Medeniyet henüz bizden çok uzaklarda
Medeniyet, insanı insan yapan manevi kıymetler manzumesidir diyor A.Hamdi TANPINAR.
Sanat, teknoloji ,edebiyat ve bilim dallarındaki ilerleme hızla devam ederken kendini gelişime ve yeniliklere kapatmış olan bir kültür algısı giderek yükselen yasakları , baskıyı ve giderek başka milletlerin kültürü etkisi altına girmeyi beraberinde getiriyor.Medeniyet bir toplumun varlığını sürdürebilmesi için dışında kalamayacağı bir olgudur.Çünkü medeniyet,güzellik,adalet,iyilik gibi kavramların birlikteliğinin bir ifadesidir. Hiçbir kültür,hakim medeniyete sırtını dönemez.Çünkü o medeniyetin getirdiği nimetlere insanlar kayıtsız kalamaz. Bir kültür ,varlığını sürdürebilmek için , bireylerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek donanıma da sahip olmalıdır.
Medeniyet algısının içini dolduran kavramlar ise ;teknolojik,sosyal, ekonomik gelişim ve değişimdir. Ülke olarak değiştiğimiz gerçeği herkesçe kabul edilebilir. Fakat gelişim durumumuza baktığımız zaman ne yazık ki halimiz içler acısıdır.
Millet olarak medeniyetle aramızın epeyce açık olduğunu da kabul etmek gerekir. Çünkü medeni insan bünyesinde ahlak ve adalet barındırandır. En başta bir diğer kişinin varlığına ve hakkına tahammül etmeyi gerektirir. Can yakan, yürek yakan, hayat yakan her olumsuzluğun kendimizin dışında kalan herkes için geçerli olduğunu idarak etmek gerekir. Mesela uygarlığın , eğitip yeşertmek ile yıkıp yok etmek arasındaki yarış olduğunu algılamak gerekiyor. Ve hatta eğitimin sadece okul sınırları ve öğretmen varlığı ile sınırlı olmadığını anlayabilmekte bu algıya dahil olmalıdır.
En iyiyi , en güzeli ve en doğruyu öğretip , iyi insan ve iyi vatandaş olmalarını sağlamak niyetiyle biz eğitimciler çocuklarımız için okul sınırları içinde adeta bir fanus ortamı yaratıyoruz .Teknoloji hızla akıp giderken , biz öğretmenler çocukların kulaklarından gönüllerine ulaşmayı hedefliyoruz . Çocuklarımız parmak uçları ile gece gündüz sosyal zehirlenme yaşamaktadır. Bir de işin içine siyasi zehirlenmeyi katarsak , iyi vatandaş yetiştirme konusundaki zorluklarımız dağ misali karşımıza dikiliyor.
Ülke olarak en çok etkilendiğimiz kavram siyaset olarak çıkıyor karşımıza. Yediden yetmişe herkesin kulağından sızan seslerin sahipleri ise ellerimizle seçtiğimiz siyasiler oluyor elbette. Elimizle seçerken aklımızla da tartıyormuyuz? İşin bu kısmı biraz düşündürücü. Takım tutar gibi mi algılıyoruz siyasi hareketleri, yoksa yaşantımızı dipten uca etkileyecek en mühim kararlardan biri olarak mı? En çok bağıranı mı seçiyoruz , en çok hakaret edeni mi, yoksaaaa en iyi yalan söyleyenimi? Ve ya topluma en iyi örnek teşkil edeni mi ?
Öğrencilerimize ‘Sevmek zorunda değilsin fakat saygı duymak zorundasın’ algısını yerleştirmeye çalışırken , kocaman siyasi amcaların saygıdan bir haber olup sevgiyle zaten işlerinin olmadığını görüyoruz. Siyasilerimiz gece gündüz , büyük harflerle ağız dolusu hakaret konuşmaları yaparken , bizler minicik evlatlara çok büyük sorumluluklar yüklüyoruz. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için yeterlidir demiş Atatürk. Ülkeyi yönetenlerimiz ise belliki ne bu emirden haberdar , nede medeniyetten yana bir talepleri var. Birbirine bağıra bağıra kalpleri soğutan, medeniyeti korkutan ve büsbütün toplumun akibetini tehlikeye atan siz kocaman siaysiler ,unutmayınız ki ‘Gerçek uygarlık insanın yüreğinde değilse, hiçbir yerde yoktur’.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.