Güneş Balçıkla Sıvanmaz -1
Kimse kimseyi kandırmasın, kimse kimsenin aklıyla alay etmesin.
İyice açın gözünüzü görün ya da kapatın gözlerinizi açın kulaklarınız duyun!
Ya da hem gözünüzü, hem de kulaklarınızı kapatıp mevcut halinize razı olun. Şikayet etmeyi bırakın. Ancak, bütün iyi şeylerin ya da kötü yaşananların gerçek müsebbibinin sen olduğunu, ben olduğunu ve topluca biz olduğunu unutmayalım. Görmezden gelmeyelim.
Görmezden gelmek meseleleri belki örter ancak ortadan kaldırmaz.
Devletin başın da, 20 yıldır ülkeyi tek başına yönetme şansını yakalamış bir hükümet vardır. Türk Milletinin makus talihi bu mudur bilinmez ancak koalisyon, ittifak ya da tek başına hükümet formülleri maalesef çözüm odaklı olmanın hep uzağındadır. Her daim fatura sesini çıkarmaktan aciz topluma ödettirilmektedir.
20 Yıldır tek başına irade sahibi, meclis çoğunluğu ile hükümet olma fırsatını elinde tutanların mazereti ne olabilir.
Neden eğitim hala daha sorunludur.
Ekonomi gerekli rahatlamayı sağlamaktan uzaktır.
Adalet özürlüdür.
Sağlık sistemi ise yeni binalarında, eski zihniyetle hizmet vermektedir.
Devletin kadroları, yandaş zihniyetiyle sözde KPSS sınavlarıyla sıralanıp, mülakatla referansı olanların alındığı makamlarda oturanlar sanki partinin birer neferi gibi görev yapmaktadırlar.
Ne iktidar ne de muhalefet, çözüm önerisi, gayreti, projesi ortaya koymak yerine sataşarak, düşük seviyeli bir lisanla, belden aşağı vurmaktadır. Böylece gündemi saptırıp, günü kurtarmak daha ötesi koltuğu kurtarmak niyetindedirler. Çok yazık.
Her ile bir üniversite uygulamasıyla yetersiz akademisyen çöplüklerine dönüşen yükseköğretime yeni bir nitelik kazandırdılar. Her yan hiçbir akademik buluş sahibi olmayan, sırf akademik kadroları doldurmak için verilen etiketli ancak yetersiz kişiliklerle doldu. Yaklaşık 200 yıldır bu coğrafya da telif eser sahibi ilim insanına rastlanmamaktadır.
On binlerce akademisyen neyin araştırmasını yapıyorlar, neyin tezini sunuyorlar ve nasıl doktor, profesör olabiliyorlar. Bu konuyu sorgulamadan, bu konuya neşter vurmadan çözüme ulaşabilmek hayalden öteye geçemez.
GSMH olarak nezih milletin alın terinden ortaya konulan maddi değerler bu çarpık yapının yaşamasına kaynak teşkil ediyor.
Bunca üniversite açmak yerine, ülkenin geleceğine yatırım yapılması, AR-GE çalışmalarına ayrılan komik payların artırılmasıyla yeni buluşlar, yeni markalar, yeni kaynaklara uzanmak mümkün olabilirdi.
Öncelikle dışa bağımlılığın azalması için temel girdilerin yerli olması, yerli girdilerle yeterli üretimin yapılması ve dış alımdan kaynaklı cari açığın kapatılması gerekmektedir.
Her şeyi yapacağım zihniyetinden çıkılmalıdır. Elde olan malzemeye göre planlayarak üretim yapılmalıdır. Yerli Milli kelimeleri hamaset için değil, içleri dolu dolu üretim kokmalıdır.
Japonya’yı güçlü kılan tek şey teknoloji ve teknolojiye bağlı üretimdir. 705 Milyar Dolarlık ihracat geliri vardır.
Alman ekonomisinin lokomotifi otomobildir. Mercedes, BMV, Audi, Opel, Wolksvagen vb dünyaca bilinen ve tutulan markalardır. Alman ekonomisine 250 Milyar Euroluk katkı sağlamaktadır.
Hollanda tarımsal ürünlerden 95 Milyar Euro kazanç elde ederken, ABD’den sonra Dünya ikincisi konumundadır. Hollanda’nın yüzölçümü 41.548 km2 ile Türkiye coğrafyasının yaklaşık 20 de biri kadardır.
Çin’in 2019 yılında ihracatı 2,49 trilyon dolar.
Güney Kore, 605 milyar USD ihracat ile 2018 yılında dünyanın en çok ihracat yapan ülkesi oldu.
Bu örnekler uzar gider. Bu ülkelerin insan kaynakları, zeka düzeyi, hammadde stokları, yer altı ve yer üstü zenginlikleri ele alındığında neredeyse hiç birisi Türkiye ile boy ölçüşecek durumda değildir.
Bütün bu örnekler ve gerçekler ışığında tek söylenecek bir hakikat vardır ki İYİ YÖNETİLMİYORUZ!
İnsan potansiyelimiz, su, toprak zenginliğimiz, maden varlığımız, stratejik konumumuz, tarihsel ağırlığımız, kültürümüz alt alta yazılıp toplandığın da elit özellikler taşımaktayız.
Uygulamalar, sözde planlar, rayına oturamayan ekonomik reformlar, bir türlü kalite kazandırılamayan eğitim sistemimiz, üretmek yerine tüketmeyi marifet bilen, bireyden devlete kadar israf içinde yaşayan bir profilimiz var. Bu durum ne geleneklerimize ne de inancımıza yakışmamaktadır.
Tarihin derinliklerine bakıldığında Dünya ya hükmeden devletlerin kurulduğu coğrafyanın adıdır ANADOLU.
Bu devletleri güçlü kılan, geniş kıtalarda hüküm sürdüren barındırdığı kaynaklardır. Gerek maden, gerek verimli topraklar, gerek jeopolitik konum sayısız medeniyetin bu topraklarda kurulmasına sebep olmuştur.
Türkler, Neredeyse 1000 yıldır bu topraklarda egemen unsurdur. Selçuklu, Selçuklu sonrası Beylikler dönemi, Osmanlı ve nihayetin de Türkiye Cumhuriyeti.
Hep beraber bugünü, geleceği kurtarmanın mücadelesine katkıda bulunalım. Haydi bre efeler…
ANLAYANA İBRETLİK HİKAYE
― Moğollar, Buhara’yı kuşattıklarında, halkın direnişi olduğundan uzun süre şehri teslim alamadılar.
― Cengiz Han, Buhara halkına bir haber gönderdi.
― ‘Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla aman vermeyeceğiz!’
― Müslümanlar iki gurup oldu:
― Bir gurup; ’asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak gazi olur, şerefimizle yaşarız’ dediler.
― Öbür gurup ise; ‘kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez’ dediler ve teslim oldular!
― Cengiz Han, silah bırakıp da teslim olanlara;
― ‘Teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galip geldiğimizde, şehrin yönetimini size bırakalım’ dedi.
― Böylece İki Müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğolların da yardımı ile teslim olanlar galip geldi.
― Savaştan sonra Cengiz Han, kendisine teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti.
― Sonra meşhur sözünü söyledi:
― ‘Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı.
Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar!’
― Kıssadan Hisse:
― Hatalı diye kardeşlerine düşman olup, gerçek düşmana yaranmaya çalışırsan, düşmanın oyuncağı ve zulümlerinin de ortağı olursun! ...
Velhasıl,
Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen, hem yolunu kaybedersin, hem dostunu...
SU VE HAYAT
Büyükler kendilerine su ikram edildiğinde "Su gibi aziz olasın" diye karşılık verirlerdi.
Aslında su, değişimi ne güzel anlatır...
Bazen yağmur olur, bazen kar, bazen buz olur, bazen buhar olur.
Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne, yağmur olup, kar olup insana hayat olup, insana deva olup iner yeryüzüne. Hayatın devamına vesile olur.
Su gibi faydalı nesiller yetişmesi umuduyla, hayata dair ne varsa sağlık ile Sevgi ile dolsun, Ülkü ile dolsun.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.