Görselliğe Dayalı Bir Sanatı, Göremeyen Biri Nasıl Yapabilir?
Eğer çok isterse yapar …
3 - 4 yaşlarındaydım. Birşey fark ettim. Annem, babama evin içerisindeyken “ dikkat et ” demiyordu. Dışarı çıkıyorum, arkadaşlarım yada anne babam benim koluma yapışıyor, “ aman dikkat et önünde çukur var, araba geliyor falan…” niçin bana böyle şeyler söylüyorlar da insanlar birbirlerine böyle söylemiyorlar ? Ben duyuyorum. Hep bana söylüyorlar.
Merak ettim ve babama sordum. “ Niçin bana böyle söylüyorsun da anneme söyleyemiyorsun baba “ diye. Babam bana görmediğimi anlatmaya çalıştı.
Ben dünyaya böyle geldim, ölene kadar da böyle sürecek. Fakat bir insan bir şeyi öğrenmek istiyorsa azimliyse, sabırlıysa, inatçıysa herşeyi yapabilir. Bende kendi kendime sordum; “ Ben neden yaşadığım dünyayı öğrenmeyeyim ? Ama bir görmez nasıl öğrenebilir ki…
Öğrenecektim, ne yapıp yapıp öğrenecektim. Yaşayacaktım, hayata tutunacaktım, tutunmalıydım. Bir görmez olarak hiçbir şey bilmeden yaşamadan bu dünyadan göçüp gitmeyecektim, gidemezdim. Ve hayata böyle tutundum, sıkı sıkı. Sonrasında sanat tuttu elimden. Ben ona tutundum, o da bana ışık oldu. ”
Bunlar görme yetisi olmadan, dünyaya gelmiş ama bu durumunu asla kendine engel etmemiş bir ressamın, Eşref Armağan’ın sözleri.
Eşref Armağan, 1953 yılında İstanbul’un Fatih ilçesinde doğmuştur. Doğuştan görme engellidir. Hiçbir öğrenim görmeden yazı yazmayı kendi kendine öğrenmiş, yeteceği ile Discovery Channel da yayınlanan “Real Super Umans (Gerçek Süper İnsanlar) belgeseline, aynı zamanda “The Colors of Darkness (Karanlığın Renkleri)” isimli ödüllü belgesellere konu olmuş, eserleri Amerika, Çin, İtalya gibi birçok ülkede sergilenmiştir.
Hayatta avucumuza sığan şeyler var bir de sığmayan şeyler var. Ama hisleriniz ve beyniniz siz istediğiniz zaman size herşeyi açıklayabilecek ve yaşatabilecek şekilde yanınızda en yakın arkadaşınız olabiliyor.
Eşref Armağan da engeline sığınıp, bir köşeye çekilip ölümü beklemek yerine hayata tutunmayı seçenlerden.
Onu sadece nefes alabildiği sürece hayata tutunabilmesi yerine sanatçı haline dönüştüren güç ise resim sanatı olmuş.
Sanatçı, iki eline sığabilecek objeleri, maketleri, bibloları, oyuncakları önce elleriyle her bir noktasına dokunarak incelemeye başlamış. Sonrasında gören insanlardan “ O objenin üstündekiler neler? Bu ne işe yarar? ” diye sorarak anlamaya çalışmış her ayrıntıyı.
Önce bir elma çizerek başlamış resime, “ elma ne renkte olur, nasıl görünür ” onu öğrenmiş, sonra eli ile dokusunu hissetmiş, kabartılarını, çizgilerini yapısını… Hiçbir resim eğitimi almadan, teknikleri kendisi bularak kendine bir sanat oluşturmuş. Gazetelerin üzerine karton koyup, çivi ile çizmeye başlamış, hiç kalem kullanmamış. Akrilik boyaya geçtiği zaman ise ellerini kullanmış, temas etmiş hep objeye, boyalara, kağıda her şeye.
Hiçbir zaman yılmamış, vazgeçmemiş. Hep daha iyiyi daha güzeli yapmaya çalışmış ve başarmışta.
Discovery Channel ekibi ile birlikte, İtalya’nın Floransa meydanına gidip elleri ile duvarlara dokunarak Katedralin 3 boyutlu resmini çizdiğinde bütün ekip şok olmuş, başlarındaki Profesör ve ekip alkışlamaya başlamış. Eşref Armağan o an yaptığı eserin farkında olmadığı için sormuş ve Profesör den üç kaçışlı perspektif çalışması ortaya çıkardığını öğrenmiş.
Bu başarısı ile 600 sene sonra görme engeli olarak bu tarzda eser ortaya koyabilen tek kişi olmayı başarmış.
Sanatçı bir söyleşisinde; “ kimse bana ‘kör’ diyemez, ben parmak uçlarımla, görebilen insanlardan daha fazlasını görebiliyorum. ” diyor.
Ve başarıları ile de bu sözlerini tüm insanlara kanıtlıyor.
Bu hafta 7- 14 Ocak Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası.
Hayatta en önemli şey sağlık evet, fakat eksiklerimiz de bizi biz olmaktan yeni şeyler keşfetmekten ve başarmaktan alıkoymamalı.
Kendimize ve hislerimize güvenmeli, “ hayatta bende varım “ diyebilmeli ve dört elle sarılmalıyız yaşama.
Kendimizden başka bizim kadar hayatta hakları olan canlıları unutmamalı ve onlar içinde elimizden ne geliyorsa yapmaya çalışmalıyız.
Engelli vatandaşlarımızın hayata karışabilmeleri için gerekli önlemleri yetkili merciler almalı ve bizler de kurallara uymalıyız. “ Bana ne…” zihniyetinden vazgeçip, “ ben ne yapabilirim ” bilincini ortaya koymayı başarabildiğimizde umut ediyorum ki birçok şey değişecek ve güzelleşecek.
Birlikten kuvvet, kuvvetten huzur, huzurdan sevgi ve mutluluk doğacak; bu güzel duyguların vesilesi ile de faydalı bir nesil ve güzel bir dünya oluşacak.
Eminim…
Ne demiştik dostlar; Dünyayı akıl ve sevgi kurtaracak…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.