tek suçlunun eğitimciler ve eğitim kurumları olduğunu öğrendim. Hatta o kadar kusursuz bir anlatım var ki ekranlarda, bir eğitimci olarak gerçeği bilmesem neredeyse ben bile inanacaktım bu safsataya.

Haber programlarında ülkeyi şaha kaldıracak tek bir başarı öyküsü göremiyorum. Aile kavramı sadece şiddet içerikli haberlerde kullanılıyor. Durum böyle olunca ilk eğitimin ailede başladığı ve şiddet dolu ailede büyüyen çocukların dramı geliyor gözler önüne. Üniversite kelimesi işsizlik, başıbozuk gençlik ve farklı siyasi görüşlerin sürekli çatışma halinde olduğu konularla eşleştiriliyor.

Magazin programlarında ülkeye örnek teşkil etmesi gereken sözüm ona sanatçılar birbirine yaşattıkları şiddet haberleri ile yer alıyor gündem de. Kültürümüzün dışında bir dünya hayatı yaşayıp bunu sürekli gündemde tutarak normalleştirmeye çalışıyorlar. Özel hayatları ve iş yaşamları ile bütünüyle bir kurgunun kargaşanın içine çekiyorlar toplumu.

Bilimsel programlarda her gün farklı bir bilim insanı konuk oluyor ekranlara. Her konuk bir öncesinde verilen bilginin yanlış veya eksik olduğu vurgulayarak ‘’ En doğrusunu ben bilirim’’ çekişmesine sürüklüyor konuyu. Bilimin dahi bir ortasını bulamıyoruz sizin anlayacağınız. Haliyle akıllar karıştıkça karışıyor, giderek doğrudan uzaklaşır oluyoruz. Yani sizin anlayacağınız bilimde dahi bir ortayı bulamıyoruz.

Siyaset programlarında sanki her siyasi parti bir diğer partinin bu ülkenin düşmanı olduğunu kanıtlamak istercesine çırpınıyor. Hangi partiyi dinlesek en iyi işleri yapmış, hatta ülkeyi yoktan var etmişçesine bir tablo çiziyor ekranlarda. Bir vatandaş olarak halimize bir bakıyoruz elle tutulur bir yapıt, bir çalışma, geleceğe dair bir proje, gençleri içine alan bir anlayış göremiyoruz. Ve sonra büyük harflerle şu kelimeler çıkıyor programcıların ağzından. Bu gidişatın tek çözüm mercii eğitim kurumları. Eğitim düzelirse her şey düzelir, eğitimde devrime ihtiyacımız var, bize örnek eğitimciler lazım…

Bunları duyunca zihinsel bir tepkiye girmeden edemiyoruz. Ve aklımızdan bir bir geçiyor;

Hangi okulda iyi yalan söyleme sanatı öğretiliyor?

Hangi okulda insana şiddet, canlıya şiddet bilinci yükleniyor?

Hangi okulda vatana ihanet aşılanıyor?

Hangi okulda hırsızlık arsızlık yolsuzluk duygusu işleniyor?

Hangi okulda geleceğe dair umutsuzluk aşılanıyor çocuklara?

Elbette eğitimde eksikliklerimiz var. Ama bu bozuk gidişatın suçlusu eğitim kurumları veya eğitimciler değil.

Söz söylemenin en üst derecesi hiç konuşmamaktır yerine göre. Ama öyle durumlar vardır ki söylenecek her söz mermi etkisi yaratabilir kişiler üzerinde. Toplumu gerçeklerden uzaklaştıran ve doğrudan ayıran konular peyda olduğunda, söz mermilerimizi kullanmaktan çekinmemeliyiz şahsımca. Çünkü yanlışın karşısında susmak yanlışa ortak olmaktır.

Bu yazı toplam 8875 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum